- 10.09.2014 00:00
Gezi olaylarının tavan yaptığı günlerdi.
AKP ilk kez böylesi bir toplumsal olayla sınanıyordu ve ne yapacağını tam kestiremez hâldeydi.
Erdoğan Afrika gezisine çıkmıştı. Partinin üst düzey yetkililerinden bazıları eyleme katılan kesimler ile diyalog kurmanın yollarını arıyordu.
Başbakan yurda dönmeden önce iki önemli toplantı yapıldı. Bunlardan biri İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile gerçekleştirildi.
Diğeri ise dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile İstanbul’da, Hâkimler Evi’nde organize edildi.
Sadullah Bey ile yapılan toplantıya ben de katıldım.
Başta polis şiddeti olmak üzere meseleyi bu boyuta taşıyan tüm detaylar Bakan’a anlatıldı.
Abdullah Gülve Bülent Arınç aynı dönemlerde diyalog çağrısında bulunan demeçler verdiler.
Parti içinde sağduyu sahibi kesimler Erdoğan’ın dönüşünde sulh ve diyalog ile meselenin çözülmesi için büyük bir çaba sarfediyordu.
Başbakan’ın gezisine katılan bir meslektaşımız uçakta Erdoğan ile konuyu görüşerek dönüşünde Gezi olaylarına katılan kesimler ile bir toplantı yapılması gerektiğini kendisine aktardı.
Başbakan uygun buldu.
O esnada İstanbul’da Vali’nin, MİT’in, Jandarma Komutanı’nın, Emniyet Müdürü’nün katılımıyla bir güvenlik toplantısı gerçekleştirildi.
Eylemcilerle diyalog kurulması, barikatların kaldırılmasının gönüllü olarak sağlanması, eylemin Gezi parkı içine çekilmesi kararlaştırıldı.
Başbakan ile yapılacak toplantıya katılacak isimlerin belirlenmesi için arayışlar da başlamış oldu.
Toplantının yapılacağı haberini ilk Bülent Arınç verdi.
O konuşmasında Çarşı’ya olan sempatisinden de bahsederek kendileriyle ayrıca görüşmek istediğini belirtti.
İlgili arkadaşlar Başbakan ile yapılacak toplantıya Çarşı’nın da katılması gerektiğini düşündüler.
İletişim kurmak için benden yardımcı olmamı istediler.
Daha önce Sadullah Bey’in toplantısına da katılan Emrah Serbes ile konuştum.
Beraberce Beşiktaş’ın yolunu tutup Cem Yakışkan ve arkadaşlarının yanına gittik.
Toplantı talebini kendilerine aktardık.
Cem Abi “Biz bu olayların merkezinde ve temsiliyetinde değiliz ki. Bizler semtimizi ve gençlerin can güvenliğini korumaya çalışıyoruz. Ayrıca eylemlerde bankaların, mağazaların zarar görmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Gençler hakarete uğradıkları için çok öfkeli ve kimse zarar görmesin diye sorumluluk almak gerekiyor. Toplantıya konunun muhatapları katılmalı. Taksim Dayanışma katılmalı. Umarım sağlıklı sonuçlar alınır. Biz de üzerimize ne düşerse yaparız” diyerek nezaketle bu talebi reddetti.
Toplantıdan bir gün önce, AKP kurmaylarının tüm çabalarına ve güvenlik toplantısının kararlarına rağmen Erdoğan müdahale emrini verdi.
Masada eylemlerin bitmesi için müzakere eden bir pozisyona düşmemek için tüm öfkesiyle ve müdahaleyi bizzat yöneterek polisi gençlerin üzerine saldırttı.
O müdahalede bir gencin gözüne plastik mermi isabet etti ve gözünü kaybetti.
Başbakan ile yapılacak toplantıya ben bu sebeple katılmadım.
Sonrası malum.
Göstermelik davetler, Hülya Avşarlar, Necati Şaşmazlar falan filan.
Ardından AKP içinden sükûnet çağrısı yapan herkese hain muamelesi yapıldı ve susturuldular.
Başbakan gençlerden resmen intikam almak istedi.
Zaten “emri ben verdim” diyerek gururla bunu ilan etti.
Şimdi başta Cem Abi olmak üzere Çarşı gönüllüleri için darbeye teşebbüsten müebbet hapis isteniyor.
Erdoğan hâlâ emri kendisi veriyor.
Aklı başında kimsenin bir taraftar topluluğuna “darbe teşebbüsü” suçlamasını yapamayacağını biliyoruz elbet.
Fakat anlaşılan o ki Erdoğan’ın öfkesi geçmemiş ve intikam almaya devam etmek istiyor.
Gençlerin hayatını korumaya çalışanlara müebbet hapis istenen, o gençlerin öldürülmesine, sakat kalmalarına yol açanların insafına bırakıldığımız, adaletin siyasete tutsak edildiği hâllerdeyiz.
Zamanı geldi, anlatmış olayım...
iletisim@haykobagdat.com
Twitter:@haykobagdat
Yorum Yap