- 20.10.2013 00:00
PKK lideri Abdullah Öcalan, çözüm sürecinin zorluklarını en iyi bilenlerden biri. Öcalan,1990’lardan beri bu konuda arayış içerisinde. Turgut Özal’dan Bülent Ecevit’e, Necmettin Erbakan’dan vesayet döneminin en etkili güç odağı olan Genelkurmay Karargâhı’na kadar devletin her kademesini yokladı, ilişki kurmaya çalıştı. Son olarak şimdiki iktidarla çözüm masasına oturma fırsatını yakaladı.
30 yıllık tecrübesi Öcalan’a çözüm sürecinin zorluklarını herkesten daha fazla öğretti. Öcalan, bugünkü çözüm sürecinin önündeki engelleri değerlendirirken Kandil ve BDP’li siyasetçiler gibi gerçekleri görmezden gelme lüksüne sahip değil. “AKP çözüm sürecini istemiyor” diyerek işin içinden sıyrılamaz. O gerçekçi bir lider, zira başka türlü Ortadoğu’da bir gün bile ayakta kalamazdı. Küresel güçleri tanıyor. Onu Türkiye’ye teslim eden uluslararası güçleri biliyor. Bu yüzden analizleri daha doğru ve daha gerçekçidir. Kırk yıldır önderliğini yaptığı Kürt sorununun boyutlarını ondan daha iyi kimse bilemez.
Çözüm süreciyle ilgili olarak AK Parti Hükümeti’ne, Başbakan Erdoğan’a ilişkin eleştiri ve değerlendirmeleri olabilir. Ancak çözüm sürecinin önündeki engellere ilişkin bugüne kadar siyasal iktidarı değil, hep başka güç odaklarını işaret etti. AK Parti’yi ise sadece “zayıf” kalmakla, cesaretli adımlar atamamakla suçladı.
Öcalan’a göre bu sürecin önündeki başlıca engel, “paralel devlet”. BDP heyetiyle yapılan bütün görüşmelerde Öcalan, bu düşüncesini tekrarlamış, süreci sabote etmeye çalışan gücün “paralel devlet” olduğunu söylemiş.
İmralı’da Öcalan ile görüşen BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, bu konuda şunları aktarıyor: “Öcalan, paralel devlet anlayışının aslında 200 yılı aşkın bir süredir bu topraklara sızdığını ve halen çok güçlü olduğunu belirtti. Bu yapının bir Türk-Kürt çatışması üzerinden bugüne kadar kendini var ettiğini ifade etti. Dolayısıyla ‘Bu paralel devlet hala bir Türk-Kürt çatışmasını nasıl yaratabilirim’ arayışı içerisindedir’ dedi.”
İdris Baluken, AK Parti’ye ilişkin olarak Öcalan’ın getirdiği eleştiriyi ise şöyle açıklıyor: “AKP’nin, bu resmi kurumsallaşmış devlet yönetiminin bunu hala görmediğini, çözüm süreci ile ilgili zorlayıcı durumun da bu olduğunu dile getirdi.”
Pervin Buldan ise, bu konuda Öcalan’ın sözlerini şöyle aktarıyor: “Türkiye’de gelişen bütün barış süreçlerinde paralel devlet devreye girmiş, süreci akamete uğratmıştır. Bu süreçte de paralel devlet devreye girmek istiyor.”
Burada Öcalan’ın siyasal iktidarı kayırmaya çalıştığını söyleyemeyiz. O, sürecin önündeki gerçek tehlikelere karşı kendi örgütünü ve iktidarı uyarma gereği duyuyor. Kürt siyasi hareketinin anlayamadığı nokta tam da burası; onlar, sürecin önünde en büyük engel olarak AK Parti’yi görmeye başlayıp, her sıkıntıda siyasal iktidarı suçlamaya başladılar. Kandil ve BDP’ye bakılırsa AK Parti, çözüm sürecini başlatan güçten daha çok, sürecin önündeki başlıca engel. Bakış açısı böyle olunca da AK Parti’yi “düşman” kategorisinde en tepeye yerleştirip, ona karşı savaşma ihtiyacı hissediyorlar. AK Parti’ye karşı olanları ise haliyle “dost”, “yakın ittifak” olarak görmeye başlıyorlar. KCK Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın AK Parti’nin çözümü istemediğini, ulusalcıların ise çözüme hazır olduğunu açıklaması, bu bakış açısının vardığı olağan bir aşamadır.
KCK ve BDP yöneticilerinin son açıklamalarında kullanılan tehdit dili dikkat çekiyor. Psikolojik olarak sorunlu bir ruh halini işaret ediyor. AK Parti’yi adeta saplantı haline getirmişler. Çözümden daha çok AK Parti’nin devrilmesini görmek istiyor gibiler. Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Sabri Ok, Bese Hozat, Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak’ın son açıklama ve değerlendirmelerine bakıldığında Başbakan Erdoğan’a yönelik hakaret, tehdit, küfür, aşağılama içeren onlarca söze rastlayacaksınız. Bu üslubun çözüm dili olmadığı açık; o halde Kandil ve BDP, bu tutumlarıyla aslında -Öcalan’ın işaret ettiği- paralel devletin değirmenine su taşımış olmuyorlar mı?
Kürt hareketinin AK Parti’ye muhalefet yapmasına karşı değilim; aksine etkili muhalefet yapmalarından yanayım. Ama siyasi rekabetle düşmanlığı karıştırıyorlar. Sorun da burada sanırım; Kürt hareketi, düşman gördüğü iktidara karşı mücadele vermek için aklına silahlı yöntemlerin dışında başka seçenekler gelmiyor. Buna zorlandıklarını iddia edebilirler; ama Kürt hareketini dün olduğu gibi bugün de silaha yönlendiren tek güç paralel devlettir. Türk-Kürt çatışması paralel devletin isteğidir. Kürt hareketi bu gerçeği görmeden çözümü sabote etmeye çalışan paralel devlete zemin olmaktan kurtulamaz.
Yorum Yap