- 15.02.2015 00:00
Bülent Arınç ilginç bir kişilik. Uzun zamandır Türkiye siyasetinde önemli bir konumda bulunuyor ve çoğu zaman ezber bozan çıkışlarla gündeme geliyor. Siyaset kulislerinde, Bülent Bey’in, başta Gezi olayları olmak üzere pek çok kriz karşısında farklı bir tutum sergilediği, Erdoğan ile bağıra çağıra kavga ettiği fakat “büyük dava”ya zarar vermemek adına kendisine yapılan haksızlıkları sineye çektiği konuşuluyor.
Buna rağmen Erdoğan, Arınç’ı boşa çıkarmaktan, toplum nezdinde saygınlığını azaltmaktan hiç geri durmadı. Muhalif kesimler ise toplumun en çok gerildiği anlarda Arınç gibi, Gül gibi isimlerin yapabileceği müdahalelerden umudu kesmiş oldu.
Bu isimlerin ufak tefek serzenişleri ise “iyi polis- kötü polis” oyunundan öteye bir anlam taşımadı.
Fakat Arınç’ın son demeçleri, sadece “parti içi bir kırılma” olarak okunmaktan fazlasını hakeden bir tespit koyuyor ortaya:
“Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir.”
Bu cümleyi bu köşede ben yazsam iktidar ve onun medyası tarafından “darbe çağrısı yapıyor, insanları sokağa dökmeye çalışıyor, seçilmiş iktidarı hazmedemiyor” gibi suçlamalara maruz kalmam hiçbirimize sürpriz olmazdı.
Gelin Arınç’ın açıklamasına daha detaylı göz atalım:
“Biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50’de bir nefret söylemine dönüşüyor. Biz eskiden sokağa çıkardık taraftarımız bizi çok severdi. Karşıdaki muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum. Kemikleşme, kamplaşma var. Bu bizim yüzde 50 oyumuza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir. Biz yumuşatmalıyız. Siyasette yumuşak dil çok önemlidir. Bağırarak, çağırarak, küçülterek onu güçsüz kılarak bir noktaya getirdiğiniz zaman misal doğru mudur bilmiyorum ama kediyi çok sıkıştırırsanız sonunda yüzünüzü cırmalar…
Davutoğlu çok iyi bir kimlikle çıktı. Yüzü gülen bir insan. Sözü yumuşak olan, tarihten gelip bugünü bilen bir insana ihtiyacımız varmış. Bu insanın siyasette şiddet dilini kullanmaması lazım. Şu anda kullanmıyor. Ben de modaya uyayım da bir gürleyeyim derse kitleler üzerinde bir kutuplaşma beni korkutuyor. İnsanlara hükmeden, dayatan bir siyaset dilini kullanmamak lazım. Hele hele hakaret edici, küçültücü hiçbir davranışın içinde olmamalıyız.”
Kedi benzetmesi şık olmamış, onu geçelim.
Geçelim de Arınç geri kalan bölümlerde çok doğru söylüyor.
Deşifre etmeye gerek yoktur sanırım. Erdoğan’ın nobran dilinden bahsediyor.
Bu dil, şimdi tekrar buraya sıralamaya üşendiğim onlarca hakaret ile toplumun yarısını öfkelendiren, onları hain ilan eden, değerlerini aşağılayan bir üslup ile ve üstelik her gün onlarca televizyon marifetiyle karşımıza çıkmaktadır.
Fakat Arınç’ın ihmal ettiği bir hâl var. Muhalif kesimlerin endişeleri sadece bu üsluptan kaynaklanmıyor.
AKP’nin kendisine kazanım olarak gördüğü tüm hamleler, bağımsız olması gerektiği hâlde iktidar tarafından kuşatılan tüm kurumlar, ele geçirilen veya sindirilen her medya grubu, tarafsızlığına dair ciddi şüpheler taşıdığımız yargı mekanizması başta olmak üzere gelinen noktada ciddi bir “kuşatılmışlık” hissi hâkim olmaya başladı.
Son üç yıl içerisinde polis tarafından öldürülen onlarca insan olduğu hâlde çıkarılmaya çalışılan yeni güvenlik yasasıyla, herkesin dinlendiğinden, izlendiğinden ve fişlendiğinden şüphe ettiği bir dönemde çıkarılan MİT yasasıyla, twit attığı için insanların hapse atılmaya başlandığı bir dönemde çıkarılan basın yasasıyla ortaya çıkan sonuç, Erdoğan’ın iki küfrünün etkilerinden daha ciddi sinyaller veriyor.
Toplumun yarısı bu devletin AKP devleti olduğuna ve kendisini tehdit ettiğine inanıyor.
AKP’nin her zaferini kendi kaybı olarak algılıyor.
Keza Erdoğan’ın sürekli olarak geçirdiği öfke nöbetleriyle diken üstünde tuttuğu kendi tabanı da benzer reflekslere sahip oluyor.
Bu, sürdürülebilir bir ortak yaşam idealinden uzaklaşmamıza yol açıyor.
Buraya kadar olan kısımda Arınç ile hemfikiriz.
Ama söylemeden edemeyeceğim.
Erdoğan’ın bu durumu zaten bildiğini ve kasıtlı olarak böyle davrandığını düşünüyorum.
“Asla kaybetmemeliyiz, asla yargılanmamalıyız. Sonu felaket olur” kaygılarıyla yaşayan bir liderden bahsediyoruz. Çok fazla suça bulaşmış 13 yıllık bir yönetimden bahsediyoruz.
Sevgi ve nefret arasındaki bu dengenin onu koruyacağına inanıyor.
Korur mu dersiniz?
Arınç’ın ima ettiği gibi; Erdoğan tarih bilmiyor…
Twitter:@haykobagdat
Yorum Yap