- 28.08.2012 00:00
Ne zaman “milli mutabakat” lafını duysam, Ankara’da işlerin iyiye gitmediğini anlarım. Hükümet büyük ihtimalle zor durumdadır; yoksa iktidarlar kolay kolay “ulusça yan yana gelelim” diye toplumsal güçlerden yardım istemez. Zira bu çağrılar yanlış anlamaya açıktır; muhalefet tarafından iktidarın yönetimi paylaşmaya daveti olarak da yorumlanabilir. Bu yüzden sık sık karşılaşmayız bu tür çağrılarla. Savaş dönemlerinde başvurulacak bir yöntem gibi geliyor bana. Ancak bu konu (milli mutabakat çağrıları) Kürt meselesi ve PKK’yla alakalı olarak yakın tarihte pek çok kez gündeme gelmiştir. Tabii bu evreler o siyasi iktidarın genellikle sonunu da yakınlaştırmıştır.
Yıllardır adı anılmayan bu çağrılardan birini dün Meclis Başkanı Cemil Çiçek yaptı. Çiçek, 11 maddelik“Teröre Karşı Ulusal Mutabakat” önerisinde bulundu. Ankara’da işlerin çok kötü gittiğini düşündüren bu çıkışın hükümet tarafından desteklenip desteklenmediği merak konusu. Ama Çiçek’in bu çıkışı, PKK’nın son günlerde üst üste gerçekleştirdiği karakol baskınları ve Antep’te patlattığı bombanın Ankara’daki sarsıcı etkilerine işaret ediyor. Başbakan ve kabinesinin durumu bu şiddette hissedip hissetmediğini elbette bilemiyorum ama Meclis başkanımızın, milli mutabakat çağrısında bulunarak ülkenin gidişatından ve idarenin hâlinden pek memnun olmadığını ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun pek de iç açıcı olmadığı ortada. Bundan kuşku yok. Güneydoğu’da artan PKK saldırıları hükümeti zorluyor. Halkta ülkeyi emanet ettikleri yöneticilerin inisiyatifi kaybettiği duygusu var. Sokaktaki insanlar, AKP‘li yöneticilerin de öncekiler gibi beceriksiz olduğunu düşünmeye başladı. AKP iktidarının en fazla itibar kaybı yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Cenaze törenlerinde bakanlara karşı sözlü ve fiili tacizler artmaya başladı. Bunlar doğru. Ama bu, AKP yönetiminin “milli mutabakat” çağrısı yapacağı kadar köşeye sıkıştığı anlamına gelmemeli. En azından ben, Başbakan’ın yönetim mekanizması üzerindeki kontrolünü yitirdiğini ve ipin ucunu tümden kaybettiğini düşünmüyorum.
Bu açıdan Cemil Çiçek’in “milli mutabakat” çağrısı, bana hükümet bilgisi ve onayı dışında gelişti gibi geliyor. Başbakan Erdoğan’ın böyle bir çağrıyı kendi adına ciddi bir zaaf olarak algılayacağından eminim. Kürt sorunu henüz onu da tüketmiş, bitirmiş değil. AKP iktidarı henüz bu noktada değil.
Cemil Çiçek’in “ben yazdım” diyerek vurguladığı çağrı metninden sanırım demokrasi ve istikrar adına çok şey beklemek hayalcilik olur. 11 maddelik metin “demokrasi” ve “özgürlük” gibi soslar katılarak sunulan katı bir güvenlik paketidir. Siyasal alanın daha fazla daraltılmasını öngörüyor. Farklı fikirleri ve farklı toplumsal çevreleri, “ulusal mutabakat” baskısı altında sindirmeyi amaçlıyor. Bu 11 maddelik çağrı metninin en önemli sorunu Kürt sorununu bir terör sorununa indirgemiş olması. Bu yüzden de bütün maddeler elde çekiç her şeyi çivi gören bir zihniyetin izlerini taşıyor. En çok “devletin bekası” sözüne yer verilen metnin ikinci maddesinde “terörle mücadele toplumun tüm kesimlerinin katılacakları çok yönlü bir mücadeleyi gerekli kılan bir sorundur” diyor. Dördüncü maddede de tekrarlanan bu çağrı, sokağı milliyetçi kışkırtmalara açık hâle getiren bir özellik taşıyor.Bütün sivil toplum örgütlerini “teröre karşı” sokağa inmeye çağırmak hangi akla hizmet ediyor? Bunu Cemil Çiçek nasıl kontrol ve koordine edecek? 1990’lardan yakın tarihe kadar hatırladığımız bir dizi böyle sokak olayı var; ellerinde Türk bayrakları, dillerinde ırkçı sloganlarla terörü kınar gibi yapıp Kürtlere, demokratik kuruluşlara şiddetle saldıran kalabalıklardı bunlar.
Mutabakat çağrısının beşinci maddesinde “güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyacakları imkân ve yeteneklerin geliştirilmesi öncelikli bir öneme haizdir” deniyor. Yasalar askeri, polisi terörle mücadelede sınırlıyor mu? Askerin PKK’yla mücadelede elini tutan ne?
Yedinci madde de oldukça enteresan. Cemil Çiçek’in Kürt sorunu tarifini de yansıtıyor. “Güneydoğu bölgesinin temel sorunlarından biri ekonomik kalkınmadır” diye başlayıp, “iktisadi ve kültürel” tedbirlerle bu sorunun çözüme kavuşturulabileceği vurgulanıyor. Çiçek’in çizdiği bu dar çerçeveye sanırım bir tek ulusalcılar kulak kabartabilir. Zira Kürt meselesi ve PKK sorununu başka hiç bir toplumsal kesim bu kadar dar bir perspektiften ele almıyor.
Doğrusu Meclis başkanımızın yaptığı bu ulusal mutabakat çağrı metni de pek yeni değil. Şu an CHP için Kürt raporu hazırlayan eski büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın 1995’te kaleme aldığı çağrı metninin izlerini taşıyor. Cemil Çiçek’in 11 maddede yaptığı önerileri Şükrü Elekdağ üç başlık altında özetlemiş. Elekdağ, siyasi partilere biraraya gelme çağrısı yaparak soruna önce ortak teşhis koymayı ve sonra da ortak çözüme kavuşturmayı öneriyordu. Cemil Çiçek’in 11 maddelik ulusal mutabakat çağrısı, Elekdağ’ın hazırladığı o metnin demokratik yanlarının budanmış, güvenlikçi yanlarının ise esas alınmış bir kopyası gibi. Ve bu milli mutabakat çağrısından her şey çıkar ama bana kalırsa bir tek demokrasi ve istikrar çıkmaz.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap