- 23.05.2015 00:00
Bir de bakıyorsun; hayatına anlam verdiğini sandığın her şey yer çekiminden kurtulmuş nesneler gibi boşlukta. Çalışmak, yemek, içmek okumak, tartışmak, otuzbir çekmek, sinemaya, tiyatroya gitmek, seyahate çıkmak, bir kadın düşlemek, sevişmek, parti, örgüt, ideoloji.
Sabahlar, öğleler, ikindiler, akşamlar, gece yarıları, en çok da gece yarıları.
Karmakarışık değil. Karmaşıklık kabul edilmiş bir düzenliliğe uyumsuzluğu anlatıyor; bir durumun başka bir duruma göre tarifini veriyor. Ad koymak, ille de bir tarif gerekmez. Saçmalık, boşluk, belki neye olduğunu bilmediğin bir doyumsuzluk gibi bir şey. Belki hiçbir şeye, hiçbir yere, hiçbir hedefe, hiçbir manaya ait olmama hali.
Herkes aynı boku yiyor: Yaşamakta olduğun hayattan tırtıkladığın küçük küçük şeylere mana yükleme hali. Kendini kandırma teşebbüsünün her defasında bozguna uğraması. Her defasında daha büyük, daha çetin, daha dayanılmaz bir manasızlığın içine yuvarlanman. Kendi varoluşunu bir türlü adlandıramadığın, nasıl halledeceğini bilmediğin bir fazlalık, bir yük olarak hissetmen.
Marks’ın hayalini kurduğu “İnsanlığın Miladı”nın çok uzak olduğunu bile bile,
barındıkları için,
giyindikleri için,
eşşek gibi çalıştıkları için,
seviştikleri için,
tıkındıkları için sevinenler, sırıtanlar, mutlu mesut olanlarla birlikte,
şöyle ya da böyle onlara benzeyerek yaşamak.
-Hayat da zaten böyle bir şey!
Aptallık etme. Sen de bunlara tutun diye, seni gece gündüz bütün araçlarıyla iyilik bombardımanına tutanları dinlemek mi hayat!
Aynaya baktığında tiksindiğin bir karafatmanın gözlerini sana diktiğini görüyorsun. Bütün bunların içinde sen ters çevrilmiş bir karafatma, yahut hamam böceği olarak gövdeni alkole, yaratamadığın kitaplara, olmayan düş kadınlarının apış aralarına sürüyorsun. Ve her defasında kader (!) seni başa, nesnelerin yerçekiminden kurtulduğu yere savuruyor.
-Hey arkadaş!
Sesim hiçbir yere çarpmadığı halde nasıl yankılanıp bana dönüyor?
Sevindiğinde, üzüldüğünde, öfkelendiğinde falan bütün bu duygu halleri gövdenin ve dahi ruhunun hayatın karşısında “taraf” olduğunu anlatıyor.
Ya senin gövden, ya senin ruhun, artık ben taraf değilim diyorsa, mat, renksiz,öncesiz ve sonrasız bir Araf’ta lök gibi çöküp kalmışsan,
piyasadan,işporta tezgahından çalınmış,ödünç,borç yahut satın alınmış teselliler mi seni ayağa kaldıracak,salak!
Yorum Yap