Numaram aynı Sayın Kuzu

  • 23.11.2013 00:00

 Bundan aşağı yukarı iki yıl kadar önce, Taraf Gazetesi’nden ayrılmadan yaklaşık bir-iki ay evvel hiç alışık olmadığım bir şey başıma gelmişti.

AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu arıyordu ve o gün yayımlanan, Anayasa değişikliğinin Erdoğan’ın başkanlık hayallerine heba edileceğini anlatmaya çalışan “Zor Olan Başkanlık Değil” başlıklı yazımla ilgili konuşmak istiyordu.

Tam da Burhan Kuzu’nun Avrupa Birliği raporunu televizyonda yerlere fırlattığı günlerdi.

Zaten ben de söz konusu yazıda Kuzu’nun bu “içten gelimsel dışa vurumsal” tepkisine kısaca değinmiştim.

Fakat Kuzu’nun zahmet edip beni aramasının nedeni başkaydı.

Öncelikle kendisiyle ilgili olan maddi bir hatayı düzeltti, ardından da “Biz bu Anayasa değişikliğini ne pahasına olursa olsun en kısa zamanda yapacağız” şeklinde özetlenebilecek bir “sohbete” girişti benimle.

Kuzu’yla bu “ilginç” görüşmemizin yaşandığı tarihte Anayasa çalışmaları çoktan başlamış fakat o güne kadar dişe dokunur bir gelişme yaşanmamıştı.

Kuzu bu “tıkanıklığın” sorumlusu olarak muhalefet partilerini gösteriyor ve değişimin önündeki engelin özellikle Erdoğan’ın başkanlık hesaplarıyla hiçbir ilgisinin olmadığını savunuyordu.

Kendisini anladığımı ima eden bir takım sesler çıkartmış, herhalde Kuzu’yu “Şu hayatta ne kadar saf insanlar var” dedirtecek kadar şaşırtan itirazlarda bulunmuş ve sonunda da pes edip “hepimiz için en hayırlısı” mesajıyla konuşmayı tamamlamıştım.

Aradan iki yıla yakın zaman geçti.

Bu hafta başında ülkenin geleceğini derinden etkileyecek bir gelişme yaşandı ve çok uzun zamandır itiş kakış arasında devam eden Anayasa çalışmaları, Uzlaşma Komisyonu Başkanı Cemil Çiçek’in “Bu komisyonun, sıfırdan bir anayasa yapamayacağı kanaatindeyim” çıkışıyla durdu.

Bakmayın her şeye burnunu sokmaya bayılan Başbakan’ın bu konuda hiç olmadığı kadar soğukkanlı ve sessiz durduğuna. Normal şartlarda çoktan meydan meydan dolaşıp “Anayasa’yı değiştirmeyenler darbecidir” diye bağırması gerekiyordu ama bu defa kim bilir hangi nedenle üzerinde durma gereği duymadı bu konunun.

Törenlerle açılan demokratikleşme paketini yeterli bulmayanları diline dolayan Başbakan’ın Anayasa çalışmalarının durma noktasına gelmiş olmasından hiç rahatsız olmaması ya da her önüne geleni darbeci ilan etmesine rağmen ülkesini hala 12 Eylül darbesinin ürünü olan bir Anayasa ile yönetmekten gocunmaması neyle açıklanabilir?

Barış süreci ve yeni Anayasa süreci benzer zamanlarda başladı ve benzer bir şekilde ilerliyor.  Anayasa’yı bekleyen sonu gördükçe süreçle ilgili soru işaretlerinin artmasından endişe etmek kötümser bir tahmin mi olur?

 

Eşitlikten, kardeşlikten ve barıştan bahsetmeye bayılan Başbakan’ın bu “hayalleri” söz verdiği halde devletin “DNA”sına bir türlü işleyememesinin faturasını yine sadece bu ülkenin insanları mı ödeyecek yoksa Başbakan da hesaba ortak olacak mı?

Eminim Kuzu’nun bu sorulara da ilginç cevapları vardır.

Numaram aynı.

On iki yıllık iktidarlarında neden şu darbe anayasasını bir türlü değiştirmediklerini anlatmak isterse, aynı şaşkın mırıltıları çıkararak kendisini dinlemeye hazırım.

O anlatsın, ben de iki yıl sonra bu yazıyı bir daha yayınlayayım.

Ahmet Kaya, Fatih Altaylı ve Başbakan

Bir sonraki yazıya daha çok var. O nedenle bazı konulara tadı kaçmadan değinmekte de yarar var.

Başbakan’ın Ahmet Kaya suistimaliyle başlayan “linç gecesi” tartışması, olayın kahramanlarının da doğası gereği deyim yerindeyse “yapış yapış” devam ediyor.

Başbakan Kaya’yı kurnaz siyasetine alet etme, o utanılacak gecede orada bulunanlar ise kendilerini aklamanın peşinde.

Elbette söylenecek çok şey, hatırlatılacak çok detay var o geceyle ilgili.

Fakat bu “tartışma” başladığından beri,  “Ulan hepiniz oradaydınız” diyerek Ahmet Kaya’nın ölümünden bile kendine oy toplama peşinde olan Başbakan’a, “Parayı veren Ahmet’i alır” diye bir yazı yazan Fatih Altaylı ile uzun zamandır devam ettirdiği “stratejik ortaklığı” hatırlatmak istiyorum.

Ahmet Kaya’yı bu kadar “seven ve önemseyen” birinin Ahmet Kaya’yı yazılarıyla linç etmeye çabalayan şaibeli insanlarla olan ilişkisini anlamakta zorlanıyorum.

Belki de hiç anlamaya çalışmamak en iyisi.

Bazı konuları anlamaya çalışmak bile insanı kirletebilir çünkü.

 John Lennon: Bir başkadır benim memleketim

Gelelim “memleketim” şarkısından “imagine” çıkarmaya çalışanlara.

Öncelikle kardeşlik şarkısı diye kabul ettirmeye çalıştığınız “memleketim” şarkısı faşistliğin marşıdır.

Kendisini bu ülkenin sahibi sanan aklı karışmışlar ne zaman ülkeye sahip çıkılması gerektiğine kanaat getirse “Bir başkadır benim memleketim” diye inlemeler başlar.

“Türkiye Türklerindir” demenin başka bir yoludur o şarkı.

Ve o akşam birkaç kişinin dışında orada bulunan herkes bu şarkıya boğazları yırtılırcasına eşlik etmiştir.

 

Şimdilerde ne derseniz deyin, ne kadar çırpınırsanız çırpının o geceyi ve insanları ölüme sürgün eden “memleket” aşkınızı asla unutturamayacaksınız.

İdris Bal’ın başına gelenler

Tam yazı bitti derken beni de yakından ilgilendiren bir gelişme yaşandı ve AKP Kütahya Milletvekili İdris Bal ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi.

“Ben demiştim” denilmesini sevmem ama bu haberden sonra fark ettim ki bu cümleyi başkası söyleyince rahatsız oluyormuşum.

O yüzden göğsümü gere gere “ben demiştim” demenin tam sırası. Üstelik kanıtıyla beraber.

Buyurun… Tarih 14.08.2013: “Başkanlığını AKP Kütahya milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın yaptığı Avrasya Global Araştırmalar Merkezi’nin hazırladığı ‘Taksim Olayları Analizi’ başlıklı raporla ilgili haberleri gördüğümde ilk aklıma gelen şey, “Büyük geçmiş olsun İdris Bal” demek oldu.

İzin verirse Bal’a yaptığı hatayı söyleyeyim.

Dürüst davrandı.

Dürüst olmanın AKP’li siyasetçilere ve AKP’li medyaya yasak olduğunu unuttu.

Büyük paralar kazanan AKP medyasının neden bunca yalan söyleyip, bunca komplo teorisi uydurduğunu, çuvallayan her teoriden sonra neden hiç utanmadan yenisini piyasaya sürdüklerini sorgulamadı.

Sadece AKP’li siyasetçilerle AKP’li medyanın görebildiği o gizli mürekkeple yazılmış ‘yalan söyle canımı ye’ kuralını gözden kaçırdı.

Şimdi ona ne söyleyeceklerini tahmin edebiliyorum:

‘Madem dürüst davranacaktın niye bizim partiye geldin?’”

Aslında bu zamana kadar iyi dayandı Bal. Önceleri görmezden geldiler, sonra medyaya talimatlar vererek susturmaya çalıştılar. Sonunda başa çıkamayacaklarını anlayınca da işi partiden ihraca kadar götürdüler.

Ne diyelim, üç ay önce söylediğimizi tekrarlayalım: “Büyük geçmiş olsun İdris Bal.”

AKP’de dürüst olmaya çalışmanın bedeli bu.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums