- 6.05.2012 00:00
Türkiye'de tiyatro denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Müjdat Gezen, geçtiğimiz günlerde 16.sı düzenlenen Afife Jale Ödül Töreni'nde meslektaşı Nedret Güvenç'e ödülünü vermek için sahneye çıkar. Son düğmesine kadar iliklenmiş rengi solmuş bir gömlek ve koyu renk takı elbise giymektedir. Nedret Hanım sahneye çıktığındaysa ödülünü iğreti biçimde yukarıdan tutarak kendisine uzatır ve muhatabı elini uzatmasına rağmen, elini kalbinin üzerine götürerek el sıkışmayı reddeder. Ardından yaptığı konuşmaya "Selamun Aleyküm" diyerek başladığında salon gülmekten yıkılır... Gezen "eski Türkçe" kelimelerle bezeli konuşmasını "Belediyenin 20 yılı aşkın temizlik işlerinde çalıştıktan sonra Darül Bedayi Yönetim Kurulu'na tayin oldum" diyerek bitirdiğindeyse ıslık sesleri alkış seslerine karışmıştır.
Bu skeç, içinden çıktığı toplumun büyük kısmını rencide etmekten imtina etmeyen, hatta bunu vazifesinin bir gereği gibi gören, alt sınıftan olmayı aşağılama vesilesi sayan "çağdaş sanatçı" profiline oldukça uygundur ve ne yazık ki pek de şaşırtıcı değildir. Gezen'in tahayyülündeki 'muhafazakâr' belediye çalışanı budur. Alkıştan yıkılan salondan anladığımıza göre de tiyatro camiasına hâkim olan 'muhafazakâr' tipolojisi de budur.
Şehir Tiyatroları yönetmeliğine ilişkin itirazın oyun seçimlerindeki kararın bürokratlara geçmesi olarak sunulmuştu. Skeç ve ona verilen onaydan anlaşıldığı üzere meğer esas mesele bürokratın 'muhafazakâr' olmasıymış. Demek ki mevzubahis yönetmelik değişikliği CHP döneminde yapılmış olsaydı, pek çok tiyatrocunun sesi dahi çıkmayacaktı. Mesela "Mustafam Kemâl'im" gibi ajitatif güzellemeleri yutacak türden bürokratlar komisyonda yer alsaydı, muhtemelen ortalık bu kadar velveleye de verilmeyecekti. Yani güzide sanatçılarımız için esas arıza, atanmışlardan çok, atanmışların kim olduğuymuş. Şair Osman Konuk'tan ödünç alarak özetlemek gerekirse: "Tartışma memurlarla sanatçılar arasında değil, eski memurlarla yeni memurlar arasında."
Dolayısıyla tiyatronun eski-yeni tüm memurların elinden kurtarılması hayırlı bir gelişmedir. Darısı diğer alanların başına...
Demokrasiyi savunurken ihlal eden ordu
Tam "sadece Türkiye'de" başlığına uygun bir gelişme oldu. Genelkurmay Başkanlığı, alıştığımız bildirilerinden birini daha yayınladı; ancak bu kez hedeftekiler alışılmışın dışındaydı. Kemalist kimlikleri herkesin malumu olan yazar Bekir Coşkun ve "darbeci baro" olarak anılan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'ı sert bir üslupla hedef alan bildiri içerik olarak oldukça haklıydı. Demokrasi vurgusu yapan bir orduyu yıllardır ararken karşımızda bulduk. Ama bildiri yayınlanması usulen hatalıydı.
Demokratik ülkelerde orduya yönelik eleştirilere cevabı ordu bildiri yayınlayarak vermez. Ya bağlı olduğu kurum -bizde Milli Savunma Bakanlığı- inisiyatif alır veya hukukî bir çözüm gerekiyorsa adalet mekanizmasına başvurulur. Ordu "demokrasi" deyince "şanlı ordumuz" frekansına bağlanırsanız, yarın öbür gün ordu yine "höt" dediğinde karşı çıkmak için ilkesel olarak meşru herhangi bir dayanağınız kalmaz.
Ezcümle, e-muhtırada olduğu gibi halkını düşman ilan eden orduya da, demokrasi dersi vermek için bile olsa siyasete müdahil olan orduya da hayır!
Yorum Yap