- 9.02.2015 00:00
Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde, tarihî, yüksek bir binanın tepesinde beliren genç adamı ilk fark eden kadın “Bakın bakın, atlayacak” diye haykırdı.
Daha beş dakika geçmeden binanın altında yüzlerce insan birikmişti.
Herkes işaret parmağıyla genç adamı gösteriyor, yanındakiyle hummalı bir tartışma sürdürüyordu.
–Ne oldu ki oraya çıktı acaba?
–Polis gelmedi hâlâ yahu!
–Ne istiyor? Talebini söyledi mi?
–Blöftür be abi. Bok atlar…
–Bence de atlayamaz. Atlasın da görelim.
Aşağıdaki kalabalık bir süre sonra sanki her gün böylesi bir olayla karşılaşıyor da ne yapılacağı hakkında bilgisi varmışçasına binanın önünde hilal çizecek şekilde mevzilendi. Olur da atlarsa kimsenin üstüne düşmesin diye…
Hemen ardından istisnasız herkes elini cebine atıp akıllı telefonunu çıkardı. Birbirlerini ite kaka en net görüntüyü alabilmek için telaşlı bir çaba içine giriştiler.
Kitlenin kendi aralarında mırıldandıkları sesin dozu yavaş yavaş yukarıdaki gencin duyabileceği desibele yükseldi.
Ölümün kıyısında duran genç o anda kendisine ulaşan uğultu ile irkildi. Az önceki boş bakışların yerini hafif bir merak almıştı. Belki de aşağıdaki kalabalığı bu ses sayesinde ilk kez fark etmişti.
Kalabalık, gencin kendilerine doğru daha dikkatli baktığını görünce cesaretlendi. İçlerinden birisi bir adım öne çıkarak haykırdı:
“Atla da görelim pezevenk. Ne artistlik yapıyorsun.”
Üç saniye süren bir sessizlik…
Ardından ıslıklar, alkışlar, kahkahalar.
Daha polis gelmemişti bile. Yüzlerce insan bir futbol müsabakasına gelmişler edasıyla tempo tutuyorlardı:
“Atla, atla, atla…”
Genç adam suratını kalabalıkların üzerinden kaçırdı. Önce yüzünü ekşitti. Ardından tekrar boş bakmaya başladı.
Biraz sonra kendini aşağıya bırakıverdi. Cansız bedeni yerde yatarken kalabalık tekrar birbirlerini itiyordu. Bu kez cesedin en net fotoğrafını çekmeye çalışıyorlardı.
Miting meydanlarında, yüzbinlerce insanın karşısında konuşan Recep Tayyip Erdoğan bana hep o genci hatırlatıyor.
Ellerinde çocuklarımızın geleceğini tutan gözükara bir lider oradan aşağıya atlamaya karar vermiş durumda.
Öldürülmüş bir çocuğun annesini aşağılayarak içimizde kalan son vicdan kırıntısını yok ederken kalabalık ona tempo tutuyor:
“Atla, atla, atla…”
Sivas’ı, Çorum’u, Maraş’ı yaşamış bir toplum içinde rakip partinin genel başkanını Alevi olduğu için yuhalatmak istiyor.
Binlerce insan coşkuyla, neşeyle ona karşılık veriyor:
“Atla, atla, atla…”
Gencecik evladı toprağa düşmüş bir şehit babası ölüme isyan etti diye onu karaktersiz ilan ediyor. Sonsuza kadar bu ölümlerin süreceğini müjdeliyor.
Kalabalıklar daha bir zevke gelerek boğazlarını yırtarcasına haykırıyor:
“Atla, atla, atla…”
Ölümler günde 10’ar 10’ar gelmeye başlıyor. Genç askerlerin bedenleri katledildikleri yerden alınamıyor, polis kurşunuyla öldürülmüş bir çocuğun bedeni kokmasın diye derin dondurucuya konuluyor, ölüleri gömecek kadar bile insanlık kalmıyor artık.
Erdoğan çıkıyor, vekil sayıları ile bu durum arasındaki ilişkiden bahsediyor. Ölümleri kendi siyasi geleceği üzerinden eviriyor, çeviriyor…
Coşkulu kalabalık, camını çerçevesini kırarak içeri girdikleri Hürriyet binasından karşılık veriyor:
“Atla, atla, atla…”
Arena’da gladyatörlerin birbirlerini boğazlamasını izler gibi “karşı tarafın ölüsü” üzerinden keyif alınıyor.
Sokakta Kürtçe konuşan bir gence kıyılıyor, mevsimlik Kürt işçiler 6-7 Eylül’ün yıldönümünde linç ediliyor, parti binaları ateşe veriliyor, ailelerinin yanında, yataklarında askerlerin kafasına kurşun sıkılıyor, gencecik bedenler yüzlerce kilo bomba ile paramparça ediliyor.
Tepedeki adama daha çok cesaret veriliyor:
“Atla, atla, atla…”
Çocuklarımızın geleceğini elinde tutan adamın bakışları gitgide boşluğa bakmaya başlıyor. Atacak galiba kendini…
“Yapma” diyenlerin sesini uğultuyla bastıran kalabalık ellerinde akıllı telefonları ile hazır bekliyor. Cesetlerin fotoğraflarını en iyi açıdan çekebilecek kadar olay yerine yakın bir yerde izdiham var.
Son sözlerini çoktan söylemişler bile:
“Atla, atla, atla…”
Twitter:@haykobagdat
Yorum Yap