- 2.01.2015 00:00
Seksen faşist darbesi öncesi. TKP’nin Töb-Der’deki legal örgütlenmesi Birlik Dayanışma olarak, rakip sosyalist mezheplerle çatışma sonucu, biz ayrı baş çektik.Talip Öztürk Genel Başkan,Ankara’da ayrı ofisimiz var.
Büyük Ekim İhtilalinin yıldönümünde, Töb-Der “Merkez” yöneticileri olarak, Sovyetler Birliği Büyükelçiliğinden iki kokteyl daveti aldık. Genel Başkan,Genel Sekreter.İki davetiyede de “eşinizle birlikte” yazıyordu.Talip ve Selami Kıymaç eşlerimiz burada yok,ne yapacağız diye derin düşüncelere daldılar.Meseleyi ben çözdüm.”Meraklanmayın arkadaşlar,size eşleriniz yerine Rüştü Apaydın ile ben eşlik ederiz.Büyük Elçilik kapıda sinema bileti gibi, davetiyelerimizi kontrol edecek değil ya” dedim,kabullendiler.
Ertesi gün akşamüstü hepsi takım elbiseli olarak ofise geldi.Talip zaten Genel Başkan olaraktan hep takım elbiseli ve kravatlıydı.Selami evliliğinde sahip olduğu laci takımı giymişti.Ama şimdi pantolon çok bol geldiği için kayış bulamamış beline iple bağlamıştı.Onun için kokteylde kruvaze ceketinin düğmelerinin açılmaması gerekiyordu.
Taksi tuttuk,Çankaya semtindeki büyük elçiliğe gittik.Büyükelçi kapıda yanında bir görevliyle herkesi tokalaşarak karşılıyordu.Biz de karşılandık.’Eş’ meselesi çıkmadı.
Geniş bir salon. Kalabalık.Masalar var.Masalarda Kiril alfabeli etiketleri olduğu için markalarını okuyamadığımız votka şişeleri.Orak çekiçli kadehler. İçkiyi masaların arkasındaki mevzun sarışın yavrular sunuyor.Hepsi mütebessim.Aralarda da ellerinde kanepe tepsileriyle garsonlar dolaşıyor.Ben ekibin en ukalasıyım.Çünkü daha önce Moskova’da altı ay parti okuluna gittim.Sakin bir votka masasına demirledik.Kız gülümseyerek kadehlerimizi doldurdu.Kanepeci garson bize yanaştı.Rüştü:”Hasan sen bilirsin,bunların havyarları meşhur.Hangisi havyar?” diye sordu.Kendim havyarlı kanepe aldım,Rüştü’ye zeytin ezmeli kanepeyi gösterdim.Çok beğendi,”havyar çok lezzetli!” dedi.
Biz aramızda sohbet ederken masamıza, tanıdığımız Chp’nin “sol” milletvekillerinden biri geldi. ”Bir de sovyetiksiniz, ama Rus votkasından anlamıyorsunuz ” dedi alaycı bir ses tonuyla ve sırıtarak.Hepimiz bozulduk.İlerideki masayı gösterdi.”Bakın,o masa sürekli kalabalık. Neden? Çünkü orda Staliçnaya servisi var.Hadi oraya gidelim.Cehaletimizin mahcubiyetini sırtlayarak o masaya gittik.Staliçnaya manalı ve meşhur Başkent votkasıydı.
Selami içkiye hiç alışık değil. Ama Sovyetlere ayıp olmasın diye votka kadehini eline alıyor.Eli kadehle beraber tavarişin diz kapağı hizasından ağzına doğru yavaş yavaş ilerliyor.Bu seyahatin sonucunu bilen surat yavaş yavaş ekşimeye başlıyor.Hedefte gözler kapanıyor.Veee votka mideye!Allahtan kusmuyor.
Ben de yoldaşlarla beraber mis gibiyim.”Bu orak-çekiçli kadehler var ya,onları büyük elçilik herkes bir tane alsın götürsün istiyo, hatıra olarak” diyorum.”Tamam o zaman” diyor Rüştü.Boş küçük shot kadehlerini ceket ceplerine doldurmaya başlıyor.
Kokteyl saat 19.00-21.00 arasındaydı. Saat tam dokuzda büyükelçi Sovyet disiplinine uygun olarak salon kapısına dikiliyor. Bize kibarca gidin, diyor.
Salon boşalmaya başladı, biz de veda kuyruğuna girdik. Rüştü İngilizce öğretmeni,Büyükelçiye bizim adımıza o teşekkür edecek.Sıra Rüştü’ye geliyor.Adamın elini kurban pazarlığı yapan bir mütedeyyin gibi sallıyor,bırakmıyor.İngilizce, bizim anlamadığımız bir şeyler söylüyor.İyi de elini her salladığında cebine koyduğu kadehler şangırdıyor.”Hadi Rüştü,uzatma!” diyorum.Çıkıyoruz.Herkes evine,ben gecelediğim ofise.
Ertesi gün arkadaşlar ,akşamdan kalma oldukları için öğleye doğru geliyorlar.Ben onları beklerken bir hınzırlık kuruyorum kafamda.Oyun başlıyor.Suratım asık.
”Hayrola” diyor Rüştü,”Bir şeye canın mı sıkıldı.”
“Evet, durum ciddi” diyorum.”Az önce elçilikten bir görevli geldi .” Sayın büyükelçimiz sizlere şunu iletmemi istedi. Belki siz bilmiyorsunuz ama,dünyanın bütün başkentlerinde bizim büyükelçiliklerimizde yapılan kokteyller kameraya alınır ve Moskova’ya gönderilir.Ankara’daki kayıtları izleyen büyükelçimiz,bir yoldaşın ceplerini votka kadehleriyle doldurduğunu gördü.Görüntüleri Moskova’ya göndermeden önce sizlerle görüşmek istedi” dedi.Rüştü patladı: ”Ulan Hasan,senin yüzünden partiye, SBKP’ye rezil olduk” diye bağırıyordu.”Sakin ol,ben sana ceplerini kadehle doldur mu dedim! Gidip görüşmemiz gerekiyor.Durum ciddi.” Herkes sus pus.Taksi tuttuk Çankaya’ya gidiyoruz.Takside çıt yok.”Siz gelmeyin,ben görüşeyim,parti sekreteriyim,derim Büyükelçiye.”Tamam,çok iyi olur!” dedi Selami.” Siz ilerideki kaldırım kahvelerinden birine gidin. Ama meseleyi çözersem bir iki kadeh tekila içerim sizden” dedim.Talip sevinçle “meseleyi çöz de istediğin kadar iç” dedi.
Büyükelçiliğin sokağının başına taksiden indim. Oralarda on onbeş dakka oyalandım.Sonra yavaş yavaş kaldırım kahvelerine doğru yürüdüm.Bizimkiler beni gördü,hepsinin yüzünde aynı merak,aynı soru işareti vardı:”N’oldu,söyleee!” Sırıttım,ellerimle “tamam,hallettim” işareti yaptım.Hepimiz sevinçliydik.Ben iki kadeh tekila içtim.O arada tekila nasıl içilir mevzuunda ukalalık yaptım.Herkes dinledi.Taksiyle mutlu/mesut “merkez” ofisimize döndük.
Yorum Yap