Sedat Laçiner: Yargıtay Kararı ve Ergenekon Davası

Tayyip Erdoğan, Ergenekon Davası’nın bir ‘paralel kumpas’ olduğunu söylediği gün Ergenekon ve Balyoz davalarının çöktüğünü söylemiştim...

Sedat Laçiner: Yargıtay Kararı ve Ergenekon Davası
23.04.2016 - 07:53
1815

Tayyip Erdoğan, Ergenekon Davası’nın bir ‘paralel kumpas’ olduğunu söylediği gün Ergenekon ve Balyoz davalarının çöktüğünü söylemiştim...

 

Çünkü bu davaların asıl sahibi bizzat Recep Tayyip Erdoğan’dı.

 

Nitekim kendisi de “ben bu davanın savcısıyım” diyerek bu davaların arkasındaki gerçek güç olduğunu zamanında itiraf etmişti.

 

Tekrar etmek isterim, eğer Erdoğan ağırlığını koymasaydı ne Ergenekon Davası başlayabilirdi, ne de Balyoz Davası ne de diğer soruşturma ve davalar. Erdoğanistemeseydi Cemaat bırakın davaları o aşamaya getirmeyi bir tek soruşturma bile açtıramazdı.

 

CEMAAT KENDİSİNİ KANDIRDI

 

Söz konusu davalarda Cemaat’in rolüne gelirsek, resmen kullanıldılar... Kullanılıp bir köşeye atıldılar.

 

Doğrudur, bu soruşturma ve davaları yürütenlerin arasında Cemaat’e sempatisi olan, kendisini bu gruba yakın gören polis, savcı ve hâkimler vardı. Bunlar bir ideal duygusuyla bu davaları fazlasıyla üstlendiler de. Ancak siyasi erk sahiplenmeseydi hiçbir soruşturma yapılamazdı, hiçbir dava da açılamazdı.

 

Başbakan, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, MİT Müsteşarı ve diğer önemli koltukların hiçbirinde Cemaat’in adamı oturmadığına göre, Cemaat bu davalarda hiçbir zaman karar-alıcı olamadı ve kullanılmış bir maşadan fazla bir şey de değildi bence. Cemaat'in dava açtırdığı, istediği kelleyi aldığı iddiası abartıdan başka bir şey değildir. Buna ilk inanan ise Cemaat'in kendisi olmuştur.

 

Bu gerçeği herkes 17/25 Aralık'tan sonra gördü aslında. Elinde çok güçlü dosyalar olmasına rağmen Cemaat'e yakın olduğu söylenen savcı ve hakimler hiçbir şey yapamadılar. Açılan davalar hemen kapatıldı, hatta davayı açanlar ya hapse girdi ya da ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Bu da bize gösteriyor ki Cemaat'in Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki rolü maşa olmaktan, kullanılmaktan öteye geçmemiştir. Elini kor gibi kömürlerin arasına daldırmak istemeyen iktidar, daha doğrusu Erdoğan usta bir manevrayla Cemaat yanlısı bürokratların zaaflarından istifade etmeyi iyi bilmiştir.

 

Başka bir deyişle Cemaat, Ergenekon meselesinde birini kandırmışsa ancak kendisini kandırmıştır. Kendisini Erdoğan Hükümetlerine teslim ederek, iktidarla bitmeyecek bir çıkar birlikteliği görerek büyük bir tedbirsizlik örneği sergilemiştir.

 

DAVALAR İKTİDARIN ÇOK ‘İŞİNE YARADI’

 

Ergenekon ve benzeri davalar Erdoğan açısından bakıldığında çok verimli olmuştur. Bu sayede AK parti özgürlük ve hak mücadelesi veren sivil bir yönetim kimliğini pekiştirmiş, ‘darbeci’ etiketini yiyen askerler ise kışlalarına çekilmiş, hatta kışlalarında bile rahat edememişlerdir. Atatürk’ten bu yana askerleri bu kadar korkutmayı ve hatta sindirmeyi başaran ilk liderdir Erdoğan.

 

Tavşana kaç, tazıya tut denmiştir.... Cemaat ile Ordu kapışırken hem kahramanlık payesi Erdoğan’a gitmiştir hem de iktidar tüm erkleriyle bir elde, yani Erdoğan’ın elinde toplanmıştır.

 

ERGENEKON YOK MUYDU?

 

Ergenekon’un var olup olmadığı meselesine gelecek olur isek, Ergenekon Türkiye’deki en eski ve en köklü örgütlenmedir. Bunun sağ ve sol yapılanması vardır. Farklı kanatları birbiriyle fazla iç içe değildir belki ama ortak amaç doğrultusunda çalışan karmaşık bir yapı söz konusudur.

 

Yani Yargıtay’ın “örgüt yok” ifadesi gerçekçi değildir. Ergenekon’un izleri 2000’li yıllarda çokça görüldü. Susurluk Olayı’nı incelerseniz oradan da aynı yere varırsınız. Özal döneminde de bu ağlar görülebilir.

 

‘Derin devlet, Ergenekon’dan ibaret değil’ derseniz buna kısmen inanırım. Ancak ortada Ergenekon diye bir örgüt yok, derin devlet de yok, sen halüsinasyon gördün derseniz, hiç kusura bakmayın ama o kadar da saf değilim.

 

DERİN DEVLETİ YARGILAMAK ARTIK ÇOK ZOR

 

AK Parti’nin iddiası devlette yer etmiş derin yapıları temizlemekti. 28 Şubat’ı, 12 Eylül’ü, hatta 27 Mayıs’ı yargılayacaklardı. Artık bunların hepsi hayal olmuştur. Derin devleti ortadan kaldırmak iddiasıyla yola çıkanlar onu tertemiz aklamışlardır. Ergenekon zihniyeti bugün iktidara iyice yerleşmiştir.

 

AK Parti teşkilatları, ülkeyi kendilerinin yönettiğini sanabilirler, ancak gerçek sandıklarının tam tersi. Bugün iktidarda AK Parti postu altında yenilenmiş Ergenekon zihniyeti var. Sözde yürütülen Cemaat-Parti kavgası ise gerçekleri gizleyen bir perde sadece. Olan muhafazakâr ve milliyetçi vatan evlatlarına oluyor.

 

İKTİDARDA KİM VAR?

 

Etrafınıza iyi bakın; Kürt Sorunu 1990’lardan daha kötü bir yerde. Güneydoğu’da yürütülen “taş üstünde taş, baş üstünde baş koymama politikası”nda herhangi bir sivil yan görüyor musunuz? Yaşananlar 1980 ve 1990’ların tipik derin mahfil anlayışının ürünü. PKK ile devlet arasındaki tüm ılımlı gruplar adeta bilinçli olarak yok edildi. PKK şiddet temelli olarak sahneye geri döndü. Devletin silahlı birimleri de sahneye çok sert bir giriş yaptı. Tüm bu yaşananların Erdoğan’ın ürünü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. O sadece gerekli taşları oynadı, daha doğrusu o hamleleri yapmaya mecbur bırakıldı.

 

Aynı şekilde sol grupların ve fikir dünyasının karşılaştığı manzaraya bir bakın: Sırf bir bildiriyi imzaladı diye insanlar hapse atılıyor. En ufak bir muhalefet hain, paralel veya terörist ilan ediliyor... Tüm bu yaşananlarda siz AK Parti’nin kuruluş ideolojisini, ANAP’ı, Erbakan’ı, Özal’ı veya Demirel’i görebiliyor musunuz?

 

Böylesine bir tahammülsüzlük çok açık bir şekilde devletin zirvesine sızmış ve kendisini kabul ettirmiş bir zihniyeti kanıtlıyor.

 

Dönün bakın Cemaat meselesine. Sözde Fethullah Gülen ve onun üst kadrosu ile mücadele ediliyor. Ama gerçekte baktığınızda sıradan öğretmenler, doktorlar, esnaf, akademisyenler ve işadamları tutuklanıyor, hapsediliyor. Şimdiden 2 binden fazla insan mahkeme veya savcılık görmüş durumda. Spor salonlarına toplanan pek çok inşan gördük. Kafes, balyoz planlarının küçük versiyonları çoktan yaşandı bile. Bu süreç biraz daha sürerse binlerce insanın stadyumlarda toplandığını, toplu halde hapsedildiklerini de göreceğiz. Ve kademe kademe Gülen Cemaat’inden diğer cemaatlere geçilecek. İşin doğrusu yaklaşık 6 aydır bu süreç de başladı bile. Artık zekât vermek, sadaka vermek, kurban kesmek ve benzeri dini vecibeler bile yasaklandı. Diğer cemaatlerin ve dini grupların Gülen örneğini görüp de devletten izin almadan adım atabilmeleri bile mümkün değil. Başka bir deyişle Batı Çalışma Grubu çalışmalarına devam ediyor. Sonuç alınıyor!

 

ERGENEKON’LA ANLAŞMA

 

Hükümet, Ergenekon’la güya en sert mücadeleyi yaptı, ancak 17/25 Aralık süreci Erdoğan’ı Ulusalcı kanada mahkûm etti. Böylece hapishanelerin kapıları birer birer açıldı ve mahkûmiyet kararı verilen davalar bile tersine döndü.

 

Bu davaların mahkûm ve tutukluları dışarı çıkarken yerlerine o davaların hâkim ve savcıları sokuldu. Hatta Doğu Perinçek’in hücresine onu oraya atan hâkim tıkıldı. Rövanşizm bu kadar nettir.

 

YARGITAY’IN KARARI

 

Ergenekon ve Balyoz davaları sürerken davaların detayları ile ilgilenmedim. O dönemde sadece darbeciliği eleştirdim ve darbeciliğin bir cezası olması gerektiğini belirttim.

 

Ergenekon davalarına en büyük eleştirim ise herşeye ‘terör’ denmesiydi. Darbe yapmak için örgütlenme ile terör örgütü aynı şeymiş gibi davranıldı. Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ için ‘terör örgütü üyesi’ denmesinin nedeni buydu. Darbe suçu yasalarımızda detaylı bir şekilde ele alınmadığında, buna karşı alınacak önlemler yeterli olmadığından darbe yerine daha çok terör suçu tercih edildi ve tüm darbeci örgütlenmeler terör örgütü sayıldı. Darbecilik ve terör suçlamasına bazı yerlerde casusluk suçlaması da eklendi. Buna başından itiraz ettim, uyarılarımı yaptım, ancak sesimi duyuramadım.

 

Bugün de aynı hata yapılıyor: Gülen Cemaati’ni bitirmek isteyen iktidar onu yok edecek yasal araçları bulamadığı için darbecilik, terör ve ajanlık gibi suçlamaları eş zamanlı olarak kullanıyor. Oysa ki hedefteki grubun eylemleri bu suç tanımlarının hiçbirine uymuyor.

 

Yargıtay’ın aldığı kararlara gelecek olur isek, eleştirilerin büyük bir kısmı doğru. Örneğin deniyor ki “Soruşturmada 147 ve 148 ihlal edildi. Gece ifade alındı. Bu hukuksuzdur.” Doğru. Sanık ifadeleri savunma hakkını zedelemeyecek şekilde alınmalıdır. Ama şu anda yine tüm ifadeler gece alınmaya, ifade alınırken yasal haklar kullandırılmamaya devam ediliyor.

 

Yargıtay kararında “sanık ve avukatlara süre sınırı konularak savunma izni verilmesi, sözlü beyana izin verilmemesi hukuksuzdur” deniyor, yine bu da şu anda tüm Türk mahkemelerindeki siyasi davalarda aynı şekilde uygulanmaya devam ediyor.

 

Yargıtay’ın diğer bozma sebepleri arasında şunlar da var:

 

- İlker Başbuğ Yüce Divan’da yargılanmalıydı,

 

- Sebepsiz yere davalar birleştirildi ve yargılama uzatıldı,

 

- Devlet sırrı olduğu söylenen delili polis ve savcı inceleyemez. Avukatların büro ve evlerinde usulsüz arama yapılmıştır,

 

- Askeri mahallerde usulsüz arama yapılmıştır,

 

- CMH 134 ihlal edilerek dijital imzaların arama mahallinde alınmaması bir kopyasının sanığa verilmemesi hukuksuzluktur,

 

- Avukat ve müvekkili arasındaki gizli olması gereken görüşmeler hukuksuzca dinlenmiştir,

 

- Resmi kurumlar, Emniyet ve Genelkurmay, "Ergenekon yok" dediği halde bu hususların dikkate alınmaması hukuksuzluktur,

 

- Ergenekon isimli bir örgüt yoktur. Kim tarafından kurulduğu, nasıl üye olunduğu ispatlanamamıştır.

 

Dediğim gibi usul eleştirilerinin büyük bir kısmına katılıyorum. Ama sorun şu ki aynı uygulamalar bugün başka gruplara karşı aynı şekliyle, hatta ağırlaştırılmış bir şekilde kullanılıyor. Birisinin Twitter veya Facebook mesajını paylaştığı için terör örgütü üyesi olmakla suçlananlar bile var. Sıradan gazete makaleleri veya barış çağrıları bile terör eylemi sayılabiliyor. Avukatların telefonları yine dinleniyor, ev aramalarında el konulan materyalin kopyası şüpheliye yine verilmiyor vs.

 

Demem o ki hukuk fena halde siyasetin tesiri altında ve bu şartlar altında hukukun bu davalarda sağlıklı kararlar verebilmesi mümkün değil. Belli ki bugün görülen davalar da yarın rüzgâr dönünce başka bozma kararlarına konu olacak. Ancak olan Türkiye’ye oluyor. Grupların çarpışması hukuka ve Türkiye’ye büyük zararlar veriyor. Bu kısır döngünün bir şekilde kırılması gerekiyor.

 

HABERDAR

-------------------------

 

Prof. Dr. Sedat LAÇİNER: Uluslararası İlişkiler, Uluslararası Güvenlik ve Terörizm uzmanı ve Haberdar yazarı. Lisans (Ankara Üniversitesi SBF), Yüksek Lisans (University of Sheffield), Doktora (King’s College London, University of London)

 

e-posta: slaciner@gmail.com

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums