- 11.10.2012 00:00
Kasım ayında ABD seçimleri sonuçlanacak. Kıyasıya devam eden yarışta şimdilik işler Obama için de,Romney için de garanti gibi gözükmüyor.
Seçimler yaklaşırken iki aday da çeşitli kampanyalar düzenliyor, çeşitli forumlara katılıyor.
Geçtiğimiz haftalarda bu forumlardan birine katılan Obama’ya “İktidarınızın ilk döneminde, Kongre’nin iki kanadında da çoğunluktaydınız ama yine de göçmenlik reformunu çıkarmadınız. Sözünüzü tutmadığınızı kabul etmenizi istiyorum” gibi esaslı bir eleştiri yöneltildi.
Obama da, “Bana hatırlattığınız gibi, şu âna kadarki en büyük başarısızlığım kapsamlı göçmenlik reformunu hayata geçirememiş olmamız” diyerek bu eleştiriyi güzelce kabul etti.
Tabii, Cumhuriyetçi Kongre üyelerinin bu konuda kendisine engel olduğunu belirtip, ihmalin sorumluluğunu paylaşmayı da unutmadı Obama. Sonuçta o da bir siyasetçi.
Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde hayranlıkla ya da garip karşılanmayacak bir diyalog. Bir gazeteci herkesin gözü önünde bir lidere tutmayı unuttuğu bir sözü hatırlatıyor, lider de sakince bu eleştiriyi kabul edip eksikliğin neden kaynaklandığını anlatmaya çalışıyor.
Şimdi bir anlığına konunun kahramanlarının bizim başbakan ve bir Türk gazeteci olduğunu düşünelim.
Kesinlikle iktidarın kontrol ettiği gazete ve televizyon kanallarında çalışan basın mensuplarını kastetmiyorum. Bu tip bir eleştiriyi dile getirmeye yeltenirken seslerinin nasıl titreyebileceğini, oturdukları yerde nasıl kıpırdanıp duracaklarını, soruyu nasıl iki büklüm hâle getirebileceklerini tahmin edebiliyorum aşağı yukarı.
Ama diyelim ki “yiğidin” biri çıkıp, seçim dönemlerinde verdiği sözleri hatırlatarak Başbakan’dan bu sözlere sadık kalmadığını kabul etmesini istese acaba bizim başbakanın vereceği karşılık neler olur?
Galiba bizimkinin vereceği karşılıkları da aşağı yukarı tahmin edebiliyorum:
“İktidarınız döneminde faili meçhul cinayetlerin son bulacağı sözünü vermiştiniz. Dokuz ay önce Uludere’de öldürülen otuz dört kişinin failleri henüz bulunamadı. Pek de aranmıyor gibi. Sanırım bu konuda sözünüzü tutamadınız.”
Cevap: “Anneniz buralarda mı? Onu da alın ve gidin.”
“İşkenceye sıfır tolerans diyerek yola çıkmıştınız? Fakat işkence yaptığı hem Türk mahkemelerince hem de AİHM tarafından kabul edilen Sedat Selim Ay’ı terörle mücadelenin başına getirdiniz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?”
Cevap: “Bu haberleri yapanlar terör örgütlerine hizmet ediyorlar. Memurumu yedirtmem. Alçaksınız, hainsiniz, Boğaz’a karşı içki (alkollü) içiyorsunuz.”
“Suriye’de düşürülen uçakla ilgili söylediklerinizin birçoğu asılsız çıktı. Devletin artık her konuda şeffaf davranacağı sözünüzü unutmuş gibi görünüyorsunuz.”
Cevap: “Parazitsiniz.”
“Afyon’daki patlamanın sebebini acemi bir askerin merakına bağladınız. Gerçekten bu açıklamanın insanları tatmin ettiğini düşünüyorsunuz musunuz?”
Cevap: “Hâlâ annenizi ve sizi burada mı görüyorum?”
“Şike ve Deniz Feneri davalarının üstünün kapanmasında önemli payınız oldu. Dindar bir iktidarın döneminde bu tip olaylar güven sarsmıyor mu?”
Cevap: “Birilerini memnun etmek için bu haberleri yapıyorsunuz.”
“Göreve gelirken sık sık inanç özgürlüğünden bahsediyordunuz. Alevilerin ibadet sorunu ortada duruyor. Neden bu konuda hâlâ hiçbir adım atılmadı?”
Cevap: “Amacınız fitne sokmak. Beceremeyeceksiniz. Yıkılmayacağız.”
“Referandumda oylanan konuların birkaçı dışında verilen sözler unutulmuş gibi görünüyor.”
Cevap: “Haber kaynağınız ANF mi?”
“Teşekkür ederim Sayın Başbakan. Sizinle konuşmak bir zevkti.”
İnanılmaz
Siz, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in açıklamalarını yerden yere vuran Başbakan’ın Kürt meselesini gerçekten çözeceğine...
Evinin önünde oynarken bombayla hayatını kaybeden Ceylan’ın ölümüne sebep olan sorumluların bulunması için kılını kıpırdatmayan Başbakan’ın bu soruna bir nokta koyacağına...
Kollarını açmış, Kürt vatandaşlarından adım bekleyen ama anadilde eğitimin asla, hiçbir zaman sözkonusu olmayacağını söyleyen, Uludere sorumlularının bulunmasını isteyenlere “hain” diyen Başbakan’ın bu konuyu adaletli bir şekilde çözeceğine inanın.
Aman ne olursa olsun bu inancınızı korumaya devam edin.
Ben inanmıyorum...
Fikrimi ne Barzani’nin gelip AKP kongresinde Kürtçe konuşması değiştirebilir (Bu çok önemli. Neredeyse “filmini yapalım” bu hikâyenin diyecekler var), ne doğru dürüst konuşulmayan, tartışılmayan, esrarengiz ve sihirli kitapçıklar, ne de kitapçıklar kadar esrarengiz olan görüşmeler.
Değiştiremez çünkü sizin başbakanınız meseleye hâlâ “vermek” olarak bakıyor. “Verdikçe” de geriliyor. “Şunları şunları yaptık daha ne yapalım” kibriyle yaklaşıyor bu soruna.
Kürtlerin çoktan elde etmiş olmaları gereken hakları canı istedikçe, istediği kadar veren bir başbakanın, kim olursa olsun bu işin içinden çıkabileceğine pek güvenemiyorum.
On yıldır iktidarda bulunan ama mahkemelerde Kürtçe savunma hakkının geçtiğimiz haftaya kadar önünü açamayan (ki hâlâ ortada resmî bir şey yok), birkaç sokak ismi değiştirilmesini ve televizyonlardan Kürtçe yayın yapılmasını önemli reformlar olarak gören bir zihniyetin çok iyi niyetli olduğuna inansak bile “huzura” giden adımların bu kadar küçük ve korkakça atılmasının yanında, bu adımların “yeterli” ve “olağanüstü” olduğunu savunan, bu adımlardan tatmin olmayanları “hain” ilan eden bir başbakana ben güvenemiyorum.
Başbakan meseleye sadece “vermek” olarak baktıkça, işi sadece orada durup o hakları iletmek olduğu hâlde bu “iletkenliğini” kaybetmeye devam ettikçe, “almadan vermenin” tadını keşfedemedikçe de inanmayacağım.
İsteyen güvenmeye ve inanmaya devam eder.
İster gözlükle ister gözlüksüz.
keremaltan@gmail.com
Yorum Yap