- 1.02.2016 00:00
Bir gece bir türkü söylemiştin bana, İsmail’e ağıt. ”Ah anneciğim, vah anneciğim…” Genç arkadaşlar dün gece Sıla Bar’da o türküyü söylediler. Unutmak istediklerimle arama ördüğüm duvar, bir kere daha yer ile yeksan oldu. Seni en çok bu gece aradım. Dinlediğim her türküde yüzünün alacağı şekli, narin bedeninin edasını çizdim muhayyileme. Paylaşmak istediğim o kadar çok şey vardı, anlatamam.
Gülüşün, hınzır dil çıkarışın, benim için dans edişin, velhasıl beni baştan çıkartan, çıldırtan bütün takım taklavatınla işgal ettin benliğimi. Ben ise sapa yalnız ve savunmasızdım.
Bu yükü nasıl taşıyacağım! “efkârlıyım, efkârlıyım / elini ver nerde elin”
25 temmuz 99 Cumartesi 03.00
Seninle bir şiirin…
Hayır, ben yalnız olarak bir şiirin bulvarında / yollarında yürüyorum. Yanımda olsaydın, el ele tutuşur birlikte yürürdük. Telaşlı minik adımlarına, sağ ayağının badi parmağına ayak uydururdum.
““bir doyurgan yalnızlık geliyor aklıma yerimde duramıyorum
dağbaşı yalnızlığı değil su kenarı yalnızlığı değil bir şehir yalnızlığı, boşluğu, ancak istekle takılan gerdanlıklar gibi boyunda göğüste pırıl pırıl, bizi yiyen geliş gidişlere sokak gecelerine kötü aşklara karşı kuşanılmış bir yalnızlık, yeniden doğurganlığımızı hazırlayan hatırlatan kırgın belki ama gitgide bizi hem kendimize hem insanlara iteleyen bir yalnızlık”(Turgut Uyar)
Seninle bir haykırışı… Hayır,ben yalnız olarak seni yanımda düşleyip bir haykırışı,çığlığı çoğaltıyorum. “Sevmek ve söylemek / Ardından iyilik gelir ister istemez / Bir orman buduyoruz uyanın farkına varın / bir kasırgaya karşı duruyoruz / Bitkice değil şüphesiz ama tam insanca / Korkmayın,dalgalardan yılmayın / çekin kürekleri” (T.Uyar)
Benim evdeyiz. Geniş koltuğun kenarına ilişmişsin.Saçlarını elllerinle yana çekip kuğu boynunu uzatıyorsun bana.İncitmekten korkarak kokluyorum.Kokun anlatılmaz bir bela.Öpüyorum boynunu,damarlarından akan kanı hissediyor dudaklarım, etinin ısınışını
25 temmuz 99 Cumartesi 14.00
“Boynumdan birden ağzınla yayılıp yaşamamı tazeleyen bu ateş, senin kraliçe karanlığına sızıyorum bu ateşle ne iyi! Hemen etli yapraklarıyla medar bitkilerinin büyük terlemesi geliyor aklıma,ateş ateş bir balık ellerimden usulca,serin kayıyor dip sularına, ıslanıyorum, ıslanıyorum, eskiden kendini unutturan bir duygu yavaş yavaş sarmaşıklar gibi dolanıyor, sarıyor her yerimi, tanıyorum, seviniyorum, rahatsız oluyorum,ıslanıyorum, ıslanıyorum , ama ne güzel, ne rahat ne büyük ıslanıyorum, kadınca ıslanıyorum göğe doğru bir koşuda.”
Islaklığın baş döndüren uçurumun senin. Her defasında beni sarıyor, içine alıyor, yutuyor, yok ediyor. Her defasında ben azgın bir iştahla ıslaklığını arıyorum, doymuyorum.
“Sevmek bir bütün nereden baksan / Ne ayıp ne günah ne uygunsuz / Kolların da ağzın da yüreğe katılması / Tersi tam tersi yalan / tersi yapma“ Turgut Uyar
Şiire sarılıp tesbih böceği gibi büzülüyorum,içime kapanıyorum.
“Yıldızım benim,kaybolmuş gecelerimi sizin usta elleriniz / buluyor / Kırlardan büyüyen çimenlerden çocuklardan bir gülden ayrı / düşünemiyorum sizi /Dünyada bir sizin baktığınız taylar büyüyor bir sizin / uyuduğunuzda sabah oluyor”(Turgut Uyar)
26 temmuz Pazar Akçay / İstanbul
İstanbul’a dönüyorum.
İstanbul’a dönüyorduk.
Yanımda gençten biri oturuyor.
Yanımda sen oturuyordun.
Yanımdaki uyuyor ,uyurken beni rahatsız etmemeye dikkat ediyor.
Yanımda sen uyuyordun, başını omzuma koymuştun, ellerin çıplak koluma sokulmuştu.Saçların yüzüme değiyordu.Otobüs yolcu almak için durduğunda, yahut mola verdiğinde inip sigara içiyorum:
İnip sigara içerdik. Bana ‘Cuma’yı anlatırdın.Mağarayı, gölü: Tuvaletlerin kapısında gelmeyiverecekmişsin korkusuyla seni beklerdik.Otobüsün koltuğunda bacaklarımız birbirine değerdi.Sıcaklıklarımızla kalabalıklaşır,zenginleşirdik.
Yoksul ve yalnızım.
Nefeslerimiz birbirine değende, nefeslerimiz, içimizde ılık sular yol alırdı.
koltukta oturuyorum,nefesim kendime.
topçular –eskihisar vapurunda sarı saçların rüzgarda uçuşurdu. Vapur, Lacivert deniz,rüzgar da var da, saçların uzaklarda.
İstanbul’a dönüyorum.Sağ omzum sızlıyor, içim üşüyor.Servis minibüsünün camından trafik levhaları geçiyor. Birinin üzerinde senin oturduğun semtin adı yazılı.Semtin yerinde duruyor, oturduğun ev de.
Kendi evimdeyim. Birlikte yediğimiz son yemeğim yıkanmış / yıkanmamış bulaşıkları mutfakta duruyor.Oturduğun iskemle.Memelerini öptürmek istememiştin.
Çıplak ayağını dayadığın bacağım sıcacık.
Yorum Yap