- 1.02.2016 00:00
Çok uzak bir yerden,
duyanın şaştığı mesafeleri
sırtımda bacaklarımın bağını sarsan yükle aşmışım gibi,
çamurlara bata çıka, dizlerim yara bere içindeymiş gibi
hedef silinip gitmiş, menzil anlamını yitirmiş gibi
yorgunum.
kabahat ne?
doğru ne?
yanlış ne?
eksik olan ne?
kim suçlu ?
sorgulasan ne çıkar, sorgulamasan ne çıkar!
Saçların dökülüyor, farkındasın
ama dazlaklıkla,saçlılık arasındaki sınırın kafandaki hangi saç teli koptuğunda aşılacağı gerçeğini görmek istemiyorsun.
“kendin” sanki senden uzaklaşıyor, her geçen gün bulanıklaşıyor, yabancılaşıyor gibi
halbuki sen zaten böyleydin, şimdiki kadardın
vehimlerin hakikat karşısındaki -sahi hakikat neydi- mağlubiyeti mi desek?
Yorgunluk ve aslına rücuyu, neden yenmek yenilmek gibi basit bir iktidar yarışına hapsediyorsun?
Hadi geç bunları anam babam, ‘derin’ tahlilleri bırak.
Yarın yok.
Şimdi, bu gün değil, biliyorsun senin için epeydir, uzun bir zamandır yarın yok.
Oyunda ebe sensin; duvara yüzünü dönmüş, kolların başına dolalı gözlerini yummuşsun. Bağır! “Arkam önüm sağım solum sobe!”
Kimse yok ki!
Gantar Ekrem, Boyacıların Şerif, Süha, Şeytan Yılmaz, Çolak Yavuz kimse, hiç kimse yok!
Salak, aptal, geri zekâlı, hıyar! Neden anlamakta direniyorsun?
Daha sayayım mı seni terk edenleri, sonrakileri, saklanıp ta kaybolanları,kaybedilenleri.
Akın, Talip, Erdal, Deniz, Mahir…
Ne çok pusuyla, kurşunla,işkenceyle, mahpusla, kanserle,prostatla falan.
Yorgunum,
hem nasıl yorgunum!
Her yanlarım dayak yemiş gibi ağrıyor
Kafam kazan gibi
yarın günlerden neydi
Pazar
“Bu gün pazar/ bu gün beni ilk defa güneşe çıkardılar/ Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün / Bu kadar benden uzak/ Bu kadar mavi / Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,/ Kımıldamadan durdum./Sonra saygıyla toprağa oturdum,/ Dayadım sırtımı duvara,/ Bu anda ne düşmek dalgalara/Bu anda ne kavga/ ne hürriyet/ ne karım/ Toprak,güneş ve ben/ Bahtiyarım.”
Mutlu değil, bahtiyarım.
Yarın günlerden pazar değil, pazartesi bile değil.
Kim bilir, belki Salı, yahut Çarşamba, Perşembe gibi bir şey.
Neden acaba, yorgunum gibi bir şey.
Alkolden de olabilir, şişmanlıktan da, sonra belki de yaşlılıktan
Bencillikten, kendini beğenmişlikten, huysuzluktan
bir bok biliyorum, kuruntusundan yorgunum muhtemelen.
Çoğalsak, durmadan çoğalsak, çok kalabalık olsak,
nasıl yani?
kimse kimseye, benzemese, yorulmaz mıydım diyorsun.
yarın günlerden ne, diye sormaz,
alkollere en çok da güzelim rakılara kaçmaz mıydım mı diyorsun.
hadi ordan
her zaman bir bahane bulur yorgunlar.
her zaman derin ve gösterişli bir takdim, vitrinleme, bir yalan
kaçış
“kaçma kavga et” diye suratına bağırdıklarında, yarabbi şükür diyorsun ya
hey gidi ne günlere kaldık, eskiden biz kavgaya… diyorsun ya…
korkak bir yorgun belki
belki hinoğlu hin bir yorgun
Öteki öfkeden kudursun diye, bir yorgun belki
“burjuvazi kavgaya davet etti bizi
davetleri kabulümüzdür”
Aşk derdin ya, adına aşk derlerdi
Çok çeşit karmakarışık aşklı kadınların
memeleri
koltukaltları
kalçaları
en çok da ama her zaman, yeminle en çok da
apış araları
tüylü tüysüz
kuru, nemli, sırılsıklam ıslak dişilikleri
bu şehvet, bir kişiliktir üstadım, ikinciye maalesef yer yok
bir başkasına yani
“güzel dediğin hepimizin 0lmalı /yağmur misali”
yorgunluk mu yalnızlıktır, yalnızlık mı yorgunluk
eskiden, çok eskiden yorgunluklarımız olurdu, yoldaşlarımız
ne çok yoldaşlarımız omuzlarına omzumuzu yaslayıp
yalnızlığa meydan okuduğumuz,ağladığımız.
sahi olur muydu
ağustos 2008 Emecik
Yorum Yap