- 25.01.2014 00:00
Öcalan'dan cesareti aldığınızda geriye ne kalır? PKK'ya ve bu örgütü destekleyen Kürtlere yine de önderlik edebilir mi? Bu soruları düşünmeye başlamamın nedeni BDP'li Altan Tan. Erbil merkezli Rudaw televizyonuna yaptığı açıklamada Tan, hükümet ve Cemaat arasındaki savaşta Öcalan'ın duruşunu, İmralı'daki koşulları göz önüne alarak değerlendirmemiz gerektiğini belirtiyor. PKK liderinin, bir ada hapishanesinde kilit altında tutulduğunu, anahtarı elinde tutan Erdoğan'a karşı konuşamayacağını savunuyor.
Liderler de elbette sıradan insanlar gibi ölümlü varlıklar. Sıra dışı yetenekleri olabilir ama insanüstü niteliklere sahip değiller. Korku da duyarlar, paniğe de kapılabilirler; ancak üstlendikleri sorumluluk gereği doğru düşünmek, en zor koşullarda bile cesur olmak ve soğukkanlı davranmak zorundadırlar. Abdullah Öcalan'ın liderliğiyle ilgili söz konusu bu kabul, sanırım sadece Türkiye'de ve Ortadoğu'da değil, dünyada da yaygın. 2013'te TIME dergisinin "Dünyanın En etkili 100 ismi" arasında, "liderler" kısmında Abdullah Öcalan'ın olmasını dikkate almak gerekiyor. Öcalan, bu listeye dışarıda değil, İmralı'da hapishane koşullarında girdi.
Öcalan'ın İmralı'ya alındıktan sonra devlete teslim olduğu ya da hapishane koşulları altında cesaretini yitirdiğine dair iddia ve suçlamalar yeni değil. 1999'da Türkiye'ye getirilip mahkeme karşısına çıkarıldığında Öcalan'ın, şehit ailelerinden özür dilemesi Kürt örgütleri arasında ciddi eleştirilere yol açmıştı. Öcalan'ın, ölümden korktuğu için "siyasi savunma" yapamadığı da ileri sürüldü. Kendi örgütünden de buna inananlar az değildi; PKK içindeki önde gelen bazı isimler, Öcalan'ın "ilaçların etkisiyle" böyle konuştuğunu savundu. Öcalan'ın klasik bir isyan lideri gibi mahkemede savunma yapmaması, slogan atmaması, pek çok örgüt militanını hayal kırıklığına uğrattı.
Bu iddialar, Başbakan Erdoğan'a karşı başlatılan 17 Aralık operasyonu sırasında Aydınlık gazetesi tarafından, dokuz bölümlük bir yazı dizisiyle tekrardan canlandırıldı. Geçmişte olduğu gibi bazı Kürt örgütleri ve şahsiyetleri, bu yazı dizisinde öne sürülen iddialar için Kandil'i açıklama yapmaya ve hatta Öcalan'a karşı tavır almaya bile davet etti.
Kuşkusuz Kürt siyasetinin içinden biri olarak Altan Tan'ın, Öcalan'a yönelik eleştiri yapma hakkı vardır. Bu, olumlu bir gelişme olarak da değerlendirilebilir. Fakat bu konuda kendisinin ciddi bir yanılgı içinde olduğunu düşünüyorum. Abdullah Öcalan'ın "darbe" nitelemesi yeni bir analiz değil; 2013'ün şubat ayında, Altan Tan'ın da içinde olduğu BDP'li heyete Öcalan, paralel devletin Yargı'yı ve Emniyet'i ele geçirdiğini, darbe hazırlığı yapıldığını ayrıntılı olarak anlatmıştır.
Abdullah Öcalan'ın "paralel devlet" analizi, 2009'a kadar uzanıyor. Erdoğan'a yönelik darbe girişimi olacağının haberini ise ta 2011 Nisan ayındaki görüşmesi sırasında veriyor Öcalan. Bu öngörüsü, gizli bir elin Türk siyasetine olan etkisini yakından takip etmesine dayanıyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında 7 Şubat 2012'de soruşturma başlatılmasını keza Öcalan, Erdoğan'ın tutuklanacağına dair bir işaret olarak görüp, siyasal iktidarı uyarma gereği duyuyor. Nitekim Paris suikastını da Altan Tan'ın bizzat kendisine Öcalan, "darbe devam ediyor" diye yorumlamış. Öcalan'ın 17 Aralık soruşturmasını ve sonrasındaki gelişmeleri Erdoğan'a yönelik "darbe" girişimi olarak değerlendirmesi, onun düşünce sistematiğinin devamı niteliğindedir.
Abdullah Öcalan, "darbe" açıklamasını, Erdoğan'a karşı konuşma cesaretini kaybettiği için yapmıyor; aksine, 17 Aralık darbesini Erdoğan'la sınırlama hatasına düşenleri uyarma cesaretini gösteriyor; bu darbenin, AK Parti iktidarından daha çok çözüm sürecine, Türk-Kürt kardeşliğine, PKK'ya ve bizzat Öcalan'a karşı geliştirildiğini savunuyor.
Öcalan'ın Erdoğan'dan korktuğunu ve önderlik ettiği hareketi doğru yöne kanalize edemediğini savunmak, bence Öcalan'dan vazgeçmeyi önermek anlamına gelir ki, Kürt siyasetçilerin bu vebalin altından kalkabileceğini hiç sanmıyorum.
Bir kez daha anlaşılıyor ki, asıl cesaret, büyük tehlikeyi görmek ve ona karşı tutum almaktan geçiyor; Öcalan darbeyi gördü ve darbecilerin karşısına dikilme cesaretini gösterdi; asıl siz darbeye "darbe" deme cesaretini niye gösteremiyorsunuz, neden veya kimden korkuyorsunuz, önce bunu açıklayın.
Yorum Yap