- 29.04.2011 00:00
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'a küfür etmeye yeltendiği anki halini bir izleyin. O mitingde şöyle demiş Kılıçdaroğlu:
"Benim adımı yolsuzlukla anarsan ana... aa. Gerisini söylemeyeyim, gerisini söylemeyeyim. Neden bu kadar söylüyorum? Neden bu kadar söylüyorum? Arkadaşlar biz temiz siyaseti getirmek istiyoruz, düzgün siyaseti getirmek istiyoruz. Halka hesap veren siyaseti getirmek istiyoruz".
Temiz, düzgün ve halkına hesap veren siyaseti getirmek isteyen kişi, halkın önünde ağzını bozuyor. Bu sahneyi izleyince, sizi bilmem ama ben Kılıçdaroğlu'na kızamadım. Çünkü birisine kızabilmek için bile ona belli bir güç atfetmeniz gerekir. Sizi kızdıran kişinin sizde bu güçlü duyguyu husule getirebilmek için üzerinizde bir parça olsun etkisinin olması lazımdır. Ancak Kılıçdaroğlu bence böyle bir insan değil. İçimden kendisine sadece acımak geliyor...
Böyle hisseden bir ben miyim diye bir bakayım dedim. Google arama motoruna "Kılıçdaroğlu" yazdım ve onunla beraber en çok aranılan kelimelere baktım. İşte Türkiye halkının Kılıçdaroğlu ile beraber en çok arattığı kelimeler: "Kılıçdaroğlu+küfür, yürüyen merdiven, Lefter, gafları, geyikleri..." Liste böyle uzayıp gidiyor. İşte size Kılıçdaroğlu'nun "ana" muhalefetinin kısa bir özeti. Bir siyasî partinin, üstelik ana muhalefet partisinin liderinin adının en çok nelerle yan yana getirilerek merak edildiğini, araştırıldığını görünce acıma hissimin çok da haksız olmadığını gördüm. Bir tür "şaka malzemesi" olarak görülen bir siyasî parti liderinden söz ediyoruz sonuçta.
Hani bazı filmlerde vardır. Ömrü boyunca ezik bir tip olan kişinin karşısına tarihî ve nadir bir fırsat çıkar. Ancak eziklik bu karakterin âdeta bir parçası olageldiğinden bu fırsatı bir türlü değerlendiremez. Hiçbir zaman doğru yerde doğru lafı edemez; çünkü hiç hazırcevap olamamıştır, hep cevabı yiyen tarafta olmaya alışıktır ve bu makûs talihinden ne yapsa kurtulamaz. Kılıçdaroğlu'nun hikâyesi de bana böyle görünüyor. Umarım önümüzdeki süreçte Kılıçdaroğlu bu "şaka gibi" liderlik algısını değiştirmek için uğraş verir. Kim bilir belki de "önümüzdeki süreç" yoktur ve "arkadaşlar çalışıyor"dur...
Başbakan Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na verdiği "Kılıçdaroğlu, benim senin annene saygım var" yanıtıysa takdire şayan. Dilerim seçimlere giden süreçte parti liderleri birbirleriyle laf yarışına girmekten daha üretken ve yaratıcı birer kampanya sürdürmeyi başarabilirler.
27 Nisan'lar arasındaki 7 fark
Bundan dört yıl önce kendi halkını düşman ilan eden o e-muhtırayı görür görmez öfkeden eve sığamaz olmuştum. Bu yüzden ertesi gün soluğu Taksim'de alıp, darbeye karşı Türkiye siyasal tarihinde ilk kez ses çıkaran Genç Siviller'in eylemindeki bir avuç insandan biriydim. O günden bugüne ne çok şey değişti. Sıradan gidelim:
1. Artık ordunun "bir gece ansızın" muhtıra vermesi ihtimali kimseye inandırıcı gelmiyor. İnandırıcı gelse bile korkutucu gelmiyor. Zira TSK yine askerî alanın dışına çıkıp siyasî ve hukukî konularda arada internet sitelerinden "kamuoyuna saygıyla" duyuruyor ama bu bildirilerin etkisi de twitter'da "günün en çok geyiği yapılan konusu" olmaktan öteye gidemiyor.
2. Dün "Bu ortamda mağduriyet yok dayatma var. Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa ülke çatışmaya gider" diyen Deniz Baykal'ın partisinin başında artık "Darbe olursa tankın önüne ilk ben çıkarım" diyen Kemal Kılıçdaroğlu var. İnandırıcılığı tartışılır ama kamuoyunun karşısına bu söylemle çıkmak zorunda hissetmeleri bile bir kazanımdır.
3. Dün, emekli orgeneral Şener Eruygur'un başkanlığındaki Atatürkçü Düşünce Derneği "Cumhuriyet Mitingleri" çağrısıyla yüz binleri sokağa dökebilmişti. Şener Eruygur Ergenekon davasında tutuklu yargılandığından yeni başkan olan Tansel Çölaşan'ın geçtiğimiz aylarda yaptığı "Yeniden Cumhuriyet Mitingleri" çağrısı üzerine yaprak bile kımıldamadı.
4. Dün "Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır." diyen Ertuğrul Özkök artık 'amiral gemisinin kaptanı' değil. Nehir kenarında piknik yapıyor.
5. "'Muhtıraya karşıyız' diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz? Ben ötesini de söylerim arkadaş" diyerek sağ gösterip sol vuran "arkadaşlar" hâlâ 'ötesini' söylemeye devam ediyorlar. Ancak artık matbuatımız bu gibi sahte demokratların maskesini düşürebilen dinamik yazarlarla dolu.
6. Dün herkesin bir "favori darbe"si varken; artık öyle kimse rahat rahat "favori darbe"sini açıklayamıyor. Açıklasa bile en fazla bazı marjinal dergilerde kendine söylem alanı bulabiliyor.
7. Eskiden kamuoyu araştırmalarına göre en güvenilir kurum olan TSK; görevin ihmal edildiği veya kötüye kullanıldığı pek çok durumun ortaya çıkmasından sonra daha tartışılır hale geldi. TSK artık gözbebeğimiz değil, denetlenmesi gerektiğine inandığımız bir kurum. Hülasa, halk artık "Biz kendi başımızın çaresine bakacak kadar büyüdük" diyor.
Not: Muhterem Hakan Albayrak'ın babası Ziya Albayrak, Hakk'ın rahmetine kavuştu. Hakan Ağbimize ve yakınlarına Allah'tan sabrı cemîl niyaz ediyorum. Ziya Amcamızın mekânı cennet olsun inşallah.
Yorum Yap