- 28.12.2012 00:00
Başbakan Erdoğan, geçen hafta NTV ve Star TV ortak yayınında derin devleti gündeme getirdi.
Sayın Başbakan’ın, kendi ofisindeki dinlemeleri, derin devletle irtibatlandırması da, altı çizilmesi gereken bir husus: “Devletin kurumları birimleri arasında bazı yanlış alışkanlıklar var. Bu yanlış alışkanlıkları tamamen atamıyorsunuz. Dinleme de buna dâhil. Birileri, işte derin devlet dediğiniz, onlar da boş durmuyor ve çalışıyor.”
Başbakan Erdoğan’ın bu çıkışını, sadece gündem değiştirme ile izah edemeyiz. Son aylarda, Başbakan’ın “Ergenekon’la anlaşmaya gideceği”ni yazıp söyleyenler bile oldu. Bu propaganda, darbe davaları ardındaki siyasî iradeyi zaafa uğratmaya yöneliktir. Başbakan’ın ağzından derin devletin bitmediğinin ilan edilmesi, demokratikleşme konusundaki iradeyi, hassasiyetleri canlı tutacaktır. Ama asıl önemlisi, derin yapı acaba bugünkü şartlarda neler yapmaktadır? Neler yapabilir?
Can alıcı sorular bunlardır. Derin yapının sadece belli yerlerde fırsatları değerlendirip ortaya çıkacağını zannetmek, bu yapıyı hafife almak olur. Dinlemeler yapmak, siyaseti artık etkileyememesi (ki ben öyle düşünmüyorum) bunlar, asıl yaptıkları açısından devede kulak bile değildir. O derin yapı temelde, kaybettiği gücü yani asırlık inisiyatifi yeniden elde etme peşindedir. Vesayet, mevzilerin değil, topyekün eski gücünün peşindedir. Hedef, mevziler değil, AK Parti iktidarının sarsılması ve çökertilmesidir. Hedefe, iki strateji üzerinden gidiliyor.
Birinci strateji, AK Parti’nin artık güven ve emniyeti sağlayamadığı, on bir yıldan beri hâlâ devleti yönetme kabiliyeti sergileyemediği üzerinedir. PKK terörünün azdırılması bunun içindir. Uludere tezgâhı, Afyon’da cephanelik faciası, Suriye’nin jetimizi düşürmesi aynı stratejinin parçalarıdır. Marjinal sol örgütlerde, uyuyan hücrelerin uyandırılması, polise yönelik saldırı ve suikastlar, son olarak üniversitelerdeki provokasyonlar bu gözle bir daha görülmelidir.
İkinci strateji, AK Parti bünyesinde çatlak ve demokratikleşme için AK Parti’ye destek veren makul çoğunluğun küstürülmesidir. Bünyedeki çatlak; alttan alta ısıtılan “Gül ve Erdoğan cumhurbaşkanlığında karşı karşıya gelecek” fitnesi üzerinden AK Parti tabanında, “ne oluyoruz?” endişesi ile oluşturulacaktır.
Küstürülme meselesine gelince, 12 Eylül 2010’daki en büyük demokratikleşme hamlesindeki, o yüzde 58 “evet”i hatırlayınız. Mütedeyyin demokrat çoğunluğun, liberallerin ve AK Parti’ye oy vermedikleri halde demokratikleşmeye sahip çıkanların o heyecanlı birlikte yürümelerini hatırlayınız. Bugün geldiğimiz noktada bu tabloda bir burukluk, bir kırılma yok denebilir mi?
Derin devlet evet, vardır ama derinliğini bilmek önemli. En az bir buçuk asırlık bir yapıdan bahsediyoruz. Bir-iki yargılama ile bu yapı bırakın ortadan kalkmayı, ciddi bir zaafa bile düşmez. Kimse unutmasın…
Yorum Yap