- 6.02.2015 00:00
Bu köşeyi takip edenler her seçim arifesinde böyle bir yazı yazdığımı hatırlayacaklardır. Gerekçelerini de ekleyerek yine aynı şeyi yapmak isterim.
Bu yaşıma kadar siyasi söylemlerimi asla “korkular” belirlemedi. Etnik kimliğimin trajik tarihçesine rağmen asla “ağlak” bir dil kullanmadım. Gençlik dönemime denk gelen 90’ların korkunç vahşetinden, çocuk ölümlerine kılıf uyduran AKP dönemine kadar asla “ölçülü ve dengeleri gözeten” yazılar yazamadım, söylemlerde bulunamadım.
Bütün bunları övünmek, kahramanlık taslamak için yazmıyorum.
Yemin olsun ki başka türlü yaşamayı bilmediğim için böyle oldu.
İtibarın, paranın, şöhretin cazip teklifler haline dönüştüğü ve elimi uzatabileceğim mesafede durduğu her durum karşısında satılık olmayan acılarımızın hatırasına sığındım.
Çünkü hep inandım.
Usulüne göre gömülmemiş insanların devasa bir mezarlık çoraklığına getirdiği ve vatan bellediğimiz bu toprak üzerinde insanca yaşayabileceğimiz bir yaşam kurabileceğimize hep inandım.
Hep çok yaklaştığımızı, bir adım atsak başarabileceğimizi zannederek davranmak istedim.
Çocuklarımızın birbirlerinin katili olmayacakları bir gelecek kurmaktan daha ciddi hiç bir işimiz olamazdı ki bizlerin…
Şimdi iki oğluma başaramadığımızı anlatacak gücüm yoktur bünyemde.
Çocuklarımıza şiddet içeren filmleri izlettirmemek için yırtınıp duruyoruz.
Cumartesi Anneleri’nin, çocuklarımın yaşlarının toplamının iki katı zamandır niye Galatasaray Meydanı’nda dikildiklerini onlara tarif edebilmeyi nasıl başarabilirim?
Hrant’a, Sevag’a, Berkin’e, Ali İsmail’e, Yasin’e, Ceylan’a, Serap’a, Uğur’a nasıl kıyabildiklerini anlatabileceğim kelimelerim yok işte.
Barış özleminden, özgürlükten, insan onurundan, haktan, hukuktan başka ne için kavga edebilirim?
30 yıllık bir savaşın hepimizi kirleten vahşetinden kurtulmaktan başka neyin peşinde koşabilirim?
Evet, kaygılarınızda haklısınız.
PKK artık dağdaki bir grup insan değildir. Tüm bölgede tabanın teveccühünü kazanmış bir halk hareketidir.
Evet, IŞID ile savaştığı için tüm dünya nezdinde itibarlıdır ve destek görmektedir.
Evet, Kürtler bölge dengeleri açısından tarihlerinin en güçlü dönemini yaşamaktadırlar.
Ve evet, eğer isterlerse memlekette bir daha asla yüz yüze bakamayacağımız korkunç bir iç savaşın tarafı olabilecek potansiyele sahiptirler.
İşte hali böyle olan Kürtler bizlere bir şey öneriyorlar.
Yapmayalım diyorlar.
Bir daha konuşalım diyorlar.
Olabilecek felaketin vahametini en iyi onlar biliyorlar.
Sahip oldukları tüm imkanları toplumun tüm kimliklerine taksim ediyorlar.
Vekillerini paylaşıyorlar.
Koltuklarını paylaşıyorlar.
Acılarını paylaşıyorlar.
Başkalarının acılarını sırtlıyorlar.
Polise, askere, gerillaya gelecek kurşuna talip olan Osman Baydemir’in sözünde çoğalıyor barışın umudu.
Gözyaşı dolu bir coğrafyadan, yani savaşın en ağır hissedildiği topraklardan bir el uzatılıyor hepimize.
Gelin beraberce yeni bir söz bulalım diyorlar.
“Ama” ile başlayan tüm cümleleri hükümsüz kılacak daha güçlü bir vaatte bulunuyorlar.
Yaşayalım istiyorlar.
Memleketimizi rengarenk, cıvıl cıvıl bir sofraya dönüştürmek için bir fikirleri var.
Ben bu fikre inanıyorum.
Çünkü hep inandım.
Çünkü dönüp iki oğluma başaramadığımızı anlatacak gücüm yoktur bünyemde.
AKP’den korktuğum için değil.
Meclis aritmetiği yapa yapa sürmenaj olduğumuz politik hesaplar için değil.
Recep Tayyip Erdoğan’a inat olsun diye değil.
Barış için, özgürlük için, çocuklarımız için, geleceğimiz için, bu defa başarabilmek için…
Ben uzatılan bu eli tutacağım dostlar.
Sizler de tutunuz…
Yorum Yap