- 4.10.2014 00:00
Demokrasi, 2500 yıllık tarihsel serüveni içinde değişerek, gelişerek, insan- insan; insan-devlet; devlet-toplum; birey-toplum-siyaset ilişkisini düzenleme aracı olarak kullanılıyor. Daha kullanışlı ve yararlı başka bir araç ortaya çıkmadığı sürece, demokrasi, yönetim yöntemi, siyasal sistem aracı olmaya devam edecek.
Devletler ve siyasal iktidarlar demokrasiyi, kamusal hayatı düzenleme aracı olarak nasıl kullanıyorlar? Dünyada iktidarların ve devletlerin demokrasiyi “kullanma” biçimleri iki ana gruba ayrılabilir.
Birincisi: Araç, ikincisi: Araçsallaştırma. Birincisi, kamusal hayatı, kamu yararına düzenlemek için araç olarak kullanmaktır. İkincisi, iktidarda olanların, çıkarları ve iktidalarının sürekliliğini sağlama aracı (araçlaştırılması) olarak kullanılmasıdır. Demokrasiyi kullanma biçimi ve içeriği, ülkelerin demokrasi düzeyini belirliyor.
Demokrasiye, tarihsel, toplumsal, sosyolojik bağlamı içinde baktığımız zaman; kültür, gelenek, inanç ve sınıfsal mücadeleler içinden geçip bu günlere geldiğini görmekteyiz.Tepeden birilerinin "demokrasiye geçtik" kararı ile oluşturulan "resmi demokrasi" toplumsal yaşam biçimi olamıyor. Böyle demokrasiler!le demokratik yönetim oluşmuyorlar. Demokrasi, toplumsal mücadelelerin, savaşlar dünyasının içinde gelişerek ilerlerler. Farklı olanların birlikte yaşama kültürü, insani değerler ve siyasal çoğulculuk, büyük savaşlar sonrasında kabul edildi. 30 yıllık Kürlerin özgürlük direnişi, mücadelesi olmasaydı, Türkiye uzlaşma, müzakere, çoğulcu siyasal zihniyete kolay kolay yaklaşmazdı.
Demokrasinin genel kavramı, tarihsel süreç içinde ortaya çıkan, teorik, pratik bütün unsurları içine alıyor. Seçimler demokrasinin ortaya çıkışının ilk unsurudur. Sivil toplumun karar verme süreçlerine katılma ve denetlemesi yirmi birinci yüzyılda gelişmiş demokrasi unsurudur.
Dünyanın dört bir yanında geçmişte ve bugün seçimlerin yapılması, parlamentonun var olması “demokrasi” olarak iddia edildi. Tek partili, darbeyle iktidara gelmiş, krallıklar, oligarşik bir kesimin iktidarı, din kurallarına göre yönetilen ülkeler, seçim veya parlamentonun olmasını demokrasi olarak yutturmaya çalışıyorlar.
Birleşmiş Milletler üye 192 var. Ülke kategorisi içinde olan 236 ülke var. 192 devlette demokratik seçimle işbaşına gelen ülke sayısı 120, bu rakam dünya nüfusunun yüzde 60’ı na tekabül ediyor. 2500 yıllık demokrasi tarihinin dünya karnesi böyle.
Günümüz demokrasisini: Demokrasinin evrenselleşmiş değerlerini, demokrasi kültürünü, Batı dünyasının geldiği içerik ve biçim belirliyor.
Aşağıda ana başlıklarıyla derlediğim demokrasi treninde Türkiye’nin hangi vagonda ve demokrasi yolunun hangi istasyonuna doğru gidildiğinin görülmesine ayna tutacaktır diye düşünüyorum.
Dünden bugün demokrasi yolculuğu ve durakları
Batı'nın gelişmiş demokrasi değerlerinin ve demokrasi kültürünün evrenselleşme epistemolojisi ve ontolojisi, demokrasi tarihi seyrinin sayfalarında yer alıyor.
Ansiklopedik bilgi ve derleme babında en genel hatlarıyla demokrasi unsurlarının ve değerlerinin tarihsel gelişimi, Türkiye’nin nerede durduğunu ortaya koymaktadır.
Klasik demokrasi: M.Ö. 450’lerde Atina'da Aristo, Platon ve Sokrates gibi düşünürlerin, düşünce olarak katkıda bulundukları bir çeşit yönetim sistemi, siyasi tarihin köşe taşı olmuştur. “Site şehir devletlerce” kadınlar ve köleler site halkının dışında kabul ediliyordu. Yetişkin erkeklerin halk meclisinde konuşma ve oy kullanma hakkı vardı.
Doğrudan demokrasiye(!) çok yakın bu sistem Atina demokrasisi olarak da anılır. Teoride bütün yurttaşlar! Mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti fakat yurttaş tanımının içine kadınlar, köleler ve o şehir-devletinde doğmamış olanlar (metikler, yerleşik yabancılar) girememektedir. Bu sistemin en güçlü uygulayıcısı olarak Atina’da M.Ö. 4. yüzyılda nüfusun 250 -300 bin arasında olduğu tahmin edilir. Bu nüfusun 100 bin’i Atina vatandaşı ve Atina vatandaşları arasında da sadece 30 bin’i oy verme hakkına sahip yetişkin erkek nüfustur.
Milattan sonra 375 ‘te Roma İmparatorluğunda yurttaştık ve insan haklan kavramı ortaya çıktı ve gelişme gösterdi. Devlet sistemi, temsili demokrasiye nitelik taşımaktaydı. Demokratik haklar genellikle sosyal sınıf ayrımına göre şekillenirdi ve güç elitlerin elindeydi.
Modern demokrasinin tarihsel gelişimi
Orta çağ ve aydınlanma dönemi: Demokrasinin gelişme süreci içindeki en büyük olay İngiltere’de 'de kralın yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlayan Magna Carta’nın (Büyük Sözleşme) imzalanmasıdır.
İngiltere'de Kral I. John'un (1215) imzaladığı Magna Carta, kralın yetkilerini sınırlarken halka da bazı hak ve özgürlükler tanıyordu. Magna Carta ile kralın sınırsız yetkilerine son verildi. Kimsenin yargılanmadan cezalandırıl(a)mayacağı ilkesi getirildi.
Alman Johann Gutenberg, (1450) modern matbaayı geliştirdi. Matbaanın geliştirilmesiyle birlikte insanlar duygu, düşünce ve bilgilerini birbirleriyle paylaşmaya başladı. Bu da demokratik hak ve talepleri hızlandırdı. Matbaanın geliştirilmesi Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketlerinin başlamasına neden oldu.
Avrupa aydınlanma felsefesiyle anayasal demokrasinin düşünce (1750) temelleri atıldı. Montesqieu güçler ayrılığını savunuyordu. Jean Jacgues Rousseau "özgürlük, eşitlik ve kardeşlik" sloganıyla 1762 - 1763 yıllarında "Toplumsal Sözleşme"yi yazdı. John Locke ise yaşama hakkı, özel mülkiyet hakkı gibi insanların sahip olması gereken belirli özgürlükleri savundu.
Virginia Haklar Bildirgesi'nde (1776) yaşam, hürriyet ve mülkiyet haklarıyla beraber mutluluğu arama hakkından sözleşme.
1789 yılında Fransa halkı krala karşı ayaklandı. Bunun sonucunda Fransız İnsan Bildirgesi yayımlandı. Bu bildiri temel insan haklarını "hürriyet, mülkiyet, güvenlik ve zulme direnme" olarak tespit etmektedir. Eşitlik, özgürlük ve adalet düşüncesinin kitleler tarafından telaffuz edildiği ilk siyasal örnektir.
Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, yalnızca Fransızlar için değil, bütün insanlar için geçerli olan bir bildirgedir. Bu yüzden evrensel niteliktedir.
18ve 19 yüzyıl da demokrasinin gelişmesi: Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Fransız İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi demokrasiye evrensel değerler kazandırmıştır.
20. Yüzyıl demokrasinin gelişmesi: Bütün devletler için demokrasinin temel ilkeleri; seçim, parlamento olmazsa olmaz koşul haline geldi. Temsili demokrasi ve katılımcı demokrasinin araçlarının geliştirildi.
20. ve 21. Yüzyıl’da demokrasinin gelişmesi: 1945: II- Dünya Savaşı'nın sonuçlarını gören devletler sürekli barışın sağlanması için bir araya gelerek Birleşmiş Milletler Örgütünü kurdu ve 1945 yılında Birleşmiş Milletler Antlaşması imzalandı.
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi'nin 11 Aralık 1946 tarihli ilk oturumunda içinde insan haklarının yer alacağı bir belge hazırlanması amacıyla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu oluşturuldu. Komisyonda hazırlanan taslak 10 Aralık 1948 tarihinde genel kurul tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olarak kabul ve ilan edildi. Bildirge insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı sağlamak ve geliştirmek yolunda atılan ilk adımdır.
Türkiye’nin demokrasi serüveni…
Demokrasinin tarihsel serüveninde Osmanlı siyasal sisteminin Batılılaşma serüveni ve/ya tırnak içinde demokratikleşme(si)nin başlangıcı 1808 Sened-i ittifak. Tanzimat fermanı, 1876 Kanun-i Esasi (Meşrutiyet) 1908 İkinci Meşrutiyet’le başlayan girişimler, yukarıdan aşağıya, “devletin bekası” için Batı sistemi yolunun takibidir, ya/da taklit edilmesi de denebilir.
Cumhuriyetin kurulmasıyla, 23 Nisan 1920 tarihinde meclis kuruldu ve “parlamenter” siyasi sistem yoluna girildi. Bu rejimin adı o zamanki tarihsel koşulların mantığı içinde “demokrasi” olarak tanımlanmadı.
Rejimin adı cumhuriyetti. Klasik demokrasinin asgari koşulu, parlamento, atanma yoluyla da olsa seçilen! Seçilmişlerde! vardı. Milli iradenin temsili, millet adına karar verme yetkisi, kaba, formel o günün dünyasında kabul gören ulus-devlet modeliydi.
1946’da çok partili hayata geçiş, Türkiye’nin demokrasi serüveninin önemli bir aşamasıdır. Bu aşama, batı demokrasi tarihinde yaşanan sosyal, sınıfsal çelişki ve çatışmaların sonucu ortayı çakmadı. II. Dünya Savaşı sonrası dünya dengeleri, iki kutuplu dünyanın birisinin içinde yer alma zorunluluğunun sonucu oldu. Bu anlamda, içeriksel, içkin bir demokrasi oluşmadı. Dışsal koşulların dayattığı, biçimsel- sentetik demokratik rejim oluşturuldu. Devletin kurucu egemen ideolojisini savunan sosyal, sınıfsal, askeri, sivil bürokratik zümrenin iktidarını ve gücünü baki kılacak sözüm ona, anayasa, siyasal partiler sistemi ve korporatist sivil toplum, organik aydınlardan oluşan sisteme, demokrasi dendi yıllarca.
Hangisi en iyi demokrasi?
Demokrasi kavramı aynı zamanda ideolojik bir kavramdır. Bütün ideolojiler demokrasinin gelişmesine olumlu veya olumsuzluklarıyla katkı sağlamıştır.
Liberal demokrasi: İktidarı halkın belirlediğini ancak bu iktidarın bireysel özgürlüklerle (düşünce, ifade, dini inanç ve örgütlenme )sınırlandığı, serbest pazar ekonomisinin işlediği siyasal sistem;
Sosyal demokrasi: Siyasi eşitliğin ve özgürlüğün yanında, serbest piyasa ile ekonomik büyüme, sosyal devlet ve sosyal politikalarla gelir dağılımında adaletin sağlanması gerekliliğini savunur;
Sosyalist demokrasi: 1917 Ekim devrimiyle Sovyetler (Şuralar) ve tek parti, (işçi sınıfı diktatörlüğü, bu sınıf adına Komünist partinin yönettiği) merkezi planlama, devlet mülkiyeti rejimi olarak 80 yıl denendi.
Gelişmiş Batı demokrasisi: Kamusal hayatta bireylerin hak ve özgürlüklerini adil, eşit olarak düzenleyen kurumlar sistemi kurulmuştur. Siyasi ve sosyal, sınıfsal ve kimlik temelinde var olmak, bu varoluşun korunması, geliştirilmesi devletin görevi olarak, günümüz demokrasisinin geldiği aşamadır. Demokratik rejim olmanın bu kriterleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Kophenhang Kriterleriyle küresel hukuki, ahlaki ve insani ilke ve değerler haline gelmiştir.
Gelişmiş demokrasi, demokrasi tarihinin geldiği bugünkü siyasi yönetim yöntemi ve değerler, ilkeler toplamıdır ve gelişmeye devam etmektedir.
Liberal ve sosyal demokrasinin teorik ve pratik uygulamaları ve evrenselleşmiş değerler ve ilkeler bütünlüğünden "Katılımcı, müzakereci demokrasi" kavramını iki filozof: Jurgen Habermas ve John Rawls' kavramsallaştırmıştır. Demokrasiyi seçilmişlerin vesayeti ve çoğunluğun iradesi, demokrasiyi sandık sonucuna kilitleyerek 4-5 yıl boyunca seçilenlerin mutlak otoritesinden kurtarmaktadır.
"Katılımcı, müzakereci demokrasi" nin işlemesi için, iletişim dünyasının yarattığı yatay ve dikey “ağ” olanakları, karar süreçlerine doğrudan sürekli katılıma olanak sağlamakta. Referandum gibi statik irade beyanı yerine, sürekli katılıma imkânı bulunuyor.
Temsili demokraside, seçilen karar vericiler, oy çokluğuna dayanarak, ideolojik, siyasi ve/ya sosyal sınıfsal çıkar -yarar adına istedikleri kararları verebiliyorken; müzakereci demokraside merkezi ve yerel seçilmiş karar vericiler, kamuyu ilgilendiren siyasi, toplumsal kararları alırken kamuyla veya ilgili sosyal kesimle müzakere ederek karar almak durumunda. Bu sistem, gelişmiş demokrasilerde yerel yönetimlerde sıkça uygulanıyor.
2014’de Türkiye’de demokrasi ve demokratikleşme serüveni düşe kalka yola devam ediyor. "Büyük Kürt savaşı" sürdürülemez noktaya geldiğinde, "Büyük Barış" kaçınılmaz oldu."Büyük Barış", aynı zamanda, demokrasinin işlediği yönetim yöntemi olmadan, 82 anayasası gibi bir anayasa var olduğu sürece gerçekleşemezdi. Bireysel hak ve özgürlükler, çoğulcu sosyal, siyasal hayat, düşünce, örgütlenme ve inanç özgürlüğü olmadan, "Büyük Barış", barışın sürekliliğin sağlandığı, geri döndürülemez de olamaz.
Devlet ve AKP "Büyük Barış"a gelişmiş demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesine ne kadar hazır, -olumlu bir çok adıma karşın- çok sayıda soru ve kuşkuya yol açan sözler ve politikalar, güvensizlik ortamı yaratmaya devam ediyor.
Gelişmiş demokrasiyi savunmak için, demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmiş olmak gerekiyor.
AKP'nin ideolojik politik aklı kurucuları, demokrasi değerlerine ve özgürlüklerin sınırlarına, "siyasi İslamcı" ideoloji paradigmadan bakıyorlar. Demokrasi ve özgürlüklerin sınırlarını, Suni inanç değerleriyle çizmeye çalışıyorlar. Demokrasi ve özgürlüklerle ilgili referans kaynağı olarak dini ve bir mezhebi temel kaynak alıyorlar. Özgürlükler gündeme geldiğinde de, dinsel olan; yaşam tarzı, ritüller, dini ahlak! anlaşılıyor. AKP'nin demokrasiyi geliştirme kapasitesi son noktasına gelmiş bulunuyor.
Demokrasinin özü ve değerleri bugünkü gelişmişlik bağlamından kopartılarak, demagojik bir demokrasiyle özgürlükler alanı daraltılıyor.
Gelişmiş demokrasi seviyesini yakalayabilmek “radikal demokratik” değişimle mümkün görünüyor.
Yorum Yap