- 11.10.2013 00:00
PKK lideri Abdullah Öcalan, çözüm sürecinden çekilebileceğini açıkladıktan sonra nihayet Cengiz Çandar’ın övgüsüne mazhar oldu. Çözüm süreci yolunda ilerlerken Öcalan’a “AKP’nin STK yetkilisi” diyen bu çevreler, süreç zora girince Öcalan’ı yere göğe sığdıramamaya başladılar. Öcalan yine bir anda Türkiye’nin en büyük siyasi aktörü oldu, Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın en önemli siyasi lideri ve hatta Dünya’nın, Mars’ın…
Velhasıl, çözüm sürecinden çekilen Apo, candır; barışan Apo kötü, savaşan Apo iyidir!
Çandar’ın duyduğu coşku satır aralarından taşıyor. “Ama’sız barışı” destekleyenleri yandaş ilan eden Çandar, “Ama’sız savaş” yandaşlığı yapmaktan utanmıyor. “Kürtlere kulak veriliyor mu” başlıklı yazısında Çandar, BDP’li yöneticilerin kulağına ne kadar çok “süreç bitti, sürecin sadece adı var, sizi kandırıyorlar” diye fısıldadığını anlatıyor.
Anladığım kadarıyla bu süreç bitmeden ana akım medyanın önemli aktörleri muratlarına ermeyecek, rahatlamayacak.
Haklılar; 2013’ün kanlı geçeceğini öngörmüşlerdi ama olmadı; çözüm süreci bütün beklentilerini altüst etti.
Aralık 2012 tarihli Foreign Policy dergisi, 2013’te Türkiye’yi çatışma haritasına almıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi devletle PKK arasında büyük savaş yaşanacaktı.
Çandar’ın katılarak aktardığı bu analizin bir kehanet olmadığı, daha çok bir beklenti olduğu ve bir planı yansıttığı bugün daha iyi anlaşılıyor.
Uluslararası güç merkezleri aralık ayında Türkiye için kanlı bir gelecek tahayyül ederken, siyasal iktidar, alttan alta çözüm sürecini hazırlıyordu.
Ama bu kez öncekilerden farklı olarak “üçüncü devletler” veya “üçüncü taraflar” masada yoktu. Kıyamet de bundan koptu; o günden beri Ankara’da roketler havada uçuşuyor, bombalar patlıyor. Doğrudan süreci başlatan Başbakan Erdoğan’ı hedef alıp, tehdit ediyorlar. İmralı da bu tehditlerden payına düşeni elbette aldı.
Öcalan, Selahattin Demirtaş’a (Gezi olayları patladıktan sonra, haziran ayında) adeta yakınarak süreci engellemek isteyen güçlerle ilgili şunları söyledi: “Türkler ve Kürtler adına son iki yüzyılda şiddet sarmalı üretildi. Bu barış süreciyle şiddet sarmalından çıkmaya çalışıyoruz. Barışı kendi özgücümüze dayanarak inşa etmeye çalışıyoruz. Ancak içeride ve dışarıda bazı çevreler var. Bunlar Kürtlerin-Türklerin birbiriyle barışmasından rahatsız. Bu şiddet sarmalını bize dayatanlar, bu defa bizsiz barışamazsınız demeye getiriyorlar. Yani savaşınızı da biz yaparız, barışınızı da biz yaparız diyorlar. Özgüce dayalı bir barışı inşa etmemiz lazım. Bunu başaramazsak, bu şiddet sarmalını Türklere ve Kürtlere bir kader olarak dayatmaya devam edecekler.”
Çözüm sürecine sadece yerli bir dinamiğin değil, uluslararası bir dinamiğin daha çok direndiğini düşünüyorum. Bu direncin varlığını kuşkusuz siyasal iktidar da, İmralı da yakından hissetmişe benziyor. Gelinen aşamada sürecin bittiğini düşünmüyorum.
“Stratejik konum” talep eden Öcalan, bu talebinin karşılanmaması durumunda süreçten çekileceğini açıkladı. 15 Ekim’e kadar devlet heyetiyle Öcalan arasında bir görüşme daha gerçekleşmesi bekleniyor. Görüşme gerçekleşirse orta bir yol bulunacağını tahmin ediyorum.
Öcalan’ın görüşmelerle ilgili olarak aklındaki modelin Mandela modeli olduğunu daha önce yazmıştım.
Görüşme koşullarının değişmesini istiyor.
Hükümet yetkilileri ise çözüm sürecinin başladığı ilk günkü mutabakata işaret ederek, Öcalan’ın Gezi olaylarından sonra çıtayı yükselttiğini düşünüyor. Bir ara formülün bulunabileceğini tahmin ediyorum. Konsensüs’ün “Türkiye Gündemi Araştırması-Eylül 2013” isimli anketini hatırlatarak yazımı bitirmek istiyorum.
Araştırmaya göre çözüm sürecine destek yüzde 62. Devletin Abdullah Öcalan ile görüşmesini onaylayanların oranı ise 9 ay içerisinde 25 puan artarak yüzde 43’e ulaştı.
İmralı’yla görüşmelere destek giderek artıyor.
Yani Türkiye halkı, Öcalan’la görüşmeye “devam” diyor.
Yorum Yap