Ömer Laçiner: Bir Mantık ve Tutumun Ortakları: Trump ve Erdoğan

İlk okuduğumda, “dikkatim dağınık, herhalde, yanlış anladım” dedim içimden. Yeniden baktım. Hayır, Bay Abdülkadir Selvi

Ömer Laçiner: Bir Mantık ve Tutumun Ortakları: Trump ve Erdoğan
1.12.2016 - 11:28
1458

 İlk okuduğumda, “dikkatim dağınık, herhalde, yanlış anladım” dedim içimden. Yeniden baktım. Hayır, Bay Abdülkadir Selvi gayet normal bir şeyden bahsedercesine Recep Tayyip Erdoğan’ın “–ağırlaştırılmış– cezalar geriye işlemez” mealindeki evrensel hukuk kuralını Tuğrul Türkeş’in ikazıyla 31 Ekim’deki Bakanlar Kurulu toplantısında öğrendiğini naklediyor. (Bkz. 29 Kasım tarihli Hürriyet’teki yazı).

Bırakın onca yıl Başbakanlık yapmış, şimdi de Cumhurbaşkanı olup çok daha fazla yetkiyle kendisini Başkan yaptırtmak isteyen birini, “genel kültürüm fena değildir” diyebilen bir lise mezunu için bile “ayıp” kaçacak bir bilgisizlik bu. Abdülkadir Selvi’nin anlatımından kabine üyelerinden en az birkaçının da bu konuda Erdoğan kadar “bilgili” oldukları anlaşılıyor.

Ben, Bay Erdoğan ve maiyetinin böylesi bir bilgi yoksunu olabileceklerine ihtimal vermediğim için; aylardır yürüttükleri, halkı “idam isteriz” diye bağırtmaya teşvik kampanyasını, popülizmlerin esas gıdası olan demagojinin bir tezahürü olarak görüyordum. Bu ülkede en fazla utanmamız gereken şeylerden biri olan linç kültürünü okşayan, hayvanî öldürme güdüsünün söylettiği “sallandıracaksın beş on kişiyi…” türü laflarla çözüm önerdiğini iddia eden ilkel zihniyeti meşrulaştıran bu kampanyanın yol açacağı sonuçlara aldırılmıyor oluşunu vahamet derecesinde tehlikeli buluyor ve endişeleniyordum.

Abdülkadir Selvi’nin yazısını okuyunca Bay Erdoğan ve maiyetinin demagojiye başvurarak bu denli tehlikeli oyunlara girmesinin mi, yoksa aşağı yukarı giriştikleri her işte eksik, yarım yamalak çarpıtılmış ve hatta açıkça yalan “bilgi”yle hareket ediyor olmalarının mı daha vahim bir durum olduğu sorusu aklıma takıldı.

Sonra fark ettim ki çok daha vahim bir yönü, boyutu da var bu sorunun: Akıl yürütme, sonuç çıkarma yöntemi. Yani ortada bir bilgi eksikliği, yanlış veya çarpıtılmış bilgiler olmasa dahi Bay Erdoğan ve maiyetinin o bilgiler üzerinden akıl yürütme ve sonuca varma tarzları ile gayet vahim noktalara sürükleneceği gibi gülünç, yüz kızartıcı durumlara düşmek de cabası olur.

Bu akıl yürütme tarzının –ki mantık biliminde karşılığı analoji olabilir– çarpık veya “yontulmuş” bilgiler üzerinden nasıl işlediğinin bir örneğini hatırlatalım ilkin.

Malum, Erdoğan ABD’nin ve NATO’daki diğer müttefiklerinin PYD’yi “terör örgütü” saymamalarına ve desteklemelerine fena halde öfkeli ve bu tutumlarını çelişkili, “çifte standartlı” diye niteliyor. Akıl yürütmesi de özetle şöyle: Siz (ABD ve diğer Batılı ülkeler) PYD’ye IŞİD’le savaştığı için terörist demiyorsunuz. O halde El Nusra’ya (El Kaide’nin Suriye koluna) da terörist (terör örgütü) muamelesi yapmamalısınız çünkü o da IŞİD’le savaşıyor.

Bu eğri büğrülük abidesinin neresinden başlamalı? Bir kere, ortada “IŞİD’le savaşana terör örgütü denmez” diyen birileri, bir “kural” yok. ABD ve Avrupa devletleri PKK ile bağlantısını bildikleri –PYD de bunu saklamadığı– halde ona IŞİD’le savaşa tutuşmadan önce de –Türkiye’nin bütün ısrarlarına rağmen– terör örgütü demiyorlardı. Kaldı ki bu devletler, Kürtlerin yaşadığı sorunları ciddi buldukları oranda PKK’yı da terör örgütü olarak değil de “terörist yöntemler de kullanan bir silahlı mücadele örgütü” olarak görmekte; fiili tutumları da bu doğrultuda olmaktaydı. Ama uluslararası planda önemli bir müttefik olarak gördükleri Türkiye’yi hoş tutmak için diplomasi gereği onu terör örgütleri listesinde tutuyorlardı. PKK’ya resmen “terör örgütü” derken ülkelerindeki Kürt diasporalarının oluşturduğu PKK’ya “sempati duyan”, ona lojistik destek veren örgütlerin –silahlı eylem ile doğrudan ilişkili olmadıkça– faaliyetlerine izin vermeleri bu yüzdendir.

Bunun istisnaî bir tavır olduğu da söylenemez. Örneğin, IRA’nın bir “milli sorun”u dillendirdiği kabul edildiğinden başvurduğu silahlı eylemlerden ötürü onu diplomatik düzeyde “terör örgütü” ilan eden ABD, ülkesindeki İrlandalı diasporasının açıkça IRA propagandası yapmasına, her tür lojistik desteği sağlamasına –ortada silah, mühimmat olmadıkça– ses etmemiş, en önemli müttefiki olan İngiltere’nin tüm ısrarlarına rağmen bu tutumunu değiştirmemiştir. Aynı şey Franko diktatörlüğü döneminde Bask sorunu için silahlı mücadeleye girişen ETA konusunda Fransa için de sözkonusu olmuştur. Fransa kendi toprakları içindeki Bask bölgesinde ETA’nın faaliyet göstermesine örtük biçimde ve kendi Basklı yurttaşlarını Fransız devletine karşı eyleme tahrik etmedikçe izin vermiştir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın diskurunda ABD ve Avrupa’nın PYD’ye terör örgütü dememelerinin bu –esas– bölümü “yontulduğu” gibi yerine onlar tarafından ileri sürülmemiş bir gerekçe, onların iddiası, argümanı imişcesine konuluyor. Böylece ortaya “mademki IŞİD’le savaşıyor diye PYD’ye terör örgütü demiyorsunuz, o halde El Nusra’ya da…” diyen çarpık bir argüman çıkıyor. 

İki ayrı şeyi bir benzerlikleri olduğu için aynı şeyler saymanın –analojinin– tam bir örneği bu. IŞİD’le savaşmak gibi bir benzerlikleri olan PYD ile El Nusra aynı iki şeydir. Dolayısıyla onlara karşı davranış da aynı olmalıdır. 

Bay Erdoğan bu mantığın ve onunla çıkardığı sonucun bu ülkede epey alıcısı, onaylayıcısı olduğundan emin olabilir. Ama bu mantığın bir zihinsel sığlığa tekabül ettiğinin de farkında mıdır?

Analojik mantığın “doğru bilgi” üzerinden nasıl işletildiğinin “eğlenceli” bir örneğine bakalım şimdi de.

Bilindiği üzere Erdoğan bir ara Amerika’nın da Müslümanlar tarafından keşfedildiğini ama bu gerçeğin örtüldüğünü, örtbas edildiğini iddia etmişti. Bu iddiasını geri aldığını da duymadık. Dolayısıyla hâlâ da savunuyor olabilir.

Savunmanın kanıtı da malum: Kristof Kolomb, seyir notlarında Küba olduğu sanılan yerin yakınlarından geçerken karada bir yerde camiye benzer bir şey gördüğünü yazmış. “Doğru bilgi”miz bu, Kolomb’un notlarında böyle bir cümlenin olduğu teyit ediliyor.

Peki, buradan “Amerika’yı Müslümanlar keşfetti”ye nasıl varıyoruz? Amerika’nın keşfi haberinin Avrupa, Asya ve Afrika’nın okuryazar takımının tamamına ulaşmış olabileceğini varsayacağımız 16. yüzyıl ortalarında ve ondan sonra geçen yüzyıllar boyunca İslâm dünyasından birilerinin “biz zaten keşfetmiştik” diyen hiçbir belgesi de ortada yokken; Kolomb’un “camiye benzer bir şey gördüm” demesini sadece bunu “kanıt” gösterip; “demek ki Müslümanlar Amerika’yı daha önce keşfettiği gibi orada cami gibi eserler de yapmış iddiasına nasıl geçilebiliyor?

Erdoğan’ın analojik mantığı, iddiamızı dayandırabileceğimiz kanıt bile denemeyecek bir gerekçeniz varsa; aksinin doğru olduğunu gösteren sayısız kanıt olsa bile aldırmayıp benim iddiam doğru demeyi “normal” sayıyor. Benim iddiam şu kadar kanıtla, kanıt denebilecek şeylerin hemen tamamınca doğrulanıyor, oysa seninki….” gibi itirazlara karşı savunma gereğini bile duyurtmuyor üstelik.

 

***

Bu yazıyı yazma nedenim, şu sıra dünya medyasında bolca bulunan Donald Trump, hayat hikâyesi ve zihniyet dünyasının nasıl şekillendiğine dair yorum ve analizleri okurken ilgimi çeken bir nokta. P24 platformunda Sezin Öney’in yazdığı üç bölümlük yazıda da kendisinden uzun uzun bahsedilen Avukat Roy Cohn. Daha önce Meryl Streep ve Al Pacino’nun da rol aldığı altı bölümlük Angels in America adlı dizide Al Pacino’nun oynadığı karakterin kurmaca değil gerçek olduğunu Roy Cohn’un hayat hikâyesini okuyunca öğrendim. Meğer bu zat, Donald Trump üzerinde gayet etkili, onun akıl/zihniyet hocası denilecek kadar nüfuzlu bir kişi imiş.

Donald Trump’ın birkaç kez hayranlığını dile getirdiği, örnek aldığını söylediği bu Bay Roy Cohn, öncelikle kişilik olarak gayet “ilginç” biri. Yahudi kökenli ama Yahudi düşmanı, eşcinsel ama eşcinsel düşmanı görüşleriyle tanınıyor vb. Muhafazakâr kampta yer alıyor ama hayat tarzının muhafazakârlıkla hiçbir ilgisi yok. Yani pek az aralıklarla şimdi olduğu şeyin tam tersi olabilen bir tür.

Bu özelliğin bir siyasetçi olarak Bay Erdoğan’ı çağrıştırmaması mümkün değil. Açıklamanın herhalde gereği yok. Youtube’da Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı konularda nasıl tam tersine tavır değiştirdiğinin örnekleriyle dolu videoların bir ikisine bakmak yeter.

Fakat asıl dikkatimi çeken nokta, bu Bay Roy Cohn’un Donald Trump’a da öğütlediği, empoze ettiği tutum. “Hep saldır ve asla özür dileme” sloganıyla özetlenen bir tutum bu.

Demagoji ile iş gören herkesin, Bay Erdoğan’ın AKP’den türettiği popülist hareket de dahil, sonuçta diktatörlüklere, faşist Nazist rejimlere varan hareketlerin mantık ve yöntemi tam da bu değil midir?

Cevabını örneğin Recep Tayyip Erdoğan’ın Kabataş yalanı ile hatırladığımız Gezi olaylarından, bütün bir dış politikasına, Kürt sorununa ilişkin sorunundan Gülen cemaati ile ilişkisine kadarki portföyünü göz önüne getirerek verin. Onca zikzak onca birbirinin tam zıddı iddia ve tavra geçiş görecek; ama bunlara ilişkin tek bir özür ve özeleştiriye rastlamayacağınız gibi; saldırganlık dozunun giderek arttığı bir trendi saptayacağınızı peşinen söyleyeyim.

BİRİKİM

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums