- 10.09.2013 00:00
Denizlerin en güzel canlılarıdır onlar.
Şans getirirler.
Çocuklarımızın dokunmasını isteriz, vapurların arkasında gözüktüklerinde toplaşır, elimizle işaret eder “bak bak gördün mü?” diye tanımadığımız insanlara gösteririz.
Masumdurlar.
Aralarında garip bir iletişimleri vardır.
Bir ses çıkarırlar.
Denizlerdeki milyonlarca canlının duyamayacağı bir ses.
Tehlikeyi haber ederler.
Kilometrelerce uzaktan o sesi duyar diğer yunuslar.
Toplaşırlar, yetişmeye çalışırlar.
Artık çok geç olmuş ise ağlarlar.
Ağlama seslerini kilometrelerce öteden başka yunuslar duyar.
Onlar da gelirler.
Ağlarlar.
Siz hiç insanın bu sesi çıkardığını duydunuz mu?
Yaşadığımız bütün kakofonide, bağırışlarda, küfrün kâfirin arasındayken hem de, duyabildiniz mi?
1915’te koca bir halk yollara sürülmüşken, kucağında çocuklarıyla yarı çıplak kadınların, bebeklerin sesini duydunuz mu?
Biliyorum çok patırtı var 100 yıldır.
Ama hiç mi duymadınız?
6-7 Eylül’de yağmacı güruh kapısını tekmelerken yatağının altına saklanmış yaşlı insanlar bağırdılar.
Gazete satıcısı çocuklar “Manşet, Atamızın evini bombaladılar” diye seslenirken cılız mı kaldı ihtiyarın sesi?
Roboski’de çocuğu devlet mühimmatı ile parçalanmış adam kendisine uzatılmış mikrofona “Bu yapılan benim oğluma hakarettir” dedi.
Kürtçe söyledi.
Duydunuz mu?
Hrant’ı, Sevag’ı, Ali İsmail’i, Ceylan’ı hep beraber duyuyoruz, mümkünatı yok başka türlü olmaz.
Sonra biri geliyor Karabağ’ı duydun mu diye fısıldıyor kulağıma.
Binlerce asker, polis şehidi duydun mu diyor?
Şaşırıyorum bu soruya.
Duydum elbet, niye soruyor diyorum içimden.
Sonra deli gibi sinirleniyorum.
Bana bir acıyı tarif etmek için değil, öbür acıların kafamdaki seslerini susturmak için soruyor.
Sesler sesleri bastırsın istiyor.
Sesler çoğalıyor oysa benim kafamda, birleşiyor.
İnsanoğlu acı karşısında sadece tek bir ses çıkarabiliyor.
Duyuyorum.
Bazen başka hiçbir şey duyamaz oluyorum.
Kadınların okul girişlerinde başlarındaki örtüyü çekiyorlar o dönem, bir ses çıkıyor.
Duyma diyorlar.
Duyma, duyarsan onlar güçlenir.
Sonra kavgada mevzi kaybederiz.
Gezi’de gençleri öldürüyorlar, gözlerini çıkarıyorlar.
Demiştik, sen duydun diye oldu bütün bunlar deniyor.
Sonra o başörtülü kadınlar kızmaya başlıyor.
Duyma sokakta vurulan çocukları diyorlar.
Duyma, duyarsan yine çekiştirirler yakamızı paçamızı.
ODTÜ’de standın başındaki kadın ürkekçe uzaklaşırken biran geriye dönüyor “Lütfen,” diyor, “yapmayın”.
Şık değil bu, içine sinmiyor, duyuyorsun.
Ertesi gün polis onlarca çocuğa saldırıyor kampüste.
Bağırıyor gençler.
Canları acıyor ve acıyı saklamak için öfkedenmiş gibi yaparak bağırıyorlar üstelik.
Duyuyorsun ama dün o “lütfen”i duyduğun için sen sus diyorlar.
Aynı anda duymamalısın ikisini de.
Yaptığın siyaset değil diyorlar.
Ben siyaset bilmiyorum.
Toma’nın altına ölmek için değil yaşamak için yattı o adam, gördüm yüzünü.
Herkes dursun diye bağırıyorsun, dünya dursun istiyorsun o an.
Toma’nın motoru çalışıyor, sesini duyuyorsun hem motorun, hem adamın.
Polisin ses minibüsüydü o sesi çoğaltan, olmaz diyorlar.
Sen solculuk bilmiyorsun diyorlar.
Ben solculuk bilmiyorum.
Duyuyorum, kafamın içinde hep sesler var.
İçimde tutmak istemiyorum, dillendiriyorum.
Ben başka türlüsünü bilmiyorum.
En acıyan yerlerimizden tanışıyoruz biz bu topraklarda.
O acının bir sesi var.
Siz hiç insanın bu sesi çıkardığını duydunuz mu?
haykobagdat@yahoo.com
Yorum Yap