Ayşe Böhürler: Takuhi’nin helvası ve vicdan sızısı

Avrupada sağ partilerinin yükselmesi, Avrupa Parlamentosunda ciddi bir oranda yer bulmaları,

Ayşe Böhürler: Takuhi’nin helvası ve vicdan sızısı
18.04.2015 - 07:33
3003

Avrupa'da sağ partilerinin yükselmesi, Avrupa Parlamentosu'nda ciddi bir oranda yer bulmaları, Avrupa sağının İslam karşıtlığı üzerinden yükselmesi, kıta politikalarını ve Türkiye'ye ilişkin karar ve yorumları da yakından etkiliyor. Elbette buna ülkeleri aleyhine çalışmayı misyon edinmiş muhalif Türk gruplarını da ilave etmek lazım. Hangi gruptan olursa olsun Müslümanların artık Işid ekseninde tartışılıyor olması, ulusal parlamentolarda “Bundan sonra bizim de başımızı kesecekler” seslerinin duyulması, Avrupa'da büyük bir kırılmaya da işaret ediyor. Hristiyanlık ve batı değerleri ekseninde yedi göbeğe dayanan Avrupalı dayanışması, Papa açıklamasında da AP kararında da kendini gösteriyor. İngiliz siyasetinin sağcı lideri Nigel Farage, “İngiltere Hıristiyan-Yahudi değerlere sarılarak mücadele etmeli” derken Avrupa'nın güvenliğinin ancak böyle sağlanabileceğine vurgu yapıyor. Bu siyasal çerçeveyi “Ermeni tehcirine” ilişkin soykırım kararında da görmek gerekiyor. Soykırım kararıyla beraber gelebilecek “sonuçların telafisi” süreci Türkiye aleyhine maddi manevi kaldırılamayacak birçok sonuca sebep olabilir. Ermeni halkını Türkiye'den talepkâr hale getirmeye çalışan söylemler BM dahil olmak üzere birçok yerde seslendiriliyor.

Bu süreci etkilemekle birlikte, daha ziyade vicdani sorumluluklarımız açısından Atilla Yayla'nın perşembe günkü yazısındaki çağrının önemli olduğuna inanıyorum.

“Anadolu'nun diasporadaki çocuklarına geri dönüşün yolunu beraber açalım. Yirminci yüzyılın başında Anadolu'da ve Trakya'da dini-etnik farklılıkları nedeniyle insanlar büyük felaketlere maruz kaldılar. Yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetti. Kalanlar yakınlarının yasını tutamadan, taziyeleri kabul edemeden; mallarını, dostlarını, komşularını; doğdukları, çocukluklarını yaşadıkları ve hatıralar biriktirdikleri topraklarını arkalarında bırakarak gittiler. Acılarını yanlarına alıp gidenler sadece Ermeniler ve Süryaniler değildi; Rumlar, Yahudiler ve diğerleri de yersiz ve yurtsuz kaldılar; istemeden göçebe oldular. Gidenler, yabancı değildi; bizim mahallenin sakinleri, ninelerimizin komşularıydı. Bizleri birbirimizden ayıran ve ortak anılarımızı unutturan makûs olayların üzerinden onlarca yıl geçti. Zamanın dert, öfke ve düşmanlıkların ilacı olması beklenirken, gidenlerin ve kalanların torunları, “Türk tezi” ve “Ermeni tezi” gibi tartışmalar arasında daha derin ayrışmalara sürüklendi. Bu ayrışmalar yüzleşme ve beraberce derde deva bulmayı unutturdu. Tarihimizle yüzleşmenin, canlarını, mallarını ve yurtlarını kaybeden insanların acılarını paylaşmanın ve yüz yüze taziyede bulunmanın zamanı şimdi. “Gidin” denilen insanlara “gelin” demenin zamanı. Aradan yüz yıl geçmiş olsa bile ayrılığı daha da derinleştirmeden mahallenin eski sakinlerini, onların çocuklarını ve torunlarını “buyur” etmek, manevi yurtsuzluğu sona erdirmek biz kalanlara düşer.”

Atilla Yayla'yı okurken aklıma Diyarbakır'da yapılan Buluşan Kadınlar Toplantısında yazar Takuhi Tovmasyan'un amcası Mardik anısına helva kavurması ve kavururken anlattıkları geldi…

“Sevdiklerimin canları için helva kavurmak hiç de zor gelmiyor bana. Tabii başlarken hüzünleniyorum ama hüznümü güzel bir anımla değiş tokuş edip, irmikleri gülümseyerek karıştırıyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, Mardik Amcam gibi çocuk yaşta anasından, analığından ayrılanların anısı canımı çok acıtıyor. Hani beterin beteri vardır derler ya, en beteri evlat acısı. Tek dileğim, hiçbir ana babanın evladı için ağlamaması”

Takuhi'nin kendi ismini taşıyan büyükannesinin kemik kanserinin acısından beter vicdan sızısını anlatan hikayesi “tez”lerin ötesinde başka bir bakışı hak ediyor.

Takuhi Tovmasyan, Yedikule'de üç katlı ahşap evde doğmuş, ailesi Trakya Ermenilerinden. Dedeleri Çorlu'dan İstanbul'a hayatını kazanmak için gelmiş. Yedikule'ye yerleşmiş, evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuş. O yıllarda verem salgını nedeniyle anne genç yaşta ölmüş. Üç çocukla kalan baba Tovmasyan yeniden evlenmek istese de kendini kabul eden birisini İstanbul'da bulamamış. Aracıların desteğiyle Çorlu'da köyden bir kız evlenmeye razı olmuş. Ancak yeni gelin ve ailesine aracılar Tovmasyan'ın iki çocuğu olduğunu söylemişler. Gelin, üçüncü çocuktan evlendikten ve İstanbul'a geldikten sonra haberdar olmuş. Ancak aldatılmak çok gücüne gitmiş ve “Üç çocuk deseydiniz de kabul ederdim ancak bana iki dediniz, ikisini kabul ederim, üçüncüsünü istemem” demiş. Böyle olunca aile küçük oğlan Mardik'i dedesiyle birlikte Çorlu'ya göndermiş. Yıl 1913! Takuhi Hanım kalan iki çocuğa çok güzel bakmış ve kendi çocuklarından onları hiç ayırmamış. 1915'e gelindiğinde ise vicdan sızısı başlamış. Çünkü küçük Mardik bütün Çorlu'lu Ermenilerle ve amcasıyla birlikte tehcir yolculuğuna çıkmış ve kaybolmuş. 1922'li yıllardan sonra, Samatya'daki Ermeni Kilisesinin avlusuna tehcir kalıntıları ya da hatıralar gelir bırakılırmış. Her kafile geldiğinde Takuhi küçük Mardik'i ve Çorlu'lu akrabalarına ait izler bulma umuduyla kilise bahçesine gider herkese Mardik'i sorarmış. Mardik'in babası ise ölümüne kadar dünyadaki bütün Ermeni gruplarına mektuplar yazarak oğlunu aramaya devam etmiş. Takuhi Nine 1958'de sarkom kanserinden ölmüş. Bu hikayeyi anlatan torun Takuhi diyor ki 'Annem anlatırdı, ninem iki üç dakikada bir kemiklerinin acısından duramaz, çevrilmek istermiş. Öyle ki her çevirişte kemikleri tıkırdayarak ele gelirmiş. Ama babam derdi ki Mardik'in kaybolmasına neden olduğu için kemiklerinin acısından daha çok vicdan sızısıyla yaşadı.”

YENİ ŞAFAK

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums