Devlet milletin olana kadar

  • 29.06.2011 00:00

Meclis, teoride halkın iradesinin tecelli ettiği bir mecra. Ancak bizdeki gibi devletçi yasalarla yönetilirseniz, devleti halktan koruyan "hassas" milletvekillerinden geçilmez. Siyasi tarihimizde bu durumu en iyi özetleyen cümle bence Bülent Ecevit'in Merve Kavakçı'ya ithafen söylediği sözlerdir: "Burası devlete meydan okunacak yer değildir".

Milletvekillerimizin dün üzerine yemin ettikleri metne bakarsanız, milletin ve dolayısıyla millet meclisinin de "devletin malı" kabilinden konumlandırıldığını rahatlıkla görebilirsiniz. Bu yüzden seçilmiş milletvekillerinin üzerine yemin edeceği esaslar sıralamasında devlet birinci sırada, millet hakimiyetiyse üçüncü sırada gelir, insan hakları gibi 'teferruat'larsa en sonda... Aynı şekilde 1982 anayasası da halkı "devletin milleti" olarak konumlandıran niteliktedir. Bu anlayıştan yola çıkarak, kendini "devletin sahibi" olarak görenlerin milleti tahakkümü altına alması oldukça kolaylaşmış olur.

İşte böyle bir meclis yapısında halka ve sivilliğe vurgu yapan vekil bulmak oldukça zor. Yalnız 1991 yılındaki yemin töreni bu açıdan oldukça bereketli bir yıl olmuş. İşte 'sivil itaatsiz' milletvekillerine iki örnek:

Merhum Abdulmelik Fırat, 1991 yılındaki yemin töreninde kürsüye çıkar, ellerini kürsünün iki yanına koyar ve söze şöyle başlar: "27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinden sonra, tam 31 yıl sonra bugün karşınızdayım ve yemin edeceğim." Bu sözler Fırat'ın siyasî geçmişi göz önüne alındığında öyle anlam yüklüdür ki... Fırat, ilk kez 1957'de, yaşını yedi yıl büyüterek, Demokrat Parti'den milletvekili olur. 27 Mayıs darbesi sırasında tutuklananların içindeki en genç vekildir. Yaklaşık 1,5 yıl Yassıada'daki cezaevinde kalır. Önce idam cezasına çarptırılsa da cezası sonradan hapis cezasına çevirilir ve 1,5 sene cezaevinde kalır. Ve işte melûn 27 Mayıs darbecieri tarafından mağdur edilmiş bu vekil, yıllar sonra meclis kürsüsünden darbecilerin yedi ceddine "Yine buradayım, yıkılmadım" mesajını böylelikle vermiş olur.

Bugünkü gibi yine Diyarbekir'den seçilmiş olan Hatip Dicle'nin kürsüye çıkar çıkmaz söylediği ilk cümleyse şu olur: "Ben ve arkadaşlarım bu metni anayasanın baskısı altında okuyoruz." Meclis yine karışır. Dicle'ye "Sözünü geri al" baskısı yapılır. Meclis Başkanı sözünü geri almadığı takdirde milletvekilliğinin geçerli olmayacağını söyler. Dicle uzun süre direnir, "İzin verin metni okuyayım" der ve okur ama itirazlar sürünce oturuma ara verilir. Bir sonraki oturuma katılmaz. Ancak son oturumda Dicle meclise tekrar girer ve "Sözümü geri alıyorum" diye başlar...

Yeni meclisin hayırlı, "devlet, milletin olana kadar" millete "mecliste yer alarak" sahip çıkan vekillerimizin bol olması dileğiyle...

"Ölümden öte köy yok"

Pazar günü Şişli'de Hatip Dicle'nin vekilliğinin düşürülmesini protesto etmek üzere toplanılmış. Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu'ndan seçilen dört milletvekili de grubun içindeymiş.

Sırrı Süreyya Önder'in (ki "Beynelmilel"i izlediğimden beri benim için "Sırrı Ağbi'dir) söylediğine göre polis yürüyüşe izin vermediğinden basın açıklamasını okuyup dağılacaklarını söylemişler. Bu bilgiyi de kalabalığa otobüsün üzerinden anons etmişler. Ancak polis, basın açıklamasının okunmasına bile fırsat vermeden biber gazını basmış. Milletvekilleri ve yanındakiler otobüsün kapısı kapatıldığından fena şekilde biber gazına mahsur kalmışlar. İçinde çocuk ve yaşlıların da olduğu göstericiler fazlasıyla mağdur olmuş. Onlarca kişi yaralanmış ve hastaneye kaldırılmış. Bu anlatılanlar doğruysa -ki görüntüler anlatılanları doğrular nitelikte- polisin gereksiz ve aşırı müdahalesine maruz kalındığına dair şüphe yok. Her ne kadar emniyet müdahale sebebi olarak grupta molotoflu provokatörlerin olmasını gösterse de, gösteri sırasında ve sonrasında molotof kokteyli atan kimsenin olmaması bu sebebi boşa çıkarıyor.

Polisin sert müdahalesinden ötürü oldukça öfkelendiği belli olan Sırrı Ağbi kendilerine yapılan her türlü haksızlık karşısında sonuna kadar direneceklerini "Ölümden öte köy var mı?" diyerek ilan ediyor.

Sırrı Ağbi'nin "Ölümden öte köy var mı?" diye sorduğu o basın açıklamasından birkaç saat sonra PKK, Van'da bir askerî araca saldırdı. "Ötesi olmayan o köy"e bir asker daha uğurlandı. Hatip Dicle kararının hemen ertesinde Dersim'de gerçekleşen PKK saldırısında da iki polis memurunu aynı "köy"e uğurlamıştık, dönmemek üzere...

Bir yandan BDP sivil itaatsizliğe uyan gösteriler yapmaya çalışıyor; diğer yandan PKK asker-polis demeden can alıyor. Öcalan'a ev hapsinin bile özgürce konuşulabildiği, federasyon seçeneğinin ekranlarda açıktan tartışıldığı, YSK'nın Dicle kararına dair her kesimden eleştirilerin yağdığı bir ortamda PKK'nın estirdiği bu şiddet dalgası sözü ve eylemi anlamsızlaştırmaktan başka ne işe yarıyor?

Hatip Dicle bir gün yeniden meclise girebilir ama o üç genç için artık çok geç... Uzun sözün kısası, polisin sıktığı gaza haklı olarak isyan eden Sırrı Ağbi ve BDP'lilerden PKK'nın sıktığı kurşunlara dair de bir cümle olsun duymak isteriz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums