- 25.01.2014 00:00
Yaşanan krizi, “paralel devlet”, “darbe”, “İslamcılar arasında iktidar kavgası” anlatıyor mu?
Birincisi, muhalefet partilerinin krize yaklaşımları; CHP, MHP, BDP-PKK ve bilumum “sol sosyalist” muhalefetin ortak görüşü: “AKP- Gülen Cemaati iktidar ortağıydı, bu ortaklık bozuldu, şimdi ‘birbirlerini’ yiyorlar.” CHP ve MHP’ye göre: “Ergenekon davalarının haksızlığını ortaya çıkarttı. AKP de bu haksızlığı itiraf etti, bu suçları birlikte işlediler. Paralel devleti temizliyoruz bahanesiyle Erdoğan ve AKP iktidarı bütün güçleri elinde toplamaya çalışırken devlet krizi yarattı.”
BDP-PKK göre: “Paralel devlet/ Vemaat, Barış Süreci’nde PKK’nin muhatap olmasını istemedi, Oslo’yu bu nedenle deşifre etti, KCK tutuklamaları da Cemaat’in paralel devletinin işi.”
AKP yönetimi, hükümet üyeleri, AKP’yi destekleyen, basın, iş ve bazı akademia çevrelerine göre 17 Aralık yolsuzluk gözaltıları, “Ulusal ve uluslararası güçlerin ‘milli devleti’, ‘milli iradeyi’ ve Tayyip Erdoğan’ı hedefe koyarak AKP’yi iktidardan düşürmek için darbe girişimi.”
Darbenin somut başaktörü olarak Gülen Cemaati ilan edildi.
BU KAVGA REJİM KAVGASI
MİT ve “yeni derin devlet” tarafından pişirilen bu senaryoya göre, “Gülen Cemaati paralel devlet oluşturdu. Paralel devlet yapısı içinde yer alan yargı ve polis üyeleri yolsuzluğu bahane ederek, yargı darbesiyle önce Erdoğan’ı tutuklayıp sonra da AKP’yi iktidardan indirmeyi amaçladı”.
Bu senaryonun 2004 MGK toplantısında devlet politikası olarak kararlaştırıldığını artık biliyoruz. On yıl buzdolabında tutulan, ama gerekli takip, izleme, fişlemelerin MİT ve TİB tarafından yapıldığı da ortaya çıktı.
Bir buçuk yıl takip edilen yolsuzluk soruşturmasından MİT’in haberinin olduğunu, üç bakanla ilgili sunulan rapordan öğrendik.
Soru şu: Yolsuzluk dosyalarını toplayan, biriktiren ve operasyon düğmesine basan, Cemaat ve Cemaat’in paralel devlet yapısı mı? Bu soruyu haklı gösteren Cemaat-AKP dayanışmasıyla(!) devlet kadrolarının İslamcılaştırılmasını birlikte yaptıklarını, AKP yöneticileri itiraf ettiler. Problemin kamuoyuna yansıyan kısmı: AKP ve Cemaat’in devlet içinde pozisyon elde etme yarışının kavgaya dönüşmesi. Bu kavganın alevlenmesi için, “derin akıl” ve “yeni zinde güçler”, harekete geçtiler, AKP ve Cemaat’i birbirine karşı kışkırtarak, esas güç olarak ortaya çıktılar.
MİT’in bütün cemaatleri “rejim düşmanı” ilan eden son genelgesi, bu kavganın asılında “yeni derin devlet” ile devlet dışı dinî cemaatler arasında olduğunu gösteriyor.
“Yeni derin devlet” ile Gülen Cemaati ve diğer dinî cemaatler arasında nasıl bir rejim kavgası olabilir?
Bu soru şöyle yanıtlanabilir. Demokratikleşme ile çoksesli, çok dilli, çok dinli, cemaatlerin çok daha özgür olacağı bir Türkiye’ye gidiliyordu. Bu süreç, kurucu Cumhuriyet’in tarihiyle yüzleşmesini kaçınılmaz noktaya getirecek ve sürecin sonucunun nereye varacağını kestiremeyen “yeni zinde güçler” aktif olarak sürece müdahale ettiler.
Korku, devlet dışı dinî cemaatlerin devlet kontrolünden çıkarak mezhep savaşına yol açabilir. Alevi- Sünni gerilimi Irak ve Suriye’de yaşananlar gibi mezhep çatışmasına dönüşebilir senaryoları “yeni zinde güçleri” ve “yeni devlet” aklını ürkütmüş olmalı. Bu sürecin önünü kesmek için MGK, cemaatleri birinci tehlike ilan etti. Korku ve tehlike üretmek gerekiyordu, Gülen Cemaati durumu itibariyle devlet için en büyük tehlike olarak gösterilmeye uygundu.
Bu korku, Gülen Cemaati üstünden ve darbe tehlikesi olarak sahneye kondu. Cemaatler “baş düşman” ilan edildi. Böylece, “paralel devlet” tehlikesi için demokratikleşme rölantiye alınabilir ve demokratikleşmeye balans ayarı yapılabilirdi. Başta MİT olmak üzere, “yeni derin devlet” AKP yönetimini, “paralel devlet” ve “darbe”ye karşı operasyon için harekete geçirdi.
“VATAN HAİNLERİ” SÖZÜNÜ ÇOK SIK DUYACAĞIZ
İkincisi korku, 1915 Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı, dünyada ve Türkiye’de Ermeni soykırımıüstünden yeni tartışmaların başlayacak olması. Devlet ve iktidar resmî tezleri savunmaya devam edecek. Soykırımla “yüzleşme” ve gerçeklerin ortaya çıkartılması için hükümeti ve devleti sıkıştırma girişimlerine karşı, Çanakkale ruhu üstünden milliyetçi- ulusalcı- misak-ı millici ve “darbe, iç ve dış düşman, milli” ile başlayan ve psikolojik harple yeni siyasi- milli, toplumsal blokoluşturmaya çalışılıyor.
Önümüzdeki günlerde, “Ermeni diasporası” ve Türkiye’ye karşı kışkırtan dış güçler ve onların işbirlikçisi “vatan hainleri” sözlerini çok sık duymaya başlarsak hiç şaşırmam.
Sonuç olarak, baştaki soruya dönersek, sahneye konulan bu kavga, “yeni derin devletin” cumhuriyetin “esas ayarlarını” revize etmeyi- demokratikleşmeyi kontrolüne alma kavgası.
Gülen Cemaati’nin düşman taraf olarak hedefe konmasının nedeni; gerçekten paralel devlet olduğu için tehlikeli olması değil: “Yeni derin devletin” Cemaat’i kontrol edememesi, resmî devlet dinikarşısında Cemaat’in küresel İslami inanç merkezi hâline gelmiş olması.
Dün bu güçle, dinler arası diyalogda oynadığı rol dolayısıyla övünç duyuluyordu. Büyükelçilere Gülen okullarının faaliyetlerine yardım edin genelgesi gönderilirken, bugün Büyükelçilere, “Gülen Cemaati’nin paralel devlet tehlikesini ve darbeciliğini dünyaya anlatın” genelgesini de gönderen, bu iktidar ve bu devlet.
Gülen, The Wall Street Journal söyleşisinde Cemaat’in demokrasi ve insan hakları konusundaki ilkesel duruşunu şöyle ifade ediyor. “Demokrasi, evrensel insan hakları ve özgürlükler, şeffaf ve hesap sorulabilir hükümetler bu değerlerimizin arasında.” Gülen Cemaati’nin demokrasi ve demokratik rejim anlayışıyla AKP yönetiminin ve “yeni devlet”in, demokrasi anlayışındaki ilkesel farklılıklar bu günkü krizin ve çatışmanın asıl nedenini oluşturuyor.
Eğer bu çatışma uzlaşmayla neticelenmezse, sertlik devam ediyor Cemaat çevresinin aktif siyasi muhalif bir oluşum içinde yer alması veya yeni bir siyasi muhalefet hareketinin yaratılmasında rol oynaması kaçınılmaz gibi görünüyor.
huscakir56@yahoo.com.tr
Twitter: @huseyincakir1
Yorum Yap