- 24.08.2012 00:00
Şiddet bu topraklara pek yabancı bir olgu değil; son 30 yılda 40 binden fazla genç insan bu kirli savaşta hayatını kaybetti. Barışçı bir kültüre sahip değiliz. Ama bu topraklar bebeklerin, çocukların, kadınların korkunç bombalarla havaya uçurulmasına da alışık değil. Türkiye kaç gündür korku ve şaşkınlık içinde Gaziantep’teki patlamayı izliyor. Bebeklerin, çocukların feci şekilde öldürülmesini kavramaya çalışıyor. Fakat “kötü”nün böylesini anlamakta herkes zorlanıyor; bu sınırsız şiddet, bu öldürme azmi “kötü”yle ilgili akıl sınırlarını zorlayacak, ona yeni anlamlar katacak, tarifler ekleyecek nitelikte.
Temel insanlık değerlerinden soyutlanan şiddet sınırsız bir yıkıcılığa, rafine bir kötülüğe dönüşüyor. Yoksa bir yaşındaki Almina Melisa’yı, Gülperi’yi ve diğerlerini havaya uçurabilmek mümkün olmasa gerek. PKK’nın Antep’te sergilediği şiddetin özü biraz böyle.
Şiddetin ve öldürmenin alışılagelmiş biçimleri vardır. Devletin korkunç şiddet yüzü vardır, Doğu’da bunu yediden yetmişe her yaşta insan görüp tecrübe etmiştir. Bir zamanlar JİTEM, Güneydoğu’da Kürtlerin kalbine büyük korku salmıştır. Hizbullah şiddeti de keza öyle; öldürme biçimleri, kurbanlarını katlederken sergiledikleri sıradışı yöntemler 30 yıldır devam eden Kürt savaşında “kötü”nün sınırlarına ilişkin bizlere önemli ipuçları vermektedir. Ancak Kürtlerin hakları ve özgürlüğü için isyan edenlerin bugün “kötü”nün anlam sınırlarını genişletmekte JİTEM ve Hizbullah’la yarışır hâle gelmelerine ne demeli? PKK onları misli misli aştı. Bebek, çocuk, genç kız demeden kurşunlamak, havaya uçurmak, onları araçlarda cayır cayır yakmak vahşetin zirvesi değilse nedir?
Gaziantep gibi sivillere dönük kanlı saldırıları örgütün üstlenmekten kaçındığını biliyoruz. Ancak bu saldırıların sayısındaki artış nedeniyle inandırıcılıklarını da tümüyle kaybetmiş durumdalar. Mütemadiyen yalan söylüyorlar. Onlara yakın olan çevreler de bu yalanın kuyruğuna takılmaktan bir türlü kendilerini alamıyorlar. Kürt siyasi hareketi de öyle. Geçen yıl Batman’da, Siirt’te, Tunceli’de, Ankara’da tamamen sivillerin katledildiği olaylarda Kürtler PKK’ya insani bir tepki göstermedi. Kürt siyasetçiler bu gücü gösteremedi. Fakat bu kadar insanlıkdışı bir eyleme göz yummanın, sindirmenin, sessiz kalmanın da hayatta bir karşılığı var. Doğamız, ortak kültürümüz bir yaşındaki çocukları öldüren bir örgütün kuyruğundan çıkmayan siyasetçilerin ruh sağlığını bozar. Bu kadar büyük vahşeti sindiren bir siyasi aklın, bunu küçümseyen veya kısa sürede unutan bir partinin kendi haklarını savunduğu topluma sağlıklı katkılar yapması mümkün değil. Siyaseti çok ahlaksız bir işe dönüştürmek normal olabilir, bunun siyasette elbette bir yeri vardır ama bununla Kürtlere hak, adalet ve özgürlük getirmek maalesef imkânsız.
PKK’nın Kürt köylülerine yönelik gerçekleştirdiği katliamlar hafızalardan silinmiş olmasa da örgütün az-çok istikrarlı bir gerilla hareketi olduğu da inkâr edilemez. Silahlı mücadelenin günümüz Türkiye’sinde savunulacak bir yanı olmamasına rağmen Kürtlerin haklarının hâlâ tanınmadığını da vurgulamak şart. Kürt siyasi hareketinin yapması gereken PKK kaynaklı bu insanlıkdışı şiddetin önüne geçmek, sınırlamak olmalı. Bebek, çocuk, kadın katleden bir örgütü sınırlamak da sanıldığı kadar çok zor değildir; örgüte insanlık değerlerini hatırlatmak, bundan taviz vermemek, gerektiğinde vicdanla karşı çıkmak yeterli olabilir. Kürt sorununun insanlıkla bağını koparıp şiddeti bu kadar sınırsızca geliştirerek “bağımsız Kürdistan” elde edilse bile ne değeri olabilir ki? Sivilleri katledenlerin getireceği özgürlüğü, adaleti hangi Kürt ister? Bunları örgüte hatırlatmak öncelikle Kürt siyasetçilerin işi.
Antep’te cenaze başında namaz kılan devlet protokolünün acizliği hakkında da birkaç söz söylemek gerekiyor. Bu zihniyetle ölen vatandaşları son yolculuklarına —acı ve üzüntüyle elbet— uğurlayabilirsiniz, ama başkalarının da toprağa düşmesini bir türlü engelleyemezsiniz. Kürtlerin haklarını vermeden bu kör şiddete bir son vermek mümkün değil. PKK’yı lanetlemenin hiçbir işe yaramadığını geçen yıllar yeterince öğretmiş olmalıydı. BDP bile lanetlese yine de PKK şiddetini ortadan kaldırmak için Kürt sorununu çözüme kavuşturmak zorundasınız. Meclis, köklü bir Kürt reformu yapmadan akan kan durmaz, Kürtlerin hakları tanınmadan anaların gözyaşı dinmez; eğer hâlâ bunu göremiyorsanız zaten çoktan kör olmuşsunuz demektir.
kurtulustayiz@gmail.com
Yorum Yap