Köyümden izlenimler 2. Bölüm - BEYAZ ÇEŞME

  • 7.12.2014 00:00

 Köyümden izlenimler- 2. Bölüm

Beyaz Çeşme 
Hayat demirden ve betondan daha güçlüdür 


Bir sonraki gün, yani 1 Temmuz’da, Yeğenim Derya ve İrfan’la birlikte Sawa’ya tırmanmak üzere Kaniya Sıpî’nin (Beyaz Çeşme) yolunu tuttuk.

Evimizin hemen altından geçen yol, Çırê denen taşlık bir yerden geçer. “Çır” Kürtçede yüksekçe bir yerden dökülen su, çağlayan ya da şelale demektir. Eskiden Kaniya Govê’nin (1. Bölümde anlattığım Gov Pınarı) suyu aşağı doğru akar, burada yol kenarında yüksekten dökülür ve biz çocuklar sıcak yaz günleri onun altında duş alır, serinlerdik. 

Yolun biraz ilerisinde bir başka su daha yola akardı. O zamanlar Gov yöresi ana pınarın dışında da suların kaynadığı bir alandı. Yolun bu bölümü ilginç bir şekilde, dere yatağı gibi taşlarla kaplı olduğu için çamur olmazdı. Şimdi o sular böylesine akmıyor ve “çır” da artık yok… 



Yol Çirê’den sonra Aysî Xezê’lerin evinin önünden geçer. Bu köyün kuzeybatısındaki son evdir. Dursî Aysî Xezê (Ayis Oğlu Dursun), çalışkan bir adamdı, evinin yanı başında geniş bir alanı bahçe yapmış, bu bahçeyi köyümüze özgü dut, elma, armut, kayısı, badem ağaçlarının yanı sıra, bu yörede var olmayan ayva, nar gibi daha sıcak yörelere özgü meyvelerle de donatmıştı. Bahçenin yanı sıra bağ da yetiştirmişti. Yol boyu Beyaz Çeşme’ye doğru uzanan verimli tarlalar onundu. Bu bahçe ve bu tarlalar Beyaz Çeşme’nin bol suyu ile sulanırdı. 

Ama bu evin yerinde artık yeller esiyor ve bu bahçe viran… Dursun bu dünyadan göçeli epeyce zaman oldu. Oğulları ise kente göç ettiler ve köyle artık ilgilenmediler.

Dursun’un bahçesi boyunca ilerledik. Bir zamanlar yılan geçmez biçimde böğürtlenler ve iğdelerle örülü olan bahçe çeperi seyrelmiş, iğdeler kocamış ve yer yer kesilip odun olarak götürülmüş. Onlarla birlikte bahçe boyunca uzanan söğütler ve kavak ağaçları da… Ayva ağaçlarında hâlâ meyve var… Yolun altında uzanan verimli tarlalar ise otlak halinde. Ama bu otlaklarda ve otlak haline dönüşmüş öteki tarlalarda bir tek hayvana rastlamadık. Oysa eskiden bu yollardan sığırları, eşekleri, koyunları, keçileriyle köyün sürüleri geçer, sabahları ve akşamları toz bulutu yükselirdi…

Hem artık köyde keçi kalmadığı, hem de geçmişteki gibi fazla kesim yapılmadığı için yamaçlardaki meşelikler gürleşmiş, yayılmış…

Beyaz çeşmeye yaklaşınca söğüt ağaçları yeniden görünür oldular. Köyü boydan boya aşan, bizim evin de 100 metre kadar aşağısından geçen dere buradan, Beyaz Çeşme’den başlar. Derenin yukarı kesimi, “Dalê” diye adlandırılan bölümüdür ve yabani söğütler, fundalarla kaplıdır. Köyün alt yanında ise dere, “Xirêbe” (Harabe) denilen yörede derin bir kanyon oluşturur. Baharın eriyen kar sularıyla beslenerek coşkulu şekilde akar, güçlü yağmurlarda ya da dolu yağdığında ise sel yapar; taş, ağaç, hayvan ya da insan, önüne çıkan her şeyi sürükler…

Yıllar önce, ben gurbette ve oğlum Baran henüz ülkede dört yaşında bir çocukken ona yazdığım bir şiiri hatırlamanın tam zamanıdır:

BARAN

Sevgili Baran
Bana benzemiş gibisin
Sözünün eri ve afacan
Büyüyünce
Belki köylü mahçupluğu olmayacak sende
Belki sen ozan olmayacaksın
Ve devrim işi uzun sürerse eğer
Eğer görüşemezsek
Ve yine beni merak edersen
Bizim oralara git
Aylardan mayıssa otlar dizboyudur
Koca badem çiçeğe donanmıştır
Sorsan anlatır beni
Hem benim çocukluğumu bilir o, hem dedeminkini
Cevizlere gelince onlar hep öyledirler
Bir sincap gibi dolaşırdım aralarında
Boğumları, dalcıkları bir bir aklımda
Onlar da unutmuş olamaz
Niceydi çocukluk türkülerim, düşlerim
Sorarsan anlatırlar
Sıkılınca dere boyuna in, otlara uzan
Ama sakın kurbağalara taş atma
Biz çocukken sevdiklerimizin canını yakardık
Sen yakma
Bizim oranın bulutlarını bilsen ne çok özledim
Gökyüzü de hani pırıl pırıldır
Ve geceleri yıldızlar
Taze balık gibi cıvıl cıvıldır
Ateş böcekleri gönderirler çocuklara
Ama bir sağnak bastırırsa derede oyalanma
Az sonra bir sel geçer yıldırım hızıyla
Yağmur sonu ne güzel kokar toprak
Dilersen yürü meşeliklere
Bir sümbül kopar, kelebekler nasıl uçar, bak
Dilersen Sawa’nın yolunu tut
Serin yel terlerini kurutur

Sevgili Baran
Sen büyüyünce belki koca badem ölmüş olacak
Ama arılar yine olacak başka bademlerin üzerinde
Yaşlı cevizlerimizi de öldürmezlerse eğer
Ve boynu nasırlı dardağan ağaçlarını
Beni sana anlatacak bulunur
Ama onları yok etse de faşizm
Söğütler yine dal sürer
Nevroz çiçeği yine biter topraktan
Belki geceleri harman makinalarının sesi artık duyulmayacak
Ve akşamları işten dönerken
Sevda ve yiğitlik üstüne
Eski hazin şarkılar olmayacak
Elbet şen, şakrak ve gür
Zafer havaları çalacak sizinkiler
1981

Şiirde anlatılan büyük ceviz ağaçları ne yazık ki artık yok. Onlar yaşlıydılar, yine de daha çok yaşarlardı; onları gerçekten de faşizm öldürdü. Son otuz yılın yangını, fırtınası içinde bir yandan köyler boşalırken diğer yandan aç gözlü tüccarlar bu ağaçlara dadandı ve onları küçük paralar karşılığında kesip götürdüler; yerlerinde iz bile kalmadı… Ama “boynu nasırlı dardağan ağaçları” hâlâ duruyor; onlar aç gözlü tüccarları odun olarak bile ilgilendirmiyor… Koca badem de biraz daha kocamış, bazı dalları kopmuş olsa bile, yaşlı bir pehlivan gibi harmanın üst başında öylece duruyor.

Şiirde de anlatıldığı gibi, “sevda ve yiğitlik üstüne eski hazin şarkılar” artık duyulmuyor; çünkü eskisi gibi tarlalar ekilmiyor ve gruplar halinde işten dönülmüyor. “Şen, şakrak ve gür zafer havaları”ndan ise henüz haber yok. Hayır, güvendiğimiz dağlara kar yağdı ve bu ülkeye ne devrim, ne de demokrasi geldi…

Dere’ye gelince, hem Beyaz Çeşme’nin ve Govê’nin suları artık başıboş akmadığı, hem de son yıllar, özellikle de bu yıl kurak geçtiği için derede su yok. Beyaz Çeşme’nin hemen altındaki ceviz ve kavak ağaçları ile eski ark boyunca sıralanmış kadim söğütler ise duruyorlar. Toprak arktan artık su akmıyor. Çeşmenin önüne koca bir havuz yapmışlar ve suyunu yol boyunca döşenen borularla köye ulaştırmışlar. Ama inatçı söğütler akıl almaz biçimde yolunu bulmuş, 10-12 santimetre çapındaki bu plastik borulara bir yerlerden sızmış, uzun saç tellerini andıran binlerce kılcal kökle boruların içini doldurmuş ve onları patlatmışlar!..

Evet, hayat demir ve plastik borulardan güçlüdür; zifti, betonu bile yarar, yoluna devam eder…

Beyaz Çeşme’ye ulaştığımızda saat 11 sıralarıydı. Bu yılki kuraklık nedeniyle çeşmenin suyu azalmıştı ve havuz üçte birine kadar bile dolu değildi.



Çevreyi incelerken İrfan oradaki ceviz ağaçlarından birinin öyküsünü anlattı. Yan yana biten iki kök ceviz zamanla birbirlerine sarılıp kaynaşarak tek ağaç haline gelmişler. Bu kaynaşmanın izleri ise besbelliydi. Bu ilginç ağacın resmini çektim.

Öte yandan cevizler de dutlar, armutlar, elmalar, kayısılar, bademler ve kirazlar gibi meyvesizdiler. Bu yıl kış sıcak geçmiş, ağaçlar aldanıp daha mart başında çiçek açmışlar, ama mart sonunda aniden bir soğuk dalgası bölgeyi sarmış, kar yağmış ve don yapmıştı. Bu ise çiçek ve tomurcukları yakmış, körpe meyveleri dondurmuştu. 

Devam edecek

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • lania
    lania
    13.08.2012 01:22

    Bir perdenin arkasına kapatıldığı camiden alabilir mi o hazzı? , özellikle bayanlar için böyle bir yönelim kaçınılmazken ona bile karışılır ya...

  • Ad Soyad Giriniz...
    Ad Soyad Giriniz...
    24.07.2012 10:08

    Allah razı olsun

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums