- 9.03.2012 00:00
TUNUS
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay sohbet sırasında şöyle diyor:
“Tunus’taki işkencehaneleri, zulüm yerlerini şimdi en iyi bilen kişi, İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor.”
“Neden o biliyor ki?”
“Çünkü ömrünün 18 yılını eski rejimin hapishanelerinde geçirmiş...”
Kartaca Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Marzouki’yi dinliyorum.
Kendisi sosyalist.
İnsan hakları savunucusu.
Açık renk takım elbise giymiş, ceketinin düğmeleri açık, kravat takmamış, içine siyah bir tişört giymiş...
Öyle ‘devletli’ bir hali yok.
O da hapislerden geçmiş, çok uzun yıllar sürgünde yaşadıktan sonra Kartaca’ya, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na seçimle gelip oturmuş...
Ruşen Çakır, bir zamanlar Tunus’ta Atatürk Atatürk diyenler halka yıllar boyu zulmettiler gibisinden bir soru yöneltiyor Tunus Cumhurbaşkanı’na.
Marzouki sözünü sakınmıyor, bir Cumhurbaşkanı olarak öyle diplomatik dilin inceliklerine de sığınmadan yanıtlıyor:
“Ben eski kuşaktan sayılırım. Eskiden Türkiye’nin bize, Araplara karşı tutumu düşmancaydı. Ama sonraları, özellikle Ak Parti yönetimiyle büyük bir dönüşüm oldu. Türkiye yüzünü İslam âlemine çevirdi.”
Türkiye’nin demokrasi deneyimine ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı:
“Türkiye’nin demokrasisi ile büyük ekonomik kalkınmasına dönük tecrübesinden elbette yararlanmak istiyoruz.”
Devrim yaşayan ülkelerde hep böyle oluyor. Dikta rejimleri yıkıldıktan sonra yıllar yılı hapislerde, sürgünlerde yaşamış, zulüm görmüş, çile çekmiş insanlar iktidar koltuklarına oturuyorlar.
Yalnız Tunus Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı öyle değil.
Başbakan da benzer bir geçmişe sahip. 17 yıl hapis yatmış, bunun 10 yılı tek kişilik hücrede geçmiş...
Bir de Raşid Gannuşi var.
Ennahta, Türkçesiyle ‘yeniden doğuş’ partisinin lideri. Geçen ekim ayında yapılan hür seçimleri yüzde 41 oy alarak kazanan Ennahta’nın lideri olarak Tunus’un perde arkasındaki güçlü adamı o.
Ve Raşid Gannuşi de 10 yıl hapis yatmış, 20 küsur yılını Londra’da sürgünde geçirmiş...
Siyasette İslami gelenekten geliyor. Kökleri Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e uzanıyor.
Ve sürgün, Gannuşi’yi de etkiliyor.
“İslami harekete demokrasiyi” Raşid Gannuşi’nin getirdiği bugün yaygın kabul görüyor.
Arap dünyasında devrimci dalgalanmaları başlatan Tunus’taki Yasemin Devrimi’nin ruhunu da inançla demokrasinin birlikte oluşturduğuna, dinle demokrasinin bağdaştığına inanılıyor.
Bu konu, Cumhurbaşkanı Gül’le Ankara’dan Tunus’a uçarken de açıldı.
Gül, Gannuşi’yi epey eskiden tanıyor. 28 Şubat döneminde Raşid Gannuşi’nin Londra’danİstanbul’a geldiğini ve basında hiç de iyi muamele görmediğini anlattı.
Özetle dedi ki Gül:
“Demokrasi ve İslam... Temel hak ve özgürlüklerle inançlar, din ve devlet... Kadının yeri... Bütün bunlar İslam ülkelerinde zor konulardır. Gannuşi bütün bu meselelerin üzerine büyük bir özgüvenle gitmiş, çağdaş hayat tarzıyla demokrasiyi bağdaştırma çabası içinde olmuştur. Bir filozof, bir entelektüel olarak başarılıdır. Bu yüzden de Arap baharının, Arap âlemindeki devrimci dalgaların Tunus’tan başlaması bir tesadüf değildir. Bugün serbest seçimlerle gelen bir meclisi, bir hükümeti, başbakanı, cumhurbaşkanı var Tunus’un. Bir koalisyon hükümetiyle, uzlaşma içinde bir geçiş dönemi yaşanıyor ülkede. Bu arada çoğulculuğu öngören bir anayasa taslağı da hazırlanmış durumda...”
Kartaca Sarayı’nda dün öğle vakti cumhurbaşkanları Gül’le Marzouki’nin ortak basın toplantısını izlerken gözüm önce sarayın rengârenk cafcafına, abartılı süslerine, tavandan sarkan kubbe şeklindeki dev kristal avizelere takılıyor. Eski rejim herhalde diyorum kendi kendime...
Cumhurbaşkanlarının konuştukları yerin arkasında yazıyor:
Nizam, hürriyet, adalet...
Tunus’ta eski rejim, otoriter laiklik dahil çok şeyini aldığı Fransa’nın ihtilal sloganı takılıyor aklıma:
Hürriyet, müsavat, uhuvvet!
İki cumhurbaşkanı, basın toplantısında sözü Suriye’ye getiriyorlar.
Gül’ün sözleri şöyle:
“Hiçbir rejim, hele bu çağda, hele Akdeniz’in kıyısında zulümle, baskıyla varlığını sürdüremez. Halkın meşru taleplerine karşı orduyu kullanarak zulüm yapmak, sorunu ister istemez uluslararası bir hale getiriyor.”
Marzouki:
“Yabancı güçlerin dış müdahalesine karşıyız. Bizim esas korkumuz, Suriye’de daha çok kan dökülmesidir. Muhalefete dıştan silah yardımı ve dış müdahale daha çok kan demektir. Onun için fazla adil olmasa da, ‘Yemen çözümü’nden yanayız. Beşar Esad’ın bir an önce çekip Suriye’den gitmesi yani... Bu arada Arap müdahale gücü kurulursa katkıda bulunuruz.”
Gül:
“Bölge dışındaki güçlerin Suriye’ye müdahalesini sakıncalı buluyoruz. Sorunu bölgenin kendisinin çözmesinden yanayız.”
Tunus Cumhurbaşkanı:
“Suriye konusunda ülkelerimizin görüşleri yüzde yüz aynı. Çözüm, dış müdahalesiz siyasi çözüm olmalı...”
Suriye, burnumuzun dibi!
N’olacak, kan nasıl duracak, Tunus’taki, Libya’daki, Mısır’dakiler gibi, yanı başımızdaki rezil Baas diktası da nasıl tarihin çöplüğüne atılacak?..
Yarın Tunus’tan üçüncü yazı.
Yorum Yap