- 22.03.2013 00:00
Denk geldi, Adalet Bakanlığı’na bomba atılıp, AK Parti Genel Merkezi’ne LAW silahıyla ateş edilince, Sayın Başbakan, Ergenekon’u işaret etti.
Tam da savcılığın mütalaası üzerine yargı mensuplarına Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli’den tehditler savrulduğu sırada, tam da derinlerden, “biz bitmedik, size gününüzü göstereceğiz” mesajı verilmişken... Tam da, ummadığımız kalemlerin Ergenekoncuların yaptıklarını hafife almaya yönelik analizler yaptığı sırada, tam da Ergenekon dostlarının cuntacıları aklamaya, allayıp pullamaya yönelik korosu sahne aldığı sırada, LAW silahlı saldırı, onların bütün gayretkeşliğini berhava etti. Orta yerde cascavlak kalıverdiler. Hele Sayın Başbakan’ın hemen Ergenekon’un varlığına dikkat çekmesi, uyumaya dalanları, rehavete kapılanları, “kapatalım artık şu defteri” diyenleri fena sarstı.
Ergenekoncuları hafife almaya kalkanlar yanılıyor. Bunlar düpedüz işbaşındaki AK Parti iktidarını alaşağı etmek için ellerinden gelen her imkanı, bulundukları her konumun gücünü alenen kullanan cuntacılardı. Bir Genelkurmay Başkanı savaş gemisinden yargıyı tehdit ederken, eline LAW silahı alarak boru şovu yaparken, ıslak imzalı belgenin aslını biliyorken, havada kâğıt parçası sallarken yalnız değildi, bunu kişisel olarak da yapmadı. Örgütlüydüler, birlikte hareket ettiler, psikolojik harp yürütürken herkesin bir görevi vardı. Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu, artık ölçüyü kaçırdılar. Açıkça yargıyı tehdit ediyor, hâkim ve savcılara hakaret ediyorlar. Bu, sorumsuzluktur…
Türkiye şimdi iki yönden gerçek bir demokratikleşme mücadelesi veriyor. Birincisi, darbe ve cunta davalarıyla hukuk üzerinden. İkincisi de çözüm süreciyle Kürt meselesi üzerinden. Bunlar birbirinden kopuk değil, birbirine bağlı iki mücadele. Bu mücadele statükoyu müthiş rahatsız ediyor. Vesayetin ağaları, cuntacıların mahkûm olmasını istemiyorlar. Hatta bir genel af ile birkaç sene sonra salıverilmeleri için onlara sürekli umut pompalanıyor. Yargılananların hiçbirinde pişmanlık olmaması, onlara verilen tahliye umutları yüzündendir.
Terör ve şiddet biterse, Kürt sorunu, demokratikleşme ile çözüm mecrasına girecek. Onun için çözüm sürecinin başarılı olması onları ayrıca tedirgin ediyor. Dün Diyarbakır meydanında Öcalan’ın, PKK’ya yaptığı “silahları bırakın ve sınır dışına çıkın” çağrısı, sürecin doğru çizgide devam ettiğini gösterdi. Öcalan’ın çağrısındaki üslup, sızdırılan tutanaklardaki üslubuna hiç benzemiyor. Adeta bir balkon konuşması gibi… Bu çağrının, Diyarbakır’da büyük bir kitle önünde yapılması da BDP tabanını ikna etme açısından doğrudur. En zor çağrı, böyle bir bayram havası ile birlikte verilir…
Daha önce de yazdım. Toplumun büyük çoğunluğunu rahatsız eden lafları duymayalım, havalı duruşları, zafer kazandık pozlarını görmeyelim. Görmemiz gereken, terör elemanlarının silahlarını bırakıp sınır dışına çıkmalarıdır. Önemli olan, baskınların, saldırıların ve buna bağlı olarak operasyonların durmasıdır. Akan kan durduğunda, sulh zeminleri inşa edilecektir. Sulh, onun için hayırlıdır. Hayır, onun için sulhtadır…
Öcalan’ın çağrısı ile her şey bitmiş değil. Tıpkı savcılık mütalaasına LAW ile karşılık verildiği gibi, bu çağrıya da hem PKK içindeki dış bağlantılı grupların, hem de Ergenekoncuların saldırılarıyla karşılık verilecektir. Uludere’yi kimse unutmasın…
Çözüm sürecine, vesayetten demokrasiye geçişe destek vermeye devam… h.gulerce@zaman.com.tr
Yorum Yap