- 14.09.2011 00:00
‘’Son zamanlarda Osmanlı kadınlığı can sahibi olduğunu,var olduğunu gösterdi.Onun her an iniltiler içinde kopup gelen sedasını işitiyoruz. ‘’Biz varız,uyanıyoruz,kalkacağız,kalkınız,yol gösteriniz’’ diyor.Bu hareketi kadınlığın bütün tabakalarında müşahade ediyoruz.Düşünenler eski hayattan bıktı,düşünmeyenlerde bıktı.Artık başka bir hayata girmek ihtiyacı,hemen kadınlığın her tarafında his olundu… Artık şimdi yaşayışımızın yanlışlıklarını bulup ortaya koyuyoruz.Muharrire ve hemşirelerimiz her birisi bir derdimizi açmış onun devasına çalışıyor,kimisi tahsilden,kimisi derbiye-i ictimaiyeden velhasil bütün ihtiyaçlarımızdan bahseldiliyor.Artık iman ettikki hayatımız iyi hayat değildir… Artık kadınlık böyle yaşamayacaktır ve yaşayamaz.Buna katiyen emin olunuz.’’Kadınlar dünyası,30 MART 1918
Osmanlının son dönemlerinde başlayıp günümüzde devam eden değişim hareketinin bir yanıyla özgürlük hareketi olarak görmek gerekiyor.Doğaldır ki toplumun özgürlüşmesinden bağımsız olarak düşünülemez.Cumhuriyetten önce 40 kadar kadın dergisi yayınlanmış.Ermeni,Rum,Yahudi,Türk,Kürt ve diğer etnik gruplardan kadınlar eşitlik ve özgürlük için erkek egemenliğine,otoriteye karşı çıkmışlardır.İşçi kadınlar 1881’de tarihi feshane grevini başarmışlar.Osmanlı kadınlar fırkasını kurmuşlar.Bu mücadele süreci Cumhuriyetle birlikte kesintiye uğruyor,zorla,baskıyla Türk kadınlar birliğine dönüştüğünü görüyoruz.Bazıları 1930 lu yıllarda millet vekilliği ile ödüllendiriliyor.Bu arada 1925 de çıkarılan Takrir –i sükün yasasıyla 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü yasaklandı.Sendikal örgütlenmede yasak olduğu için bu kazandıkları haklarınıda kullanamadılar.Feminist hareketle örtüşen Osmanlıdaki bu kadın hareketinin Atatürk’ün evlenip boşandığı Latife hanım da destek veriyor.Halide Edip Tatarcık romanında anlattığı gibi eğitimli kadınlar okuma yazma çalışmalarına katkı sunuyorlar.1927’lere kadar Anadolu’nun her yerinde örgütlü olan bu hareket barış ve uluslar arası ilişkilerle destek buluyor.Türk kadınının seçme ve seçilme yasası çıkmasıyla baskı,tek düşünce,halkları yok sayma ve ırkçı milliyetçilik kadın hareketini egemen oluyor.Bu egemenlik 1950 lerde Behice Boran’ın öncülüğünde Kore savaşına karşı barışın savunulmasıyla son buluyor.Menderes dönemi,27 Mayıs 1960 darbesi,12 Martta cezaevlerinde işkence ile tanışma sürecinde kadınlar yeniden eşitlik ve özgürlük mücadelesinde varız diyorlar.İlerici kadınlar derneği,demokratik kadın birliği,sosyalist hareket içinde var olan dirençli kadınlar 12 Eylül’ün faşist baskılarına teslim olmadılar.Kürt kadınlar,cumartesi anneleri,çalışan kadınlar,ev kadınları AKP,CHP,MHP gibi savaş partilerinin karşısına ‘’Çocuklarımız ölmesin,analar ağlamasın’’ diyolar.’’Evlat acısına son’’ diyen kadınlar operasyonlara karşı barış kalkanı oldular.Savaşa değil eğitime,sağlığa,çevreye bütçe diyen kadınlar barış için eşitlik ve özgürlük için güç birliğine,örgütlenmeye gayret ediyorlar.
Düzce’deki kadınlar barışın neresinde duruyolar ? Kendi çocuklarına ölüm sırasını mı bekliyolar ? Ne zamana kadar ? Barış kazanılınca utanma duygusu görülecek mi ?
NOT: Serpil Çakır’ın Metis Kadın Araştırmalarında çıkan Osmanlı Kadın Hareketi kitabını okudum.Yetersizde olsa düşüncelerimi kadınlarla paylaşmak istedim.Kadınsız demokrasi ve barışın olmayacağını bildiğim için … 12.09.2011
Yorum Yap