- 24.04.2013 00:00
Frantz Fanon’a mı başvursam, ne yapsam diye düşünüyorum; Kürt siyasilerin beyaz Türklerin endişelerini gidermek için ezilip büzülen hâllerini anlatmak için. Şu sıralar beyaz Türkler karşısında çok mahcuplar, onlara görünmemenin yolunu arayıp duruyorlar. Her karşılaştıklarında başka bir yola sapıyorlar ama nafile! Beyaz Türklerden kaçmak imkânsız gibi. Gözlerini hiç bir yol korkutmuyor; Kâh Kandil’e çıkıyorlar, kâh Diyarbakır yollarına düşüyorlar. Nerede yakaladılarsa artık. Suçlu sorgular gibi basıyorlar soruyu; “Erdoğan’ı başkan mı yapacaksınız?”
Cevaplar tekinsiz ve utangaç, beyaz Türkleri kesmiyor tabii.
O zaman da en can alıcı soruyu patlatıyorlar; “AKP’yle anlaşıp demokrasiyi mi feda edeceksiniz?”
Bu esnada muhataplarının gözlerinin içine içine bakarak, kaçacak bir yer bırakmamayı da ihmal etmiyorlar.
Devletin dize getiremediği, boyun eğdiremediği PKK’lı komutanlar ve Kürt siyasiler en çaresiz anlarını bu röportajlar ve göz teması sırasında yaşıyor.
Bazen “Hayır, başkanlığa destek vermeyiz” diye yanıp verip, seslerine inandırıcılık tonu katıyorlar, bu yanıtların karşıdakini rahatlatmadığını görünce de daha kararlı bir tonla “Demokrasi olmadan barış olmaz” diye ekliyorlar.
Demokrasimizin kaderi haklı olarak her yurttaşı endişeye sevk ediyor. Pek çok aydını, gazeteciyi, politikacıyı ettiği gibi. Ama bu haklı endişenin PKK silah bırakmaya başladığı sırada zuhur etmesi, kabul edelim ki komik duruyor. Biraz daha abartılırsa İmralı ve Kandil, kötü bir şey yaptıklarını düşünerek tekrar silaha sarılabilir.
İlk kez demokratik siyaset yapmaya soyundular, üstelik bunun için büyük bir yol da aldılar ama silah bırakacakları için bugüne kadar yemedikleri azar, fırça kalmadı. Örgüt silahları konuşturduğu günlerde bu kadar “demokratik” baskıyla karşı karşıya kalmamıştı.
Eskiden olsa anlardım, diye düşünüyorum; Kürt tarafı demokrasimize dair endişe ve sıkıntılarımızın muhatabı sayılabilirdi. Çünkü patlayan silahlar, demokrasimizin de içine etmişti. Demokrasi taraftarlarının silahlı mücadelede ısrar eden Kürt tarafından şikâyetçi olmaları elbette makul ve anlamlıydı.
Peki, bu durum nasıl birdenbire tersine döndü?
Yani silahlıyken demokratikleşemememizden Kürt tarafı sorumluydu; peki nasıl oluyor da bu kez silahsızlanırken otoriterleşmemizden sorumlu olabiliyorlar?
Onlardan ne bekliyoruz?
Kürt tarafı yıllardır “Demokrasi yok, diye dağa çıktığını” savunuyordu.
Bu kez de onlara “Sen silah bırakıp dağdan inersen demokrasi mi dağa çıkacak” diyelim?
Demokratikleşme talebi elbette kimden gelirse gelsin güzel ve yerinde bir talep. Buna karşı sesini yükseltmek, itiraz etmek yanlış. Beyaz Türklerin de demokratik bir düzen arzuladığını inkâr edemeyiz. Ancak onlar galiba Erdoğan’la hesaplaşmayı daha çok istiyorlar. Kolay değil; “Muhtar olamaz”dedikleri adam gelip başbakan oldu. Birinci savaşı kaybettiklerinde serinkanlılıklarını bozmadılar. Askere güvenleri tamdı. Fakat askerî vesayete karşı operasyonlar başladığında neye uğradıklarını şaşırdılar. Polisler anlı-şanlı generalleri tek tek sabahın köründe evlerinden alıp hapse attığında küçük dillerini yutacak gibi oldular. İkinci büyük yenilgileri buydu. Yenilgiyi kabul etmek zorunda kalıp, içlerine sindirdiler.
Şöyle küçük bir ümitleri daha vardı; Erdoğan’ı alt edemeyeceklerdi ama Erdoğan’ın alt edildiğini görmekten büyük bir mutluluk duyacaklardı. Bunu başaracak tek güç ise PKK’nın silahlı gücüydü. Hani ikide bir Kandil’in “Biz onlarca hükümet devirdik, AKP’yi de devireceğiz” açıklamaları bunların umudu olmuştu. Bu yabana atılır bir iddia da değil üstelik. Fena da gitmiyorlardı aslında; PKK kurtarılmış alanlar yaratmaya, ülkenin bir bölümünü kontrol etmeye bile başlamıştı. Ama işleri bozan İmralı oldu. Çözüm süreci başladığında biraz afalladılar, Kandil’den karşı bir çıkış beklediler; BDP’liler ve KCK yöneticisi Murat Karayılan’ın açıklamalarında dişe dokunur bir şey bulamayınca Duran Kalkan’a, sonra Cemil Bayık’a, o da olmayınca Mustafa Karasu’ya bakmaya başladılar. Sonuç çok netti; İmralı’nın sözünden çıkan yoktu ve Erdoğan’ı sarsacak son ümit de boşa çıkmıştı. Beyaz Türklerin Kürt siyasilere öfkesi bundan.
Yıllardır büyük bedeller ödeyen Kürtlerle, dindarlarla, Alevilerle, sosyalistlerle, memurlarla, işçilerle, beyaz yakalılarla, hatta girişimci Türk burjuvazisiyle beyaz Türklerin arzuladığı demokratik sistem arasında bir benzerlik yok. Bunu bilmelerinde fayda var.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap