- 12.12.2013 00:00
Çok tuhaf bir ülkeyiz; silahla ‘hak’ arayanlara, şiddetle ‘özgürlük’ savaşı verenlere, şimdi de gizli belge ve şantaj kasetleriyle ‘demokrasi’ mücadelesi verenler eklendi.
Amaçlar iyi gibi görünüyor ama nedense araçlar hep gayri insani ve kirli.
Demokrasi mücadelesinin, hak ve özgürlük arayışının medeni ülkelerde olduğu gibi insancıl bir yöntemi, ahlaki bir yolu yok mudur?
İlle de elde silah hak arayarak insanlıktan çıkmak mı gerekir?
Sızdırma belgelerle, şantaj kasetleriyle kirlenmeden demokrasi mücadelesi verilemez mi?
Bu kadar zor mu?
Bu soruların kolay yanıtlarının olmadığını biliyorum.
Kimse, kendisine olan saygısını yitirebileceği işlere kalkışmaz diye düşünüyorum.
Hiçbir grup kendisini de kirletecek yöntemlere bilerek başvurmaz.
Galiba siyasi çekişmeler istemeden buraya sürüklüyor insanları; bir noktadan sonra ipin ucunun kaçtığını, doğru yoldan sapıldığını kestiremez oluyorlar.
Siyaset aklı ve sağduyuyu kaybettiğinde hırslara, çıkar hesaplarına, kin ve öfkeye yeniliyor.
Tansiyonun tırmandığı, gerilimin arttığı böyle anlarda zihin, ayrım yapmaksızın bütün araçları meşrulaştıran bir işlev görmeye başlıyor; düşünce, ahlaksal süzgeci devre dışı bırakarak “iyi” amaçlara “kirli” yöntemlerle ulaşmayı mubah sayıyor.
Türkiye son bir yıldır şiddet defterini tümden kapatmaya çalışıyor. Bu sürede hem örgüt şiddetini hem devlet şiddetini kısmen sınırlamayı başardık. Ancak bu süreci tamamlamış değiliz. Yüksekova’daki olaylar bize şiddetin kapı önünde tekrar eve girmek için hazır beklediğini gösterdi.
Neyse ki barışa sahip çıkan toplumsal sağduyu galip geldi. İki taraf da sürece sahip çıktı, kapıları provokasyona kapattı.
Sürece kast eden bir provokasyonu daha geride bıraktık.
Şimdi de gizli ses ve kamera kayıtlarıyla hükümete yönelik şantaj süreci başlatıldı.
Türkiye günlerdir sadece kaset söylentileriyle çalkalanıyor. Kulaktan kulağa üst düzey hükümet yetkililerinin gizli çekilmiş görüntülerinin olduğu fısıldanıyor.
Yakın geçmişte bu tür şantaj kasetlerinin bazı çevreleri nasıl etkilediği hafızalarda taze. CHP lideri Deniz Baykal’ı liderlikten düşüren bu kasetler, seçimlere hazırlanan MHP yöneticilerini de siyasetten uzaklaştırdı. Bu yüzden olsa gerek şantaj kasetleri her kesim tarafından ciddiye alınıyor.
Bahsi geçen kaset söylentileriyle Gülen Cemaati’nin bir arada anılması, önceki sızdırmaların kaynağının da Cemaat olduğuna dair kamuoyunda ciddi bir algı yarattı. Cemaatin hükümete karşı dershaneler üzerinden başlattığı siyasi mücadelenin “hak” ve “özgürlük” niteliği, sızdırılan gizli belge ve şantaj kaset söylentileriyle şimdiden gölgelendi bile. Cemaat de buna açık kapı bırakan bir izlenim veriyor. Şantaj kasetlerinin piyasaya sürülebileceği imasında bulunuyor. Bu mesajı doğrudan vermese de dolaylı olarak söz konusu kasetleri piyasaya sürebileceğini göstermekten/hissettirmekten de geri durmuyor. Bunu nasıl yapabildiklerini aklım almıyor. Dini bir cemaatin gizli çekilmiş seks kasetleriyle ne işi olabilir? Bu, o cemaatin imajını yerle bir etmez mi?
Tabii ki bu tür yöntemleri artık “basın özgürlüğü” ve “demokratik hak arayışı”nın arkasına saklamak mümkün değil. Şantaj kasetleriyle, siyaseti dizayn etmeye yönelik kampanyalarla hükümet yıpratılamaz. Çünkü Türkiye artık eski Türkiye değil. Kamuoyu, medya manipülasyonlarıyla güdülen koyun sürüsü olmaktan çoktan çıktı, kimsenin şantajla, gizli operasyonla siyaseti dizayn etmesine izin vermez.
İktidara karşı siyasi mücadele verirken kirli yöntemlere başvurmak sadece buna tevessül edenleri mahcup edecektir.
Yorum Yap