Okur izindeyim!

  • 18.10.2012 00:00

 Ortada öyle çekici bir kavga var ki, yıllık iznimin, altını çizerek söylüyorum “çok küçük bir bölümünü” kullanmama rağmen, sayılı günlerimin güneşli bir sabahını feda etmekten çekinmeden bilgisayarımın başına oturdum. Yine de çok uzatmadan, birkaç söz söyleyip en azından öğleden sonranın tadını çıkarmaya çalışacağım.

Bildiğiniz gibi gazetedeki kavga tüm hızıyla devam ediyor.

Arada terbiye sınırları da zorlanmıyor değil.

Ama yine de söyleyeceğimiz sözlerden “büyüyünce” utanmamak için, bu kadar birikimi en nihayetinde bir Ahmet Kekeç olmaya feda etmemek için herkese sakin olma ve sadece fikirleri “savaştırma” tavsiyesinde bulunuyorum.

Şimdi gelelim tartışılan konuya.

Öyle anlaşılıyor ki Kürt sorununu çözeceğini söyleyen, “Yeni Oslo görüşmeleri yapılabilir” gibi çıkışlar yapıp “tarihte görülmemiş bir cesaret örneği” sergileyen, yaptıklarına değil de yapacaklarına inanılması beklenen hükümete ya da daha doğrusu Başbakan’a koşulsuz bir inanç ve güven duyulması isteniyor.

“Oslo görüşmeleri” ihtimaline karşılık bütün demokratik taleplerimizden vazgeçmemiz isteniyor.

İnsanca yaşamamızı sağlayacak, devletin değil insanın önemli olduğunu anlatan her türlü talebimizi içimize atmamız bekleniyor.

Başkalarını bilmem ama ben “Oslo görüşmeleri ihtimaline” karşılık “demokrasiden uzaklaşma” takasına razı değilim.

Oslo görüşmeleri olacaksa olsun ama demokrasi de olsun.

İkisi neden birbiriyle çelişiyor, onu da tam anlamış değilim.

Niye her antidemokratik uygulamanın cevabı “Oslo” oluyor?

Hem Oslo görüşmelerini destekleyip hem demokrasi isteyemiyor muyuz?

İşkenceci polis şefi diyorsun, “Bak Başbakan Oslo dedi” diyorlar.

Uludere ne olacak diye soruyorsun, “Ama Barzani kongrede Kürtçe konuştu” cevabını veriyorlar.

“Teröriste ağlamayan insan değildir” diyen Emniyet müdürü hakkında inceleme başlatılmasını eleştiriyorsun, “Işık var ışık, görmüyor musunuz” diye soruyorlar.

Dış politikada komşularla sıfır sorun sloganıyla yola çıkıldı ama kavgalı olmadığımız komşumuz kalmadı diyorsun, “Başka AKP yok” diyorlar.

Avrupa Birliği’nden uzaklaşmanın hata olduğunu anlatmaya çalışıyorsun, “AB bitmiş. Nobel’i de moral olsun diye verdiler zaten” gibi çocukça bir karşılık alıyorsun.

“Herkes eşit olacaksa Kürtlere anadilde eğitim hakkı neden tanınmıyor veya BDP’nin yasal olan kongresi hakkında soruşturma başlatmak Kürt sorununu çözmek için iyi niyetli bir yaklaşım sayılır mı” diye soruyorsun, “liberal Kemalizm” diyorlar.

Bu örnekler insanı canından bezdirecek kadar uzatılabilir ama ışıktan gözleri kamaşanlar hiç bu konulara değinmek istemiyorlar. Dilleri de elleri de tutuluveriyor.

Demokrasi istemeyi büyük bir haksızlık olarak niteliyorlar.

Öyle anlaşılıyor ki 28 Şubat post-modern darbesinde medyanın başrolü oynaması bazılarında hiç iyileşemeyecek yaralar açmış.

Bugünkü hükümete yapılan her eleştirinin altında bir bityeniği arıyorlar.

28 Şubat döneminde yaşananların o zamanların mağdurlarını paranoyaklaştırmasını bir noktaya kadar anlayabiliyorum fakat yine de söylenenlere bakmadan sadece niyet okumak biraz haddini aşmak ve ister istemez de kendini küçük düşürmek gibi geliyor bana.

“Peki demokrasi tam anlamıyla yerleşmeden Kürt sorunu nasıl çözülebilir ki, çözülse ne olur” gibi mantıklı soruları bir kenara bırakalım ve iktidarın bu ülkeyi güzel günlere götürecek somut adımlarına odaklanalım.

TSK İç Hizmet Kanunu’nun şu meşhur 35. maddesi değiştirilecekmiş.

Mahkemelerde Kürtçe savunma hakkı tanınacakmış.

Bazı yerleşim yerlerinin isimleri değiştirilecekmiş.

18 yaşında milletvekili seçilme hakkı tanınacakmış.

Türkiye için tabii ki önemli ama insanlık için küçük sayılacak bu adımlar da fazla abartmadan çoğaltılabilir.

Fakat şunu unutmayalım. Bu “olağanüstü değişimler” AKP iktidarının 10. yılında ancak konuşulabiliyor ve gündeme gelebiliyor.

Elindeki güce ve arkasındaki büyük desteğe rağmen hükümet isterse bu değişiklikleri yapıyor, istemezse vazgeçiyor.

Demokrasi ve hukuk bir türlü yerleşik kurallara bağlanmıyor.

Ben de kendi adıma iktidarın başka bir alternatifi olmaması çaresizliğinin, ayıbının arkasına sığınmadan bu “kibirden” endişe duyuyorum, hem kendimin, hem ülkenin geleceği adına.

İsteyen farklı düşünebilir, mum ışığı altında oturup elektriğin geleceği o güzel günlerin hayalini kurmaya devam edebilir. Ama o kadar. İlk başta söylediğim gibi terbiye sınırlarını zorlamaya hiç gerek yok.

Şimdi izin verirseniz bu dikenli tartışmayı bir kenara bırakıp köpeğimi yüzmeye götürüyorum.

Haftaya görüşürüz.


keremaltan@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • muharrem
    muharrem
    6.09.2012 15:20

    güç ve iktidarda kalmak arzusu gözlerini kararttı.ne zaman iktidardan düşerler o zaman hatalarını anlarlar.aynı iktidar sarhoşluğu özal devrindedede yaşanmıştı.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums