- 16.01.2012 00:00
Referandum öncesi Ak Parti, anayasa değişikliği paketinde en çok "12 Eylül'le yüzleşmek" temasını ön plana çıkarmıştı. Darbe döneminde idam edilen gençler anılmıştı, yapılan işkenceler mağdurlar tarafından dile getirilmişti, gerçekleştirilen hukuk ihlalleri hatırlatılmıştı.
Yıllar yılı 12 Eylül'ün en büyük mağduru olduğunu söyleyen solun büyük kısmı bu gelişmelerin hepsine burun bükerek baktı. Ak Parti'nin halkı aptal yerine koyduğu, yüzleşme denilerek martaval okunduğu, zaman aşımından ötürü davanın hiçbir zaman açılmayacağı, solun bu tuzağa düşmeyeceği gibi bir sürü 'çok bilmişlik' taslandı. Bu yüzden sandığa gittiklerinde oy pusulasında Kenan Evren'le aynı yere mührü bastılar...
Ne var ki kendini halktan daha akıllı, ilerde ve aydınlanmış gören sol kesim yanıldı. Ak Parti verdiği sözü tuttu. Referandumdaki yasa değişikliklerinin ima ettiği hukukî gelişmelerin arkasında duran bir siyasî irade gösterdi. 12 Eylül iddianamesi geçtiğimiz hafta kabul edildi. Yani 12 Eylül davası görülecek; Evren ve Şahinkaya yargı karşısına çıkacak.
Fakat bazı solcular, şimdi de ellerinden geldiğince davayı sulandırmaya, önemsiz göstermeye, tahfif etmeye çalışıyorlar. Örneğin sol kimliği olan bir gazetede bile bu önemli gelişme manşet olamadı, alt başlıklarda kayboldu. Atılan başlıklardan da istihza eksik edilmedi. Davayı önemsiz göstermenin bir yolu da iddianameyi başarısız göstermeye çalışmaktan geçiyor. Buna dair de iddianamenin Evren'i çok mutlu ettiğini iddia edecek kadar izan yoksunu yazılar çıktı mesela...
İddianameye yönelik eleştirilere gelmeden, 13 Eylül 2010 sabahı 12 Eylül darbecileri hakkında suç duyurusunda bulunmaya Beşiktaş Adliyesi'ne gitmiş kişilerden biri olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na teşekkür etmek isterim. Bu ülkenin son otuz yılını heba etmiş, hâlen çözmekte bocaladığımız pek çok sorunun müsebbibi bir dönemle yüzleşmeye vesile oldukları için...
Sol'dan gelen eleştirilere baktığınızda, davanın sadece iki sanığı olması öne çıkıyor. Ancak bu eleştiriyi yapanlar sanırım sadece eski bir Genelkurmay Başkanı'nı değil, aynı zamanda eski bir Cumhurbaşkanı'nı sanık sandalyesine oturtacak olan yargının, dönemin sıkıyönetim komutanları, olağanüstü hal valileri, vb.den çekinmeyeceğini hesaba katmıyorlar. Ayrıca şu anda hâlen darbe mağdurlarının suç duyuruları toplanıyor ve bunlar üzerinden de ek davaların açılması bekleniyor. Darbenin baş müsebbiplerinden hayatta olanların sanık olarak seçilmesi, hem bu davanın ilk ve en önemli ayağının ivedilikle gerçekleştirilip nihayete erdirilmesi hem de yıllardır arzu edilen o sembolik beklentinin (Evren'i sanık sandalyesinde görmek) bir an önce karşılanması açısından isabetlidir.
Sol'un Ak Parti'nin öncülük ettiği her adıma bu kadar düşmanca ve üstten bakan bir tavırla yaklaşmasının altında yatan sosyo-psikolojik nedenlerin başında Ak Parti'nin "sağ" gelenekten bir parti olarak görülmesi yatıyor. "Sağ"ın beraberinde getirdiği çağrışımların başında da şüphesiz mütedeyyinlik geliyor. İster CHP ister diğer sol kesimler olsun, "sağ" her dâim hor görülen, her koşul ve şartta karşı çıkılması gereken bir "radikal kötü" olarak konumlandırıldığından Ak Parti'ye bakışta da bu yerleşik önyargının hâkim olduğunu tahmin etmek güç değil. Bu minvalde bazı solcuların yazdıklarının alt metninde "Ak Parti kim ki 12 Eylül'le yüzleşecekmiş" ya da "12 Eylül'le yüzleşilecekse, onu da biz yaparız" üstenciliğinin var olduğunu görmek zor değil.
Bunun yanı sıra, solun CHP'den mülhem "halk için, halka rağmen" zihniyetiyle hareket etmeye devam ettiği de aşikâr. Solun kendisini halktan daha iyi bilen konumda görme hastalığıdır ki 12 Eylül referandumunda halkın "aptalca", kendilerininse öngörülü bir zekâyla davrandıklarını sanmalarına sebep teşkil etmiştir. Hâlbuki referandumda solun hitap etmesi beklenen gelir düzeyi ve eğitim seviyesi düşük kesimlerin ezici çoğunluğunun "evet" dediği ve 12 Eylül iddianamesinin kabulüyle beraber geniş halk kesimlerinin haklı çıktığı göz önünde bulundurulursa, solun halkın da siyasetin de nabzını tutmaktan ne kadar aciz olduğu bir kez daha rahatlıkla anlaşılabilir.
Referandumda "yetmez ama evet"çi olan EDP VE DSİP gibi sol partileri istisna tutarak söylemek gerekirse, solun bu ülkede hangi sonuç alıcı muhalefete imza attığı cevaplanması gereken acı bir soru ve eksiği hissedilen büyük bir boşluk olarak karşımızda duruyor...
Yorum Yap