- 18.10.2013 00:00
Türkiye’yi hem içeride hem de dışarıda zor durumda bırakan konuların başında Suriye’deki El Kaide’ye bağlı gruplarla ilişkiler meselesi geliyor. Suriye’deki isyanın başladığı günden beri laik ve liberal kesimler ile CHP, AK Parti hükümetini yıpratmak ve uluslararası imajını zedelemek için bu konuyu kullandı. Bu çevreler, iktidarın Suriye muhalefetine verdiği desteği El Kaide’ye verilen destek olarak saptırıp, kamuoyunu yanıltmaya çalıştılar. Yalan haberler, isimsiz demeçler yayınladılar, dezenformasyonda sınır tanımadılar; öyle ki, El Kaide’nin Pakistan’daki gibi sınırımızda üsler kurduğunu, hükümetin El Kaide’yi Rojava Kürtlerini vurmak için kullandığını bile -hiçbir kanıt göstermeksizin- öne sürdüler.
***
Bana şaşırtıcı gelen ulusalcı-ulusolcu medya ile solcu, liberal ve Kürt siyasetçilerin bu konuda ittifak etmesiydi. Birbirlerine görünürde çok karşıt olan bu kesimler, ayrı noktalardan ama aynı ağızdan gerçek dışı yayınlar yaptılar. Kara propagandayı “muhalif gazetecilik” diye satmaya kalktılar. Ahlaksız haberciliği, “ahlak” adına pazarlamaya çalıştılar. Psikolojik harp faaliyetlerini “özgür basın faaliyeti” diyerek savunmaya çalıştılar.
İktidarın Suriye politikasını ve muhaliflerle ilişkilerini eleştirmek elbette mümkün; fakat, iktidarı El Kaidi’ye bağlı grupların hamisi olarak göstermek düpedüz bir saptırmadır. İktidarın dış politika yanlışları kuşkusuz vardır, ancak bu yanlışların içinde El Kaide’ye bağlı grupları desteklemek yoktur.
Merkez medya ile irili ufaklı ulusalcı, solcu basın ve yazar, yayınladıkları haberler yalanlanmasına rağmen duraksamadılar, AK Parti Hükümeti’nin El Kaide destekçisi olduğu algısını yaratmak için kara propagandaya devam ettiler. Yüzsüzlüğü öyle bir noktaya vardırdılar ki, Esed gibi yüz binlerce insanını feci şekilde katleden bir diktatörün kapısına dayanarak, Başbakan Erdoğan’a küfür ettirmek için röportaj sırasına girdiler. Bazıları da PYD lideri Salih Müslim’e koşarak, AK Parti’nin El Kaide’yi kullanarak Kürtleri katlettiğini söylettirmeye çalıştı.
AK Parti Hükümeti, bu suçlamalar karşısında pozisyonunu korusa da kendisini doğru anlatamadı. Ta ki son dönemde Başbakan Erdoğan’ın artık neredeyse her konuşmasında El Kaideci gruplara yönelik sert eleştiriler getirmesine kadar. Önceki gün Irak Şam İslam Devleti mevzilerinin topçu atışıyla vurulması önemli bir gelişmedir. Bundan sonra hükümetin El Kaide ve bu örgüte bağlı gruplara ilişkin tavrı sanırım daha iyi anlaşılacaktır.
ABD ve Rusya’nın, Suriye’nin kimyasal silahlardan arındırılmasıyla ilgili vardığı uzlaşma geçici de olsa yeni bir dönemi başlatmıştır. Türkiye de adımlarını bu gelişmelere göre atacaktır. Türkiye için Suriye meselesi aynı zamanda Kürt meselesidir. Türkiye’nin Rojava’daki Kürtlere, onların da Türkiye’ye ihtiyacı var. Rojava Kürtlerini, Esed’in ve İran’ın etkisinden kurtarmak için Türkiye’nin kendi çözüm sürecini başarıyla sonuçlandırması gerekiyor. İç ve dış kaynaklı tuzakları aşabilmek, çözüm sürecinin yürümesine bağlı. İktidarın üzerine düşen en büyük sorumluluk, bu süreci üçüncü aşamaya vardırmaktır.
***
İmralı’dan gelen haberler de olumlu. Hafta başında görüşmeye giden BDP heyetinden Pervin Buldan’ın aktardığına göre Öcalan, bir daha eski günlere dönülmemesi için dağdakilere eve dönüş kapısının açılmasını istiyor. Bunun için yasal düzenleme gerekli. Dağdakilerin silahı bırakıp siyasete katılması için gerekli yasal düzenlemeler gündeme alınmalıdır.
Silahları Türkiye’nin gündeminden tümden çıkarmak istiyorsak, eve dönüş yasası kaçınılmaz. Bu yasa, dağdakilerin siyasete katılmasının önünü de açmalı. Çözüm sürecinin üçüncü aşaması tam da bunu öngörüyor.
O halde durmak yok, yola devam.
Yorum Yap