Barışı beklerken merhaba

  • 21.03.2011 00:00

Selamun Aleyküm, Rojbaş, Parev, Şalom, Merhaba! Öncellikle 28 Şubat sürecindeki duruşuyla medya tarihimiz için önemli bir örnek teşkil eden Yeni Şafak'ın bir parçası olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu söyleyerek söze başlamak isterim. Yeni bir başlangıç yapmak için Nevruz yani "Yeni Gün" Bayramı'nın kutlandığı 21 Mart'tan daha güzel bir gün olabilir mi? Özellikle bir "ilk yazı" için şahane bir gün. Baharın gelişi ve doğanın uyanışı üzerinden bol metaforlu bir yazı yazmak hoş olurdu doğrusu.

Ancak içinden geçtiğimiz süreç en azından benim için bu tür bir yazıya imza atmayı imkânsız kılıyor. Öcalan'ın "Nevruz'a kadar gözleyeceğiz, hükümetin tavrına bakacağız' sözleri kulağımda çınlıyor, "gelmekte olan"ın endişesi içimi kaplıyor.

İşin aslı bu ya, Nevruz veya Newroz hiçbir zaman "bayram" niteliği kazanamadı. Herkesin kendi siyasal mesajını vermek için kullandığı bir gün olmaktan kurtulamadı. Bu yüzden Nevruz deyince aklıma iki harf değişikliği etrafında dönen saçma siyasî tartışmalar, Nevruz ateşine körük edilen hayatlar, kutlama yapan insanların üzerinden uçurulan F-16'lar geliyor.

Yanılmıyorsam yakın tarihimizde Nevruz resmî anlamda ilk 1991'de, bağımsızlığına kavuşan Türkî Cumhuriyetler'deki kutlamalara paralel olarak kutlandı. Fakat o sene, resmî olmayan kutlamalarda toplam 31 kişi güvenlik güçlerinin halkın üzerine ateş açması sonucu öldü. Bir sonraki yıl gerçekleşen "kutlamalar"daysa toplam 94 kişi öldü. İçlerinde 5 yaşında olan Hatice Katar ve 70 yaşındaki Mehdi Ülgen gibi çocuk, yaşlı ve kadınların olduğu onlarca vatandaşın ölümü için "PKK'lı oldukları" açıklaması yapıldı...

Gerçi 1990'ların Türkiye'sinden günümüze baktığımızda ortada oldukça müspet bir resmin olduğu da gerçek. Yine de işin şiddet boyutuna son verilemediği de bir gerçek. Çatışmasızlık ortamı bir türlü sağlanamadı, sivil siyasete güç kazandırılamadı. TSK, Nevruz öncesi Şırnak ve Bingöl'de operasyonlar yaptı. Dört PKK'lı, yani bu topraklarda yüzlerce akrabası olan dört genç "ölü ele geçirildi". Bölge, Nevruz'a bu bilgi dahilinde giriyor. Gençler devlete ateş püskürüyor, devlet "Vatanı korumak için yaptım, yine yaparım" diyor.

Kürt hareketi bir türlü sivilleşemiyor. Hükümetin TSK'ya operasyonlarını durdurması için talimat vermesini beklerken, dönüp örgüte "Silahlarını bırak veya sınır dışına çekil ya da ateşkesi uzat" diyemiyor. Zaten böyle bir güçleri de yok; iradelerini çoktan teslim etmiş durumdalar. Yoksa sivil siyasetin güçlenmesini sağlaması gereken Demokratik Toplum Kongresi "eylemsizlik sürecinin bitirilmemesini öneremeyeceği"ni söyler miydi? Eskiden en azından "Silahlar sussun" diye tekrar edilegelen bir ezberimiz vardı, şimdi o bile DTK'ya bir beden büyük geliyor anlaşılan... Kürt hareketi silahın hakların elde edilmesi için hâlâ gerekli bir unsur olduğuna inanmamızı bekliyor. Üstelik nazire olsun diye de bırakın silahı, sopa bile kullanmadan zulüm sistemini alaşağı eden Ortadoğu devrimlerini hatırlatıyor.

Kürt hareketi bir an önce silahlı mücadelenin miadının dolduğunu görmek zorunda. Şartlar, 1990'lar bir yana, örgütün dört yıllık ateşkes ilan ettiği dönemden bile oldukça ileride. Devlet savaşta zarar verdiği vatandaşlarına trilyonlarca tazminat ödüyor. Devlet Öcalan'la görüştüğünü ilan ediyor. Devlet, Kürtçe yayın yapan bir kanal açıyor. Devletin bakanları bu kanalda arz-ı endam edip kendi anadillerinde konuşuyor. Yani Kürtler artık seslerini duyurmanın yolları tümden kapanmış olan "madun" pozisyonda değiller. Çünkü Kürt meselesinin artık hem siyasal hem de hukukî çözüm yolları açık. Kat edilecek yol elbette var, bir hayli de uzun ancak bu yolu kat etmenin ön şartı çatışmasızlık ortamının tesis edilmesinden geçiyor. Öcalan'ın son görümesinde yaz başına kadar gelişmeleri takip edeceğini, diyalog ve müzakere yöntemine şans vermek gerektiğini söylemesi önemli ancak yetersiz. PKK, halk nezdinde sosyolojik bir vakıa olmaktan çok nefretle anıldığı müddetçe, dağa çıkanlar şeytanîleştirildiği sürece bu sorunun halli mümkün değil. Olası ölümlerle başlayacak böylesi bir nefret dalgası tutuklu Kürt siyasetçilerinin durumu başta olmak üzere Kürtlerin tüm hak arayışlarını akamete uğratacaktır.

Hükümet de bir an önce silahlı mücadelenin miadının dolduğunu görmek zorunda. Mevcut durumda TSK'nın operasyonları durdurması ya istenmiyor ya da güçlü bir biçimde öne sürülmüyor. Yoksa 4 Ağustos'taki tarihi "YAŞ direnişi"nden sonra hükümetin orduya tam anlamıyla hâkim olmadığına inanmak zor. Bugüne kadar pek çok kritik dönemde operasyonlar durdurulabilmişken, üstelik KCK operasyon olmadığı sürece karşılık vermeyeceğini açıklamışken, Nevruz öncesi tekrar başlıyor. Ancak ne hikmetse "zamanlaması manidar" diye derin analizler yapma fırsatını hiç kaçırmayanlar bu operasyonların zamanlaması hakkında tek kelâm etmiyorlar.

Uzun sözün kısası, bugün günlerden Nevruz, barışı bekliyoruz.

Nevruzunuz kutlu olsun / Newroz pîroz be!

Mecburi not: Milletvekili olacağıma dair yapılan tüm spekülasyonlar mesnetsizdir. Ne böyle bir teklif geldi ne de benim böyle bir niyetim var.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums