- 25.09.2012 00:00
Yakın zamana kadar PKK sözkonusu olduğunda onun adı dilden düşmezdi; Kürt meselesi gündeme geldiğinde ilk onun ismi akla gelirdi. Türk ve Kürt siyaseti için İmralı çok önemli bir adresti. Ama şimdi neredeyse Öcalan’ın ismi bile anılmıyor. Hatırlatılmıyor. İşaret edilmiyor. Gündeme getirilmiyor. PKK sözkonusu olduğunda anılan tek bir yer var, o da Kandil. Son günlerin en popüler tartışma konusu olan Oslo süreci de yine Kandil eksenli yürüyor. Araya İmralı’yı sıkıştırmak isteyen az değil elbet ama bu tartışmalara bakarak İmralı’nın eski ağırlığından pek eser kalmadığını söyleyebiliriz.
Oysa Öcalan daha bir yıl öncesine kadar devletle müzakerede örgütü tarafından görevlendirilen en yetkili isimdi. Bu süreç başarısızlıkla sonuçlanınca Ankara da PKK ile ilgili elindeki en büyük kozunu yitirmiş oldu. Bunda örgütün Öcalan’ın arkasından dolanarak müzakereleri sabote etmesinin payı var elbette; ancak Ankara’nın da Öcalan’la diyalogu tümden kesmesinin, Öcalan’ın gözden çıkarmasının bu gidişat üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Öcalan’ın örgüt üzerinde Ankara’nın beklediği ölçüde etkili olamaması, güvenlik bürokrasisinin PKK’yı askerî olarak sindirilebileceğine dair öne çıkan inancı, hükümeti de askerî seçeneğe yöneltti. Ankara’nın masada öne süreceği fazladan kartı da sanırım kalmamıştı. Gerektiğinden fazla ileri gidildiğini de düşünmüş olabilirler. 14 Temmuz 2011’de PKK’nın Silvan pususuyla start verdiği, Ankara’nın da karşı hamlelerle birlikte geliştirilen bu kanlı süreçten Kandil daha fazla güçlenerek çıktı; İmralı ve hükümet ise bu 15 aylık dönemde daha çok zayıfladı. Ankara umduğunu elde edemedi; örgütü altı ayda bitirme, lider kadroyu yok etme ve Kürt siyaseti içinde ılımlı bir grubu etkin kılma taktiği tutmadı; PKK ise çıtayı çok yüksek tutmasına karşın, çok ağır kayıplara mal olsa da, bence en azından şu anki koşullarda istediğini elde etti. Eğer yeni bir Oslo süreci gelişirse şüphesiz PKK masaya daha kibirli oturacaktır.
Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisi de birkaç yıl öncesine göre da az. Aslında devletle İmralı arasında başlayan görüşmeler Oslo’ya karşı bir süreç olarak gelişti. İlk Oslo buluşmaları Öcalan’dan habersiz başlatılmıştı; Öcalan bunu öğrendiğinde görüşmeleri “tasfiye” olarak niteleyip müzakerelerin İmralı’ya kaymasını sağladı. İmralı ve Kandil hattında görüşmeler bir süre paralel yürütüldü ama ağırlık merkezi Öcalan’dı.
İmralı’daki görüşmelerde Öcalan’ı kurtaracak bir çözümün çıkabileceğini düşünen fakat bunun Kandil’e yetmeyeceğini değerlendiren örgüt, sonuçta Silvan pususuyla bu sürece son verdi. Gelinen noktada da devlet Kandil’le yeniden masaya oturmayı gündeme aldı. Ankara’nın Öcalan’dan beklentileri sürse de artık İmralı’dan pek umutlu olduklarını sanmıyorum.
Öcalan’ın halk ve militan yapısı üzerinde etkisi devam ediyor, ancak örgüt yönetimi artık İmralı’dan bağımsız bir güce dönüşmüş durumda. Liderler arasında Öcalan’ın destekçileri olsa da onlar da örgüt içinde yeterince güçlü konumda değiller. Uzun süredir tecrit altında tutulan ve biraz da kendi isteğiyle görüşe çıkmayı tercih etmeyen Öcalan’ın, eski gücünü yeniden ele geçirmek için çalışacağını (ve bunun için fırsat kolladığını) söyleyebiliriz. Ama mevcut PKK yönetimi çok büyük güç kaybetmediği sürece, Öcalan’ın, örgütte yeniden eskisi gibi söz sahibi olması mümkün görünmüyor.
AKP hükümetinin önümüzdeki seçimler nedeniyle kafası iyice karışmış durumda. Başbakan’ın 2014’teki cumhurbaşkanlığı veya daha doğrusu başkanlık hesapları, Kürt sorunu ve PKK’yla ilgili çözüm arayışlarını da olumsuz etkiliyor. PKK’nın geliştirdiği şiddet dalgasının önüne geçilememesi nedeniyle iç siyasetteki dengeler de AKP aleyhine değişiyor. Erdoğan’ın siyasete bir süreliğine de olsa rahat nefes aldırabilecek önerileri gündeme getirmezse, bu sürecin AKP aleyhinde derinleşeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Fakat Başbakan Erdoğan’ın 30 eylüldeki kongrede Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’na Türkiye’nin koyduğu çekincenin kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi ve yeni anayasa reformu gibi demokratikleşme adımlarını gündeme getirmesi bekleniyor. Bu adımlar PKK’nın şiddet dalgasını sınırlayacak bir dalgakıran işlevi görebilir ama köklü sonuçlar vermesi zor. PKK şiddetinin önüne ancak radikal bir Kürt reformuyla geçilebilir. Hükümet muhalefeti de yanına alarak Meclis’te Kürt meselesiyle ilgili ciddi düzenlemeler yapmaya başlamalı, diğer yandan da PKK’yla diyalog sürdürülebilir. Öcalan’ın da ancak bu şartlarda PKK üzerinde etkili olması beklenebilir. Bu vakitten sonra Öcalan’ın örgütün gerisindeki talepleri savunması ve Kandil’e karşı çıkması beklenmemeli. Ankara’nın çok fazla tercih yapma lüksü de bana göre artık kalmamıştır.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap