- 3.07.2012 00:00
Leyla Zana’nın “Bu topraklarda herkesin barışa ihtiyacı var. Barışın önünü açmak için kaç kuşak, kaç ölüm daha bekleyeceğiz” diyen çığlığı, dileriz, bu kez Ankara’ylaKandil’de daha iyi yankılanır.
Sözü uzatmak gerekmiyor. Erdoğan-Zana buluşması önemlidir, kendi başına olumlu bir gelişmedir.
Diyarbakır bağımsız milletvekili Leyla Zana’nın gerek hafta sonundaki bu buluşmayla, gerekse daha önce Hürriyet’e yaptığı açıklamayla verdiği mesajlar barış adına umut vericidir.
Başbakan Erdoğan’ın Leyla Zana’dan gelen diyalog girişimini karşılıksız bırakmamış olması da yine barış açısından yapıcı bir jesttir.
Leyla Zana Kürtler için herhangi bir isim değildir.
Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin, Kürt halkının bu topraklarda inkar edilen kimliklerinin, yok sayılan temel insan haklarının tanınması için fena halde acı çekmiş, mücadele etmiş, işkencehanelerden, hapishanelerden geçmiş güzel bir insandır Leyla Zana.
Saygı duyulacak bir insandır.
Onun için de eğer barış diyorsak, Kürtlerin sorunlarını her şeyiyle iliklerine kadar yaşamış olan bu insanın, “Barışın önünü açmak için kaç kuşak, kaç ölüm daha bekleyeceğiz” diyen çığlığına kulak vermemiz gerekir.
Bu nedenle, Başbakan Erdoğan’ın Leyla Zana’dan gelen diyalog girişimini karşılıksız bırakmamış olması, bir kez daha belirtiyorum, olumludur, tıkanmış olan ‘barış süreci’ni yeniden başlatabilecek bir gelişmedir.
Leyla Zana ‘iki taraf’a da eleştirel yaklaşabilen az sayıdaki kalburüstü Kürt siyasetçilerden biridir.
‘İki taraf’la Ankara ve Kandil’i kastediyorum. Leyla Zana, gerektiğinde iki tarafı da sözünü sakınmadan eleştirebilmektedir.
Son çıkışı da bu çerçevededir.
İki tarafa da gerekeni söylemiştir.
Şöyle ki:
Erdoğan’ın başbakan olarak barışı getirebilecek siyasal güce sahip olduğunun altını çizmiştir.
Artık bu sorunun silah ve şiddetle çözülemeyeceğini hem devlete, hem Kandil’e olanca açıklığıyla söylemiştir. Bu bakımdan hükümeti de, PKK’yı da eleştirmiştir.
Leyla Zana’nın pazar günü düzenlediği basın toplantısında dikkat edilmesi gereken ilginç nüanslar da vardır.
Toplantıyı TBMM’de yapmıştır.
Soru almamış, açıklamayla yetinmiştir.
Daha önemlisi, ‘sürdürülebilir’ diye tarif ettiği müzakerenin altını çizmiştir. Bu bağlamda ‘Oslosüreci’ne dikkat çekerken şöyle demiştir:
“Türkiye’de yıllardır denenen güvenlikçi politikalar sonuç vermedi. Denenmeyen tek yol sürdürülebilir müzakeredir”.
Leyna Zana, ‘sürdürülebilir’ sözcüğüyle neyi kastediyor, tam bilmiyorum.
Ama arkasında siyasal kararlılık olan, siyasal irade olan, bu nedenle de ‘provokasyonlar’a dayanıklı müzakere ve diyalog süreçlerini kastediyorsa, yapılması gereken hiç kuşkusuz budur.
Leyla Zana’nın basın toplantısındaki şu sözlerinin altını da çizmekte yarar var:
“Roboski katliamı, cezaevlerinde yaşananlar ve süregelen polis şiddeti... Bunların hepsinin açık yaralarımızı kanattığını söyledim Başbakan’a...”
“Artık söylem ve söz yetmiyor.”
“İdam gibi bir tabuyu yıkan bu ülkenin Sayın Öcalan’ı pekala ev hapsine alabileceğini ve bunun hayati bir önem taşıdığını belirttim.”
“Seçmeli dersler arasında Kürtçenin yer alması olumlu bir gelişmedir. Ancak Kürtlerin anadilde eğitim taleplerini karşılamaktan uzaktır.”
“Yaralarımız açık ve kanıyor. Bu nedenle de gerçekçi olmayan talepler karşılık bulamaz. ‘Silahları bırakın, operasyonlar durur’ söylemi gerçekçi olmayan taleplerden biridir. Görüşmemizde bunun da altını çizdim.”
Leyla Zana, Başbakan Erdoğan’la görüşmesinde, KCK operasyonları ve davalarının barışa vermiş olduğu zarara da işaret etmiş, basın toplantısına şöyle son vermiştir:
“Bu topraklarda herkesin barışa ihtiyacı var.”
Evet öyle.
Silahın, şiddetin miadı dolmuştur.
Zaman, silahların susması zamanıdır. Zaman, silahların değil siyasetin konuşma zamanıdır. Ve zaman artık provokasyonlara dayanıklı, arkasında güçlü siyasal kararlılık olan, Leyla Zana’nın isabetli deyişiyle, sürdürülebilir müzakere zamanıdır.
Dileğimiz odur ki:
Leyla Zana’nın “Barışın önünü açmak için kaç kuşak, kaç ölüm daha bekleyeceğiz” diyen çığlığı bu kez Ankara’yla Kandil’de daha iyi yankılansın.
Yorum Yap