- 16.10.2012 00:00
Arap Baharı galiba en çok Kürtlere yaradı. Ortadoğu’da eski rejimler bir bir yıkılırken, yüzyıl önce kurulan statüko da dağılıyor. Bu çözülüşün odağında Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki Kürtler bulunuyor. Bu gelişmelerden etkilenen Kürt hareketinin sözcüleri son zamanlarda yeni bir söylem geliştirdiler, bu yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olacağını vurgulamaya başladılar. Tabii sadece Türkiye’deki Kürtler değil; Irak, Suriye ve İran’daki Kürtler de benzer bir heyecanın etkisi altında.
Irak Kürdistanı eski Başbakanı Bahram Salih, İstanbul Forumu toplantısında karşılaştığı Cengiz Çandar’a şu çarpıcı ifadeyi kullanmış: “Kurdish moment has arrived.”
Anlamı şöyle; Kürtlerin harekete geçme ve tarih sahnesine çıkma zamanı geldi...
Fransız Parlamentosu’nun ev sahipliğini yaptığı ve Suriyeli Kürtleri ilgilendiren birkaç gün önceki bir toplantıda Kürt hareketinin önemli isimlerinden Ahmet Türk de şöyle bir konuşma yaptı: “Asla yalnız değilsiniz (Suriye’deki Kürtleri kastederek). Kürtler sorunun kilit aktörleridir. Bu nedenle de kazanmaları çok önemlidir. Bu yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacak.”
Kürt hareketinin sözcülerinden Aysel Tuğluk ise bir süre önceTaraf ’ta yayımlanan yazısında şu keskin saptamalarda bulundu: “Bölgede yeni bir dünya kuruluyor ve Kürtler bu yeni dünyada mutlaka yerini alacaktır. Türkiye’ye rağmen ve Türkiyesiz! Bunu başaracak güce ve inanca sahibiz. Emin olun ki bu kez başaracağız. Yüz yıldır bu ânı bekliyorduk: Kürtler artık kazanmıştır. (...) 20. yüzyılı Kürtler statüsüz geçirdi. Çok acılar bedeller ödedi 20. yüzyılda. Hakları hukukları tanınmadı ama 21. yüzyılda hem Rojava’da (Suriye Kürdistan’ı) hem Kuzey Kürdistan’da demokratik haklarını kazanacaklardır. 21. yüzyıl Kürtlerin yılı olacaktır.”
BDP’nin önceki gün gerçekleştirdiği kongrede bu vurgu yine ön plandaydı. Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, Kürtlerin 20. yüzyılın mağduru olduğunu, 21. yüzyılda statü sahibi olacaklarını dile getirirken Gültan Kışanak, 21. yüzyılın Kürtlerin ulusal birliğinin oluşacağı bir yüzyıl olacağını söyledi.
Aslında bu değerlendirmeler sadece demokratik Kürt muhalefetiyle sınırlı değil; bu konuda en kapsamlı tesbitler PKK kongresinde yapılmış: “Kürt halkının bir ulus olarak 21. yüzyılda da statüsüz kalmaması, toplumsal talepleriyle ve ulusal çıkarlarıyla hiçbir biçimde bağdaşmayacak zoraki dayatmaların pratikleşmemesi, halk olmaktan kaynaklı en doğal haklarını yaşayabilmesi için ulusal iradesini ortaya koymasının zamanı gelmiştir. Kürdistan, 21. yüzyılda bir bakıma halkların demokratik devriminin odağı durumuna gelmiştir.
Kürtlerin bir yüzyılı daha kaybetmeye tahammülü yoktur; tarih tekerrür etmemelidir. Bunun için bölge halklarıyla eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ilişkileri içinde ulusal haklarının tam bir güvenceye kavuşmasının zorunluluğu vardır.”
PKK’ya karşı olan Kürt örgütleri de aynı heyecan ve görüşleri paylaşıyor. Sosyalist Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden İbrahim Güçlü bir süre önce aynen şöyle yazmış: “21. yüzyıl, Kürtlerin yüzyılı olacak. Bu yüzyılda Kürtlerin bir millet olarak, evrensel kurallara ve modellere göre tarih sahnesine çıkacağı tartışmasızdır. Manevralarla hükümetin ve devletin kendisini aldatmasına gerek yoktur. Kürt millet sorunu, doğal evrimleşmesi içinde, bütün dünya uluslarının ulaştığı noktaya ulaşacak, Kürtler kendi ülkelerinde iktidar sahibi ve Türkler kadar hak sahibi olacaklardır.”
Görüldüğü gibi Kürt hareketinin ortak değerlendirme noktalarından biri Kürtlerin 20. yüzyılın mağduru olduğu yönünde. 21. yüzyılda ise bunu telafi etmeyi umuyorlar. Yani hedefleri dört ülkedeki Kürtlerin özerklik, federasyon veya bağımsız devlet biçiminde yeni statü elde etmesi. Bu milliyetçi enerjinin Türkiye’deki Kürtler üzerindeki etkisi şimdilik sınırlı, ama yayılma eğilimi güçlü. PKK’nın “devrimci halk savaşı” ilanının arkasında Ortadoğu’da statükoyu etkileyen Arap Baharı değerlendirmesi ve bu yeni milliyetçi enerji yatıyor. Türkiye’nin bunu hafife alması büyük hata olur. Zira bu geç kalmış milliyetçi coşku, kendi toplumunu kanlı bir maceraya sürüklemekten çekinmeyecektir. Bununla başa çıkmak hiç kolay değil. İşe Kürt sorununu çatışma zemininden çıkartmak ve demokratik alanı genişletmekle başlayabiliriz.
Yeni Oslo süreci de bunun için önemli bir fırsat sunuyor. Ama şunu kabul edelim ki İmralı’da hapis yatan Abdullah Öcalan tek başına bu kanlı sürecin önüne geçecek bir aktör değil, belki barış onsuz olmaz ama tek başına onunla da olacak bir iş değil. PKK’yı dikkate almayan bir çözüm arayışının yürümeyeceği de ortada. Devlet de zaten bunun farkında. Türkiye kendi demokratik çözüm modelini yaratabilir, bu her zaman olanak dâhilinde; ancak siyasal iktidarın daha cesur olması şartıyla. Yeni Oslo süreci bunun için bir fırsat olabilir.
Arap Baharı galiba en çok Kürtlere yaradı. Ortadoğu’da eski rejimler bir bir yıkılırken, yüzyıl önce kurulan statüko da dağılıyor. Bu çözülüşün odağında Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki Kürtler bulunuyor. Bu gelişmelerden etkilenen Kürt hareketinin sözcüleri son zamanlarda yeni bir söylem geliştirdiler, bu yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olacağını vurgulamaya başladılar. Tabii sadece Türkiye’deki Kürtler değil; Irak, Suriye ve İran’daki Kürtler de benzer bir heyecanın etkisi altında.
Irak Kürdistanı eski Başbakanı Bahram Salih, İstanbul Forumu toplantısında karşılaştığı Cengiz Çandar’a şu çarpıcı ifadeyi kullanmış: “Kurdish moment has arrived.”
Anlamı şöyle; Kürtlerin harekete geçme ve tarih sahnesine çıkma zamanı geldi...
Fransız Parlamentosu’nun ev sahipliğini yaptığı ve Suriyeli Kürtleri ilgilendiren birkaç gün önceki bir toplantıda Kürt hareketinin önemli isimlerinden Ahmet Türk de şöyle bir konuşma yaptı: “Asla yalnız değilsiniz (Suriye’deki Kürtleri kastederek). Kürtler sorunun kilit aktörleridir. Bu nedenle de kazanmaları çok önemlidir. Bu yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacak.”
Kürt hareketinin sözcülerinden Aysel Tuğluk ise bir süre önceTaraf ’ta yayımlanan yazısında şu keskin saptamalarda bulundu: “Bölgede yeni bir dünya kuruluyor ve Kürtler bu yeni dünyada mutlaka yerini alacaktır. Türkiye’ye rağmen ve Türkiyesiz! Bunu başaracak güce ve inanca sahibiz. Emin olun ki bu kez başaracağız. Yüz yıldır bu ânı bekliyorduk: Kürtler artık kazanmıştır. (...) 20. yüzyılı Kürtler statüsüz geçirdi. Çok acılar bedeller ödedi 20. yüzyılda. Hakları hukukları tanınmadı ama 21. yüzyılda hem Rojava’da (Suriye Kürdistan’ı) hem Kuzey Kürdistan’da demokratik haklarını kazanacaklardır. 21. yüzyıl Kürtlerin yılı olacaktır.”
BDP’nin önceki gün gerçekleştirdiği kongrede bu vurgu yine ön plandaydı. Eşbaşkan Selahattin Demirtaş, Kürtlerin 20. yüzyılın mağduru olduğunu, 21. yüzyılda statü sahibi olacaklarını dile getirirken Gültan Kışanak, 21. yüzyılın Kürtlerin ulusal birliğinin oluşacağı bir yüzyıl olacağını söyledi.
Aslında bu değerlendirmeler sadece demokratik Kürt muhalefetiyle sınırlı değil; bu konuda en kapsamlı tesbitler PKK kongresinde yapılmış: “Kürt halkının bir ulus olarak 21. yüzyılda da statüsüz kalmaması, toplumsal talepleriyle ve ulusal çıkarlarıyla hiçbir biçimde bağdaşmayacak zoraki dayatmaların pratikleşmemesi, halk olmaktan kaynaklı en doğal haklarını yaşayabilmesi için ulusal iradesini ortaya koymasının zamanı gelmiştir. Kürdistan, 21. yüzyılda bir bakıma halkların demokratik devriminin odağı durumuna gelmiştir.
Kürtlerin bir yüzyılı daha kaybetmeye tahammülü yoktur; tarih tekerrür etmemelidir. Bunun için bölge halklarıyla eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ilişkileri içinde ulusal haklarının tam bir güvenceye kavuşmasının zorunluluğu vardır.”
PKK’ya karşı olan Kürt örgütleri de aynı heyecan ve görüşleri paylaşıyor. Sosyalist Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden İbrahim Güçlü bir süre önce aynen şöyle yazmış: “21. yüzyıl, Kürtlerin yüzyılı olacak. Bu yüzyılda Kürtlerin bir millet olarak, evrensel kurallara ve modellere göre tarih sahnesine çıkacağı tartışmasızdır. Manevralarla hükümetin ve devletin kendisini aldatmasına gerek yoktur. Kürt millet sorunu, doğal evrimleşmesi içinde, bütün dünya uluslarının ulaştığı noktaya ulaşacak, Kürtler kendi ülkelerinde iktidar sahibi ve Türkler kadar hak sahibi olacaklardır.”
Görüldüğü gibi Kürt hareketinin ortak değerlendirme noktalarından biri Kürtlerin 20. yüzyılın mağduru olduğu yönünde. 21. yüzyılda ise bunu telafi etmeyi umuyorlar. Yani hedefleri dört ülkedeki Kürtlerin özerklik, federasyon veya bağımsız devlet biçiminde yeni statü elde etmesi. Bu milliyetçi enerjinin Türkiye’deki Kürtler üzerindeki etkisi şimdilik sınırlı, ama yayılma eğilimi güçlü. PKK’nın “devrimci halk savaşı” ilanının arkasında Ortadoğu’da statükoyu etkileyen Arap Baharı değerlendirmesi ve bu yeni milliyetçi enerji yatıyor. Türkiye’nin bunu hafife alması büyük hata olur. Zira bu geç kalmış milliyetçi coşku, kendi toplumunu kanlı bir maceraya sürüklemekten çekinmeyecektir. Bununla başa çıkmak hiç kolay değil. İşe Kürt sorununu çatışma zemininden çıkartmak ve demokratik alanı genişletmekle başlayabiliriz.
Yeni Oslo süreci de bunun için önemli bir fırsat sunuyor. Ama şunu kabul edelim ki İmralı’da hapis yatan Abdullah Öcalan tek başına bu kanlı sürecin önüne geçecek bir aktör değil, belki barış onsuz olmaz ama tek başına onunla da olacak bir iş değil. PKK’yı dikkate almayan bir çözüm arayışının yürümeyeceği de ortada. Devlet de zaten bunun farkında. Türkiye kendi demokratik çözüm modelini yaratabilir, bu her zaman olanak dâhilinde; ancak siyasal iktidarın daha cesur olması şartıyla. Yeni Oslo süreci bunun için bir fırsat olabilir.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap