- 25.10.2015 00:00
Sene 1993. Galatasaray’ın Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılmasına ramak kalmış. Rakip İngiliz şeytanları Manchester United. Old Trafford’daki ilk tur maçı 3-3 berabere bitmiş. Öyle bön bön okumayın. 3-3 berabere bitmiş diyorum. Orada, o takıma üç gol atmak ne demek haberiniz var mı sizin?
Galatasaray’ın kadrosu efsane: “Hayrettin Demirbaş, Bülent Korkmaz, Reinhard Stumpf, Kubilay Türkyılmaz, Yusuf Tepekule, Hamza Hamzaoğlu, Suat Kaya, Falko Gotz, Tugay Kerimoğlu, Arif Erdem, Hakan Şükür”
Manchester’in kadrosu dünyada efsane: “Peter Schmeichel, Steve Bruce, Lee Martin, Gary Pallister,Roy Keane, Paul Ince, Bryan Robson, Ryan Giggs, Lee Sharpe, Eric Cantona, Mark Hughes”
Mancehster United, 2. dakikada Robson ile öne geçti. 14. dakikada Hakan Şükür bu sefer, kendi kalesine gol atınca durum 2-0 oldu. Arif Erdem, 16. dakikada 35 metredeki şutuyla dünyanın en büyüğü Peter Schmeichel’ı mağlup etti. Kubilay Türkyılmaz 36. dakikada durumu 2-2 yaptı. 64. dakikada yine sahneye çıkan Kubilay durumu 2-3 yaptı. Eric Cantona, 82. dakikada attığı gol ile durumu 3-3’e getirdi.
Futbolla ilgisi olmayanlar bu detaylardan sıkılmış olabilir ama yazmasam olmazdı.
İkinci maç Ali Sami Yen’de oynanacak.
İşte o maç benim gittiğim ilk maçtı.
Bizim okul Harbiye’deydi. Hâlâ oradadır. Türkçe adı Özel Pangaltı Ermeni Lisesi. Orijinali Mıhitaryan Varjaran. Lise bitmek üzere ve okulun kıdemlilerinden bir grup genç maç için okulu kırmaya yeminliyiz. Kamer var, bizim Spak Kamer. Jilber var. Onlar hasta Galatasaraylı ve zaten her maça gidiyorlar. Ben iyi bir Fenerliyim ama statlara pek yolum düşmüyor. O zamanlarda yabancı takımla maç varsa bizim takımı tutmak daha iyi fikirdi. O maçların tamamı milli maç gibi algılanırdı. Şimdilerde bozuldu bu iş. Millet ecnebi rakibin formasıyla geziyor sokaklarda. Ne kadar ayıp…
Biletler çıkar çıkmaz Spak Kamer stadın önünde sıraya girmiş, zar zor üç bileti koymuş cebine. Maça daha bir hafta var ama biz ayaklı reklam panosu gibi selam verene maç biletini gösterip havamızı basıyoruz.
Siyaset, ekonomi, trafik falan unutulmuş. Memleketin her köşesinde maç konuşuluyor.
Bir gece öncesinde Beşiktaş’tan taksiye binip Kurtuluş’a, eve gelmeye çalışıyorum. Taksici orta yaşını biraz geçmiş dünya tatlısı bir amca.
“Ne tarafa gidelim oğlum” diye sordu şoför ben ön koltuğa yerleşir yerleşmez.
Durur muyum? Çıkarıp yapıştırdım bileti amcanın burnuna.
“Amca, biletim var vallahi. Maça gidiyorum yarın.”
Şoför amca ganimet bulmuş gibi aldı, inceledi, makul süreyi geçirmeden iade etti bileti bana.
“Aferin size be, takımın desteği ihtiyacı var. Keşke ben de gidebileydim.”
Kurtuluş’a doğru yavaş yavaş yol almaya başladık.
Amca Beşiktaş’ı tutuyormuş. Fakat sonradan oluşacak futbol kültürünü önceden sezmiş olmalı ki yol boyunca bu tip müsabakaların nasıl memleket meselesi olduğundan söz etti durdu.
O kadar haklıydı ki.
Ligde rakibimiz de olsa Galatasaray’ın tüm futbolcularını yakından tanıyorduk mesela. Yani Hakan Şükür yabancı kaleciyle karşı karşıya kaldığında gol olmasın diye dua edebilecek kadar gayrı milli olmanın açıklanabilir bir tarafı olabilir miydi?
Sonra skor tahminlerimizi beyan etmeye başladık. Amca beraberliğe razıydı. Bana yetmiyordu tabii. “İki farkla alırız” cümlesini kurmanın verdiği haz çok büyüktü.
Konuştuk, konuştuk, konuştuk…
Vardık Kurtuluş’a. Amca ben artık inmek üzereyken koluma yapışıp son nasihatini verdi usulca.
“Bak oğlum, pırlanta gibi gençsin. Hep böyle kal. Bu toprakların insanları hep birbirine destek olmalıdır. Yarın öbür gün değişik meslekler yapacaksınız. Hep kulağınıza küpe olsun bunlar. Sağda solda Manchester’in içten içe kazanmasını isteyenler olabilir. Bakmayın onlara. Bizim takımlar dururken ne tutacağız amına kodumunu Ermenilerini yahu?”
Araba bastı gaza uzaklaştı. Ben bir süre caddenin ortasında öyle kalakaldım. Ne oldu ki şimdi? Amca Ermeni olduğumu bilmiyordu da konu buraya nasıl gelmişti? Amca dünya tatlısıydı hani? Niye küfretti ki bana o kadar güzel bir sohbetin ardından. Hassiktir… Amca bana küfür etmedi yahu. Manchester’e küfür etti. İyi de Manchester İngiliz takımı be? Cahil herhâlde biraz bizimki. Bu kadar mı cahil ama? Kafamda deli sorular girdim evin kapısından, ev ahalisine selam vermeden geçtim odama. Kimseye anlatmadım meseleyi. Ertesi gün bizim sınıfta çocuklara da anlatmadım. Maç öncesi moralimiz bozulmasın, ne gerek var?
Maç günü geldi çattı en sonunda. Daha öğlen olmadan stada girmiştik bile. O zamanlar maçtan sekiz saat önce stada girdin girdin. Giremedin belki de biletin olsa da almazlar içeri Allah korusun.
Televizyondan izlerken maç 90 dakika sürer. Statta 25 dakikada bitiyormuş meğer. O şut çekti, öbürü korner attı, ofsayt mıydı değil miydi demeye kalmadan 0-0 bitiverdi. Skora takılmayın, Galatasaray’ımız tur atladı işte. Memleket oldu yangın yeri. Bayrağı kapan atmış kendini sokaklara. Benzerini Tansu Çiller bizi Gümrük Birliği’ne soktuğunda yaşamışız, hatırla. Kalabalıkların yarısı Taksim Meydanı’na, yarısı Mecidiyeköy’e stada akın ediyor.
Saatler geçti, yorgunluk başladı. Tamam artık eve dönelim, yarın okulda muhabbetine devam edeceğiz nasıl olsa. Şişli’den Osmanbey’e yürümeye çalışıyoruz ama mümkün değil. Arka sokaklardan gidelim. Bizim okulun oradan geçer Ergenekon Caddesi’nden Kurtuluş yaparız. Gerçi o sokaklar da keşfedilmiş, kalabalık ama saatte 37 adım atılabiliyor en azından. İleride bir karmaşa var. Kalabalıklar çok öfkeli. Ne oldu ki şimdi? Böylesi bir günde aramızda kavga eden çıkmaz değil mi? Tam da bizim okulun önünde kopuyor kıyamet. Nereyi taşlıyor bunlar yahu?
“Özel Pangaltı Ermeni Lisesi”ni…
Yani Manchester’i United’i galiba…
Sabah okula geldik. Kamer, Jilber ve ben hiç konuşmadan varmışız eve gece. Sabah da hiç konuşmadık. Andımızı okuyup sınıflara geçtik. Sıralara oturduk. İlk ders tarih. Neriman Hoca anlatıyor.
“Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür çocuklar. Alt kimlikleriniz başka bu başka, unutmayın.”
Benim sıra camın hemen yanında. Cam dört yerinden kırılmış, geçici olarak naylon ile kaplamışlar. Yine de soğuk hava sızıyor içeri.
Ben ilk defa bu kadar üşüyorum.
Bizim şoför amca cahil değilmiş…
Twitter:@haykobagdat
Yorum Yap