- 12.12.2011 00:00
Ben Türkçe’yi yedi yaşında öğrenmeye başladım. Bu yaşıma kadar yazın alanından konuşma dili dahil iyi bir Türkçe’den epeyce uzağım. Ana dilim Hemşince. Hemşinli olduğumu, Türküm , Doğruyum diyen insanlar kadar bu ülkede dünyada yaşam hakkım olduğunun bilincindeyim. Bu bilinç türkü ile Kürdüyle Çingenesiyle( Artvin’de poşa diyorlar ) eşit , özgür ve barış içinde bir arada, savaşsız sömürüsüz bir dünyayı kurgulayan bilinçdir. Bu başlığı da bilerek ve güncel olduğu için seçtim. Çünkü TC. devleti resmi olmasa da ( ulusal ve uluslar arası antlaşmalar) yetkililer ve uzman akademisyenlerce söylenen PKK ile savaş 30 yıldır sürüyor. Öleninde , öldüreninde nüfus kayıtlarında TC. ve Müslüman yazıyor. Vatansa her iki kesimin ortak vatanı. Ayrı devletten bahseden yok . Yerel özerklik talebi ile birlikte yaşam örneğini sendikalarda , partilerde, meslek odalarında doğrudan demokrasinin en güzel şekli ile yaşıyorlar. Demokratik kitle örgütleri de yaşanan bu sürecin siyasi yansıması halkların demokratik kongresi oluşumunda savaşında , ırkçı milliyetçiliğinde alternatifi olarak toplumun gündemine gelmesi bizlere umut olacak gibi.
Esasında milliyetçilik 18- 19. yy. imparatorlukların dağılmasıyla ortaya çıkan , bir yanıyla da halkların boğazlaşma süreciyle devam eden siyasal hareketlerdir. Bağımsızlık talepleri özgürlüklerin yaşanacağı sonucunu göstermiyor. Kapitalist yapılanma ve sömürü sistemi diktatoryal biçimde başladığının göstergesi. İşte Kaddafi’nin ve ulus devletlerinin hazin sonları. Osmanlının 1839da Tanzimatla başlayan, 1876’da ilk anayasa uygulamasıyla ve 1908 İttihat Terakki’nin darbesiyle hükümet olması Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkış dönemleridir. Osmanlıdan ayrılarak oluşan ulus devletlerde aynı milliyetçi siyasetlerle , savaşlarla tarih sahnesine çıktılar. Rumlar, Ermeniler, Araplar ve onlarca ulus devlet . Cumhuriyet ise tüm etnik ve inanç gruplarını yok sayarak kurulmuştur. İlk meclis ve ilk anayasa çalışmaları , arşivlerde tüm belgeler bugünün nesillerine okullarımızda okutulmayı bekliyor. 1925 Takriri Sükun yasası ile hızlanan tek devlet tek millet politikası asimilasyon ve baskıyla günümüze kadar süregeldi. Bazıları Atatürk milliyetçiliği yutturmacısıyla uygulamaları gizlemeye çalışsalarda bilimsel doğruların ortaya çıkmasına direnemediler. Okullarda ‘Türk , Öğün, Çalış, Güven’ ‘Türküm , Doğruyumla ‘ başlayan andımız , ırkçılık ibareleri bulunan istiklal marşı söylemeleri en belirgin göstergeler. Eğitim sistemimizdeki milliyetçi tespitler çok geniş ve kapsamlı bir çalışma olup kaynaklar çokça vardır. Son Dersim tartışmaları gerçeklerin saklı kalmayacağının örneğidir. Eğitim sistemi milliyetçilik , düşmanlık, ötekileştirme gibi ifadelerden kitaplardan arındırılmadıkça kurtulmak barış ve demokrasiye geçmek mümkün değildir. Ünlü Kürt bilgesi Ahmede Hani 16.yy Mem u Zin adlı eserine başlarken (kürdüm, dağlıyım, çevredenim diyerek Kürtçe yazma gerekçesini belirtiyor.) Ana dilde eğitim olmadan özgürlüklerden bahsetmek mümkün değil.’ İki dil bir bavul ‘filmi gibi sanata yansıyan çalışmalar geleceğin umudu olsa gerek …
Yorum Yap