- 15.01.2015 00:00
Başbakan Davutoğlu’nun Paris’e giderek Charlie Hebdo’ya yapılan korkunç saldırıya tepki yürüyüşüne katılmasını çok önemli buluyorum.
“Herhangi bir Avrupalı Türk sabah işine gittiğinde ona önyargıyla bakacak bir Fransız’a karşı ‘benim başbakanım o yürüyüşteydi’ diyebilmesi için gittim” sözü anlamlı ve gereklidir.
Tebrikler.
Eli silahlı katillerin bir gazete binasına girerek dünyanın gözü önünde özgür düşünceye ateş ettiği vahim bir durum karşısında siyasetçilerin hangi fikre sahip olurlarsa olsunlar dik durması yeni saldırıların önüne geçecektir.
Yani hayat kurtaracaktır.
Yani o yürüyüşe katılan siyasiler böylesi bir olayın tekrarına mani olmak için ellerindeki tüm mekanizmaları kullanacaklardır.
Yapacakları ilk iş bellidir.
Katillerin, eylemi planlayanların, onların bağlantılarının, önlemede ihmali bulunanların, varsa yol verenlerin, varsa katkı sunanların yakasına yapışacaklardır.
Hatırlayalım…
Agos’un önünde Hrant Dink’in kafasına üç el ateş ederek katleden Ogün Samast, alınan ilk ifadesinde:
“Önce gazeteye çıktım. ‘Ankara Üniversitesi öğrencisiyim, Hrant Dink ile görüşmek istiyorum’ dedim. Randevu almam gerektiği söylenerek içeriye sokulmadım. Yasin Hayal’i aradım. Gazeteye tekrar gelip diğer Ermenileri de vurmayı düşündüm. Yasin, ‘gerek yok’ dedi” demişti.
2007 yılında Agos, aynen Charlie Hebdo gibi bir toplu katliama maruz kalmaktan kıl payı kurtulmuştu.
Genel Yayın Yönetmenleri’nin gazetenin kapısının önünde katledilişinin şahidi olan Agos çalışanları aslında Dink ile aynı kaderi paylaşmaktan son anda kurtulmuşlardı.
Ardından Dink’in cenazesi Türkiye’nin en büyük yürüyüşlerinden birine sahne olmuştu.
Peki, “Bu kurşun asıl bize sıkılmıştır” diyen dönemin Başbakanı Erdoğan niçin o yürüyüşteki yerini almadı?
Mehmet Ali Şahin’in kilisedeki cenazeye katığını hatırlıyorum.
Terör bu kadar vahim bir mesele ise toplam yedi kez düzenlenen anma yürüyüşlerinde niye iktidardan kimseyi göremiyoruz.
Tepki çekerler diye mi uzak duruyorlar acaba?
Peki, niye tepki çeksinler ki?
Bu cinayeti “iktidarı düşürme oyununun bir parçası” olarak adlandıranların aynı Paris’teki gibi davranmasını beklememiz gerekmez mi?
Niyesi belli aslında, değil mi?
Çünkü “ilk yapılması gereken”i yapmadılar.
Katillerin, eylemi planlayanların, onların bağlantılarının, önlemede ihmali bulunanların, varsa yol verenlerin, varsa katkı sunanların yakasına yapışmadılar.
“Kesin derin bir örgüttür bu” diye başladıkları demeçlerini “Hrant Dink’in yazılarını çekemeyen çoluk çocuk işidir”e bağladılar.
Bugün de “paralel yapının faili meçhulleri”ne sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Acılarımızı, kayıplarımızı kendi siyasi egemenlik savaşlarının mezesi hâline getirdiler.
Gerçi hakkını yemeyelim. Bir bakanları, içinde Hrant Dink’in, Agos’un ve Ogün Samast’ın adlarının geçtiği bir eylemde öncülük yaptıydı.
Taksim’deki eyleme yanına dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve İstanbul Emniyet MüdürüHüseyin Çapkın’ı alarak gelen dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, kürsüden kalabalığa şöyle sesleniyordu:
“Katiller Hocalı’da 613 insanın kanını içmişlerdir. Bu kan o günden bugüne yerde kalmadığı gibi bundan sonra da kalmayacaktır.”
Doğruydu, Hocalı’da 613 masum insan katledilmişti. Fakat o insanların hatıralarına sahip çıkmak için düşünebilecek en vahim yöntem kullanılmıştı.
Bakanı alkışlayan kitlede kafalarına Ogün Samast’ın Dink’i katlederken taktığı beyaz bereyi geçirmiş gençler şu pankartları taşıyordu:
“Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz”
“Bozkurtlar burada Hrant’lar nerede?”
“Dişe diş, kana kan, intikam intikam”
“İşgalcisiniz, katilsiniz, hepiniz Ermenisiniz”
“Yaşasın Ogün Samast, Kahrolsun Hrant Dink”
Beyaz Bereliler Agos’a doğru yürüyüşe geçtiğinde ise o semtlerde oturan tüm Ermeni vatandaşlar kapılarını kilitleyerek çocuklarını arka odaya gizlemeye çalışıyordu.
İdris Naim, kalabalığa son sözlerini şöyle söyledi:
“Türk milleti yeryüzünde barışın, sevginin ve insani değerlerin sigortasıdır. Türk milleti olarak dünyanın hiçbir yerinde insanlık adına utanılacak bir tarihimiz, bir geçmişimiz yoktur.”
Yani bu iktidarın, içinde Dink’in adı geçen, meydanlarda gördüğümüz ilk ve tek eylemi budur.
Ne dersiniz Sayın Davutoğlu?
Pazartesi günü cinayetin 8. yılı, 19 Ocak…
Herhangi bir Türkiyeli Ermeni’nin sabah işine gittiğinde ona önyargıyla bakacak kişilere ‘benim başbakanım o yürüyüşteydi’ diyebilmesini ister misiniz?
Yoksa kapılarımızı kilitlemeye devam mı edelim?
Çünkü katiller hâlâ etrafımızda geziyor, tedbir almak lazım.
iletisim@haykobagdat.com
Twitter:@haykobagdat
*
Yorum Yap