- 25.02.2012 00:00
Devletle çok fazla iç içe girenler, devlete demokrasi götüremezler; demokratikleşmeden söz ederken bir bakarsın devletleşmişler. Ankaralılaşmak, bürokratlaşmak bu demektir. Örneği çoktur bu ülkede...
Yasin Doğan Yeni Şafak gazetesinin yazarlarından. Kendisini öteden beri izlerim. Çünkü Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinde yer alır.
Asıl adı, Yalçın Akdoğan’dır.
Son dönemde milletvekili de seçilmiştir. Bir danışman ve kurmay olarak baştan beri Tayyip Erdoğan’la çok yakın çalıştığı bilinir.
Bir zamanlar görüşürdük.
Şimdi kendisini sadece Yeni Şafak ve Star’daki yazılarından izliyorum. Böylece, Başbakan Erdoğan’ın siyasal zihniyet dünyasına ilişkin ipuçları yakalayabilir miyim diye bakıyorum.
En azından şunu kestiriyorum:
Bu yazılarda kendini belli eden bakış açıları herhalde Tayyip Erdoğan’a da ters düşmüyordur.
Aksini düşünmüyorum.
Uzunca bir zamandır Yasin Doğan’ın -ya da Yalçın Akdoğan’ın- dilindeki değişim dikkatimi çekiyor.
Fazlasıyla devlet var dilinde.
Dilinden hiç düşmüyor devlet...
Eskiden de böyle miydi?
Bilemiyorum ama sanmıyorum.
Geçen gün üşenmedim saydım. Tam sekiz defa devlet sözcüğü geçiyordu bir yazısında.
Devletin ne olup olmadığına, devletin neyi yapıp yapmadığına, devlet aklının ne olup olmadığına dair tarifler yapmış. (*)
Bazılarının altını çizdim:
“Devletin yürüttüğü diyalog...”
“Devletin ne yapmadığını söylemek başkadır, ne yapıp yapmayacağını bağlayıcı şekilde taahhüt etmek başkadır.”
“Devlet elini açık etmez.”
“Devlet kendi hareket alanını daraltacak bağlayıcı taahhütlere girmez.”
“Devletin kullanabileceği enstrümanlar.”
“Devletin kullanabileceği enstrümanları ortadan kaldırmaya çalışmak...”
“Devletin güvenlik politikasında dayatmaya gitmek...”
“Devletin ortak aklı...”
Kim bilir belki de devletle iç içe geçen uzun yıllar insanın dilini de değiştiriyor.
Şu malum.
Halkın oyuyla iktidara gelen siyasetçilerin zamanla devlet tarafından kuşatılmaları özellikle bizim memleketin bir gerçeği.
Devlet bizde çok güçlü.
Hem kurumsal olarak güçlü, hem de kökleri Osmanlı dönemine uzanan gelenekler nedeniyle güçlü... Devlet karşısında zayıf kalanlar ise genellikle seçilmişler, milletin oyuyla sandıktan gelenler...
Bu ülkede demokrasiyi bugüne kadar zaafa uğratan bu güçler dengesi artık değişmeye başladı.
Ama yeterli olmaktan uzak.
Devlet hâlâ güçlü...
Devlet hâlâ kuşatabiliyor seçilmişleri, hükümetleri...
Devlet hâlâ iktidardakilerin dilini değiştirebiliyor.
Çok daha önemlisi:
Türkiye’nin Kürt sorunu gibi, Alevilik gibi, tarihle yüzleşmek ve Ermeni sorunu gibi bazı temel meselelerinde yalnız dilini değil, başlangıçtaki doğru yaklaşımları da çarpıtmaya başlayabiliyor devletin gücü...
Abarttığımı sanmıyorum.
On yıldır devletle fazla iç içe yaşayanların devletten etkilenmeleri belki de kaçınılmaz.
Yalnız iktidardaki Ak Parti kadrolarının değil, onlara yakın kalemlerin dilinde de devlet sözcüğünün, “Böyle devlet olur mu, devlet öyle yapar mı?” gibisinden çok fazla geçmeye başladığını son MİT krizinde daha çok gördüm.
Olabilir bu da.
Peki, neden mi yazıyorum?.
2011’in Nisan ayında Başbakan Erdoğan’ın tepkisini çeken bir yazı yazmıştım bu köşede. Başlığı, “Ankaralılaşmak, bürokratlaşmak”, bir başka deyişle, “Devletleşmek”ti.
Yalçın Akdoğan’ın yazısındaki devlet sözcüklerini üşenmeyip bu yüzden saydım.
Söylemek istediğim şu:
Devletle çok fazla iç içe girenler, devlete bir ölçünün ötesinde mesafe koyamayanlar, devlete demokrasi götüremezler; demokratikleşmeden söz ederken bir bakarsın kendileri devletleşmişler...
Ankaralılaşmak, bürokratlaşmak bu demektir.
Örneği çoktur bu ülkede...
* Yasin Doğan, Diyalog söylemi, Yeni Şafak, 22 Şubat 2012, s. 10
Yorum Yap