- 3.01.2015 00:00
Bu köşede ne yazarsam yazayım mutlaka aynı temalı onlarca mail gelir.
Televizyon programlarında ne söylersem söyleyeyim benzer yorumlar düşer bilgisayar ekranıma.
Sosyal medyada ne paylaşırsam paylaşayım şak diye yapıştırıverirler twitleri.
İlk başlarda ciddiye almıyordum. Hatta cevap vermenin gereksizliğine emindim. Ne de olsa bunları yazanlar gayriciddiydi ve amaçları konular hakkında yorumumu merak etmelerinden kaynaklanmıyordu.
Anlamsızca sataşmalardı bunlar.
Fakat geçenlerde duygusuna ve vicdanına güvendiğim bir tanıdığımın da aynı minvalde sorularına muhatap kalınca farkettim ki gerçekten fikrim merak ediliyor.
Şaşkınlığımı anlatamam sizlere. Kimliğimden dolayı bu konularda “zalimden yana” saf tutacağıma neredeyse emin olan insanlar gerçekten varmış.
Neler mi soruluyor?
Birkaç örnek verip altlarına iki satır cevabımı yazayım.
Demek ki gerekliymiş…
“Hayko kardaş, soykırım diyorsun ama Ermenistan’ın Karabağ katliamına iki kelam edemiyorsun.”
–Bir tarafta üniformalı, silahlı askerler, diğer tarafta kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve korkunç bir katliam var.
Lanetle, nefretle kınıyorum masum insanların gördüğü muameleyi. Ve eğer o ülkede yaşıyor olsaydım sorumlularına hesabını sormak, katledilenlerin hatıralarına sahip çıkmak için mücadele ederdim. Aynı kendi ülkemde yaptığım gibi.
“Gezi’de öldürülen çocukların isimleri ağzından düşmüyor da Burak Can veya Yasin Börü için ağzını açmıyorsun.”
–Burak Can’ın katledildiğini öğrendiğim anda MHP Beyoğlu İl Başkanı başta olmak üzere pek çok yetkili ile temas kurdum. Kasımpaşa bana yakın bir semt olduğu için semt sakinleriyle, gece olan bitene şahit insanlarla konuştum. Karanlık, şüpheli ve korkunç bir cinayet. Çok üzgünüm…
Yasin Börü cinayeti ise kelimenin tam anlamıyla bir vahşet. İnsanlığın düşebileceği en barbar hâlleri tekrar hatırladık bu çocuğun katledilmesiyle. Birbirimize olan öfkemizin şiddetinden yeniden korktum.
“Ruhban Okulu’nu söyleyip duruyorsun da Batı Trakya Türklerinin çektiklerini niye gündeme getirmiyorsun ey gafil!”
–Mütekabiliyet dediğiniz, bildiğiniz savaş esirliği mantığıdır. Bir ülkenin kendi vatandaşlarına layık göreceği muameleyi bir başka ülkenin kendi vatandaşlarına göstereceği merhamete veya zulme eşitlemek sefilliktir.
Bu konuda bazen kendimi Batı Trakya Türklerine daha yakın hissediyorum. Aynı şekilde Yunanistan’da yaşasaydım, oradaki Türklerin hakları için Yunan polisinden gaz yemeyi onur vesilesi olarak görürdüm.
“Kobani’deki Kürtlerin derdini anlatıyorsun da oralardaki Türkmenlerin derdini niye söylemiyorsun?”
….
“İsrail bebekleri katlederken susuyorsun hain.”
….
“Almanya’daki Türkler Naziler tarafından yakılırken niye sesin çıkmıyor? Almansın çünkü…”
….
“Uygur Türklerinden bahsetsene ulan.”
….
“Başörtülü kızlarımızın çektiklerini anlatmazsın tabi, ne de olsa ecnebisin.”
….
“KCK’lileri amma savundun. Ya Mirzabeyoğlu?”
….
Varın boşlukları siz doldurun artık.
Öz yurdumda yabancı ülkelerin konsolosluk görevlisi gibi görülmeye mi yanayım, bu önyargılarla başa çıkmak için yorgun düşmüş hâlime mi üzüleyim bilemedim.
Tek bir beklentim var.
Kimliğimiz, kökenimiz, mezhebimiz ne olursa olsun ortak kanaatimiz “zulmeden bizden değildir” düsturu ile şekillensin.
Şimdi bana bu soruları soranlar, 1915 için, Dersim için, Roboski için, Berkin için, Uğur Kaymaz için aynı hassasiyetle cevaplar bulsun isterim.
Farkedeceğiz ki soruları soranlar bizleriz, hepimiziz.
Soruların muhatapları ise zalimler.
Yani bazen bize benzer gibi görünseler de asla bizden olamayanlar…
Twitter:@haykobagdat
Yorum Yap