Humba Dedemin hatıralarından

  • 27.03.2015 00:00

  Esirdik, mütareke olmuş.İngilizler Arabistan’dan büyük bir gemiye bindirdiler bizi.Günlerce yol aldık,kaç gün denizdeydik şimdi hatırlamıyorum.İstanbul’da indirdiler,elimizde terhis kağıdımız.Memleketten Tavşanlı’dan yani ayrılalı  oniki sene olmuştu.Dile kolay.Ayakkabıyı askerde giydim ben.Fakirlik.Hamaldım kasabada.Yaz kış takırdak (takunya) kullanırdım.Fadik (Fatma)anam dul.Babam ölünce sevincimizden helva bastık.Çok kötü biriydi.Her gün bir bahane bulup anamı döverdi.Beni de tabii.Mesela ,bir çuval un alırdı eve,anam ekmek  yapardı.Akşam unu çok harcamışsın diye tekmelerdi anacığımı.

Ne diyordum. Ha, tevellüdüm 1304.(1886 miladi) Önce   Ayşekadın kışlasında emir eriydim,Bulgaristan’da.Dört yıl sonra Terhis oldum.Tirenle  Tavşanlı’ya geliyordum.Kütahya’da çevirdi zaptiyeler.Yeniden askere gideceksin,bu defa bedelli dediler.Zengin puştun biri askerlik yapmak istemiyor,para veriyor devlete.Sen fakirsin,kimin kimsen yok,alavere dalavere Kürt Memet nöbete misali.Bu defa Arabistan,Afrika filan da diyorlar da,oğlum benim okuma yazmam mı var! Ha Arabistan ha afrika, ikisi de gurbet,ne farkeder.Oralar çok kötüydü.Askerdik ,ama doğru dürüst karavana çıkmıyordu.Çok aç yattığım günleri bilirim.

Bir gün çölde bizim bölüğü bir yere yolladılar. Akşama doğru yolumuzu kaybettik. Bir kuru tayın bile yok torbamızda. Ben- bacaklarımda takat tükendi-yürüyemiyorum. Arkadaşlar,onlar da dermansız, sürüklüyorlar beni.Bir üzüm bağına ulaştık.Herkes  saldırdı üzümlere,ben yerden kalkamıyorum.Arkadaşlar kucakla üzüm getirdi.Bi yedim,bi yedim,kudururcasına yedim.Yedikçe gözüm açıldı,dizlerime derman geldi.Sonra gene meçhule doğru yürüdük.

Sabaha karşı İngiliz askeri kuşattı bizi. Hiç direnmedik, hemen elleri kaldırıp teslim olduk. Allah onlardan razı olsun, ilk defa orda gördüm konserve  et,çatal verdiler bize,su verdiler,ekmek verdiler,iştahla yedik,aha bu çatal,hep saklarım  ingilizin çatalıdır.Ben Müslüman araptan görmediğim insanlığı, İngiliz gavurundan gördüm.Allah onlardan gani gani razı olsun,mekanları cennet olsun.

Ne diyordum? Ha bizi İstanbul’a indirdiler. Sirkeci’ye gittim.Bütün merakım Fadik anam sağ mı? Öldüyse burada, İstanbul’da kalcem. Memlekette,Davşanlı’da bir bokum yok.Sirkecide kaldığım hanın önünde,ertesi sabah  Boyacılar’ın Ömer efendiye rastladım.Kasabanın  zenginlerindendi.Beni görünce şaşırdı.Nerden çıktın len İbram,biz seni öldü biliyorduk,dedi.Sarılıp elini öptüm;Allaha şükür Ömer ağa,hayattayım,esirliğim bitti,anam,Fadik anam sağ mı?” “He oğlum” dedi Ömer Ağa, ” daha dün bizde buldey(buğday) ayıklıyordu” Ne kadar ferahladım, ne kadar sevindim,anlatamam,anama gidecektim:

 Eskişehir’e kadar tirenle gittim. Ordan öteye gitmem için Kuvayi Milliye komutanından izin kağıdı almam gerekiyordu. Eskişehir’de hükümet binası. Ben devletten korkarım. Sırtım ürpererek merdivenleri çıktım.Komutanın odası önünde nöbetçi sandalyede uyukluyor.Yavaşça kapıyı tıklattım,içerden sert bir ses “gir!!!” dedi. Serpuşum elimde titreyerek odaya girdim.Masada komutan.Bir fişeklik böyle sağ omzundan beline,bir fişeklik soldan  aşağıya beline,bir fişeklik belinde,bir rövalvör kuşağının sağında,diğeri sağında,bir rövalvör masasında önünde.

Kafasını kaldırdı. “Ne var asker?”,dedi mülayim bir sesle. “Sıhhatin komutanım; esaretten terhis oldum,Davşanlı’da dul anama gideceğim.”Masaya terhis kağıdımı  bıraktım.Aldı,baktı,kağıdı mühürledi bana uzattı,”selametle!” dedi.”Allah razı olsun komutanım”,dedim.Odadan çıktım,rahatlamıştım.Kapıdaki, ben içeri girerken uyuyan  asker,beni görünce şak diye bayıldı,yere düştü.Arkadaşları yüzüne su çarparak ayılttılar,”Komutanım Ethem Nejat(1),benim kapıda uyuduğumu görürse öldürür beni” dedi.

Ertesi sabah, esarette biriktirdiğim altınlarla bir beygir(at) satın aldım. Yol ne kadar sürdü,şimdi hatırlamıyorum.Ama şafak sökerken Davşanlı’ya(Tavşanlı’ya) girdim.Eve geldim,avluya girdim.Anam çıkrık çeviriyordu: “gıııırgırgır,Gıııırgırgır!”.Sahanlığa(Varenda) çıktım,ekmek sepetine baktım.Yarım ekmek vardı,şükür yarabbi dedim.Ve bağırdım “Anaa! Ben geldim!”Anam koştu boynuma sarıldı, yarım saat anamı boynumdan alamadı komşular!”

Humba dedem bunu bana sağlıklıyken de, bunadığında da pek çok kere anlattı.Her defasında ağladı.

HUMBA’NIN EVLİLİĞİ, ZALHE NİNEM

Fukaraydım, çocuklukta doğru dürüst yıkanamadığım için kel olmuştum. Kısa boylu biriydim, yakışıklı sayılmazdım yani.Ama evlenmek istiyordum.Anam,oğlum sana kızoğlan kız vermezler.Dul birini bulalım dedi.O gece düşümde aksakallı birisi,kasabada bir çıkmaz sokağı işaret ediyordu.Öğrendim,şansa bak, orada kocası 1912 Balkan savaşında ölmüş, bir çocuklu,  dul bir karı oturuyordu.Kocaman evi,dükkanı,tarlaları vardı.Körün istediği bir göz,Allahın verdiği iki göz demişler.İnşallah karı bana he, der.

Evlenip içgüveysi oldum. Adam karısıyla kavga edince, karısı babasının evine gider.Biz kavga edince ,ben gidip handa yatıyordum.

HUMBA DEDEM HAKKINDA

Humba aşık oyununda tarafların kullandığı, genellikle taş -bulabilirsen metal- bir parça. Humba  Dedem,ben onu tanıdığımda,daha doğrusu onun farkına vardığımda üç-dört yaşımda olmalıyım (1949-1950).Beni çok seviyordu,çünkü ben onun tek ERKEK torunuydum.Zehra teyzemden Perihan ablam;Fatma teyzemden Kamuran ve Nevin;Annemden Nurten,hepsi kız.Ve ben tek erkek torun Hasan.Beni hem Humba dedem,hem Zalhe (Zeliha) ninem hep şımartıyordu.Ninem bize sık sık akşam oturmasına gelir.Belinde kuşağı,ordan avcuna bir kuru incir alır,kolunu bana uzatır ”Hasan,mah (al) der.Ben alır Nurten’e göstere göstere yerdim.

HUMBA’NIN AFYON SAKIZI VE DEMLİ ÇAY

Zalhe (Zaliha) ninemin evini balkan savaşında ölen kocası yapmış.Çok özel bir mimari.Elimizde hiçbir belge yok ama,dedemiz ya bir Ermeninin çırağıydı, yahut bir ermeniydi.İki katlı kocaman ahşap ev, temelinde depreme karşı kızaklara oturtulmuştu.Ayrıca bodrumunda sel felaketine karşı,tahliye kanalları vardı.Ailem,bu mimari,estetik  değerin  kültürel olarak farkında olmadığı için,evi sattı,mirasını paylaştı.

Humba artık, kasabada meşhur bir leblebiciydi. ”İmren leblebi, İbrahim Humba” yazıyordu dükkânın levhasında. Okur yazar değildi ama, kendisi  için bir yazı dili oluşturmuştu.Ben okuldan çıkıp dükkana gittiğimde kendi “notlarını” tercüme eder,veresiye defterini bana yazdırırdı.”Kamburun Amet(Ahmet),Topal İsmel (İsmail),Cezayirli Mısva (Mustafa),Macar İbram (İbrahim)gibi,hep lalaplarıyla (lakaplarıyla)

Tavşanlı’da devlet denetiminde haşhaş üretilirdi. Sen müracaat ederdin, haşhaş ekeceğim diye. Eksper rapor verirdi devlete. Bunun şu kadar dönüm arazisi var,buradan şu kadar haşhaş elde edilir diye.Tarım bakanlığının haşhaş alım fiyatları her zaman düşük.Ekspere rüşvet verirsen,ailenin üretimini düşük gösterir,sen de üretim fazlanı el altından daha yüksek fiyatla piyasaya satarsın.

Humba dedem afyon sakızında yasadışı alıcıydı. Asma yaprağına sarılmış afyon sakızı topakları, kapısında büyük bir asma kilit asılı küçük bir odada muhafaza edilirdi ,Humba dedemin evinde.

Humba afyon sakızı çekerdi. Akşam üzeri işten eve geldiğinde, suratı bir karış avluda,asmanın altındaki hasıra oturur.Zalhe ninem çok tedirgin, ”hoş geldin adam!” der zor duyulur bir sesle.Humba başını kaldırmadan gergin bir şekilde “Çayımı getir kadın!” der.Bu arada belindeki kuşaktan Pertev  Nihal  krem  kutusunu ve bağ bıçağını çıkarır ve o günkü ruhsal durumuna uygun bir miktarda afyon sakızını bıçağın ucuna alır,sağ üst yanağının içine koyar.Sonra önündeki çaydan bir yudum alır.Eğer çay dem olarak istediği kıvamdaysa sesi çıkmaz,içmeye devam eder.Eğer çay hamsa yahut demi geçmişse,ilk yudumdan sonra,bardağı yere çarpar,öfkeyle “Amına kodumun garısı,bi çay bile demleyemiyon!” diye höykürür.

    Zavallı ninem, içini çeke çeke ağlayarak yeniden çay demlemeye gider.Çay yeniden gelir yahut gelmez,önemli değil.Humba’nın kafası afyon sakızından ‘hoş’ olduğunda,avluda uzakta bekleyen beni çağırır,sevecen bir sesle “Hasan,ge len buraya,otur!” Dizine otururum.”Ada tarlayı sana vercem len deyus!” Sonra nineme bağırır neşeyle “Hasan’a ne bişirdin len garı?”  “Taze fasulye bişirdim adam.”

“Len,oğlana ot mu yedircez,et yok mu?” “A,ah(hayır),et yok,adam!”

Humba dedem bana, avluda- mülkiyeti ve yumurta geliri Zalhe ninemin olan- genç piliçlerden birini gösteriyor.” Hasan, şunun bacağına bir daş vur!” Bu konuda tecrübeliyim, tamam dede, diyorum.

Dedem  “ garı bu piliç topallıyo,kescem onu ” diyor.Ninem ağlamaklı bir sesle “Hee!,sen Hasan’a onun bacağına daş attırdın adam.”diyor.Ninemin ağlamaklı itirazının bir önemi yok.Sonra pilici hızla kesip yoluyor,baharatlayıp maşada “germeç”(2) yapıyor.Ninemin ,yaz kış hazır ettiği ,mangalında ızgara yapar ,

hep beraber zevkle yerdik.

GÖBEL’DEKİ SEPETLER

    Göbel hamamı(3) kasabaya o zaman, dört beş kilometre uzaklıkta bir kaplıca.Tek göz kiralık toprak odalar var.Esnaf oradan oda kiralar. Kimi haftalık,kimi aylık,kimi mevsimlik.Tuvalet,bulaşık yıkama ortak.Kasabalıların Karısı ,çocukları Göbel’de,adamlar gündüz işinde gücünde.Akşamları kaplıcaya gelirler.

Cumartesi Tavşanlı’nın pazarı. Esnaf , sabahtan Pazar alışverişini yapar,aldıklarını sepet yahut  zembille göbel dolmuşuna verir.Öğleden sonra Pazar dolmuşu Göbel’e gelir.Muavin minibüsün üstüne çıkar.Kaplıcadaki bütün kadınlar,çocuklar aracın etrafına toplanır.Tabi Zalhe ninemle ben de oradayız.Ben heyecanlıyım,çünkü dedem bana mutlaka kağıt şeker  yollar.Muavin Pazar sepetlerini dağıtırken  kadınlara kocalarının adıyla seslenir:  “Topal Osman’ın çocukları,Cezayirli Mısva’nın çocukları!”  Sıra bize gelir “ Humba’nın çocukları!”  İki sepet uzatır,birini Zalhe ninem,diğerini tanımadığım bir kadın alır.Kadınlar örtmeli(4) olduğu için tanımak zordur.Ben şaşkın “Nine,garı bizim sepetimizi aldı?”  Ninem öfkeli, ağlamaklı sen kayası(Kahyası) olma (Karışma),yürü.Çaresiz susarım.Akşam dedem gelir,beni kucağına alır, sever.Beraber yemek yeriz.O,her zaman ki gibi bir iki duble rakı içer.İyi de, o sepetimizi alan kadın,hala benim kafamı kurcalıyor.” Dede ” “Söyle Hasanım,ne var len?” “ Garının birisi senin yolladığın  bazar(Pazar) sepetinin birini aldı.Ninem de hişdammmadı (İtiraz etmedi,sustu)” “Alsın len,dedende para çok,boş ver!” Gene bir şey anlamadım. Ninemin başı öne eğik.Dedem neşeyle kalkıyor :”Hadi garı,ben gidyom.” Kapıyı çekip gidiyor. Ninem hıçkırarak ağlıyor.Ben hiçbir şey anlamıyorum.Yıllar sonra Pazar sepetimizi “çalan” o kadının,Tavşanlı’da bizim aile,ninem dahil herkesin bildiği kapatması(5) olduğunu öğreniyorum.

(1)Ethem Nejat:TKP Kurucularından,Atatürk’ün Karadeniz de Mustafa Suphi’yle Topal Osman’a boğdurttuğu 15’lerden.

(2)Germeç:Yolunmuş  pilici gererek maşaya koyup mangalda pişirmek.

(3)Göbel Hamamı:Tavşanlıya4- 5 km mesafede,’Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filminin yöneticisi.

(4)Örtme: Sadece gözleri açıkta bırakan başörtüsü.

(5)Kapatma:Metres

BABA EVİM, HACIHASANLAR

Babamların evinde de erkeklere (babamla ben) imtiyazlı davranılıyordu. Babaannem Zehra Hanım, evin yöneticisiydi.Annem onun ‘emireri’.Evde ne yapılacak,ne pişecek Zehra hanım karar verirdi.Kahvaltıda anneme “Emine,adamlara fincan koy,süt ver” derdi.Adam,babamla-herhalde 4-5 yaşlarında bendim-bana  ve babama, porselen fincanda,suratı asık, süt verirdi.Çünkü  onun ailesinde,Humba dedemin pederşahi tutumuna rağmen,sofralarda  böyle bir ayrımcılık yoktu.

Bir gün gene kahvaltıdaydık. Babam evin yukarısındaki odlarından indi.Gergindi,otoriter bir sesle  “Bundan sonra bu evde ne pişerse ,kadın erkek herkes  aynı şeyi yiyecek! “dedi.Ortalığa koca bir kaya düşmüştü.Hepimiz,en çok da Zehra  babaannem, şok içindeydi.”Sen ne diyon Essan?”diye aşkınlıkla mırıldandı.Evin erkeğinin kararıydı bu.Herkes uymak zorundaydı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums