- 2.02.2012 00:00
Oy hesapları, verilen sözleri unutturuyor mu? Demirel’le de yaşamıştık böyle bir süreci... İktidar bu. Bazen siyasetçiyi değiştiriyor. Bazen de siyasetçi, iktidarı kullanarak ‘düzen’i kendisine uyduruyor.
Bu köşede dünkü yazımın başlığı, “Demirel’den Erdoğan’a gazeteci teröristler”di.
1990’ların Demirel’iyle bugünün Erdoğan’ı arasında, özgürlükler meselesiyle hapisteki gazetecilere ilişkin bazı benzerliklere dikkat çektim.
Bugün de Demirel’le Erdoğan’a devam ediyorum.
Bu yazı, tatile çıkmadan önce 1980’lerin Özal’ını Erdoğan’la bazı bakımlardan mukayese ettiğim yazının bir devamı sayılabilir.
“Özal’ı yazarken Erdoğan’ı düşünmek” başlığını taşıyan yazımda özetle demiştim ki:
“Rahmetli Özal, Japonya’da ‘tek partili istikrar’ı temsil eden ve tek partili demokrasi diye iğnelenen siyasal modelden etkilenmişti. Merkezden sağa, muhafazakar yelpazeyi kapsayan yüzde 65’lik oy blokunu kendi partisinde toplayıp başkanlık sistemine gitmeyi kafaya koymuştu. Yapamadı. Şimdiden yüzde 50’yi yakalamış olan Tayyip Erdoğan yapabilir mi?..” (22 Ocak tarihli yazım)
Özal’ın gönlünde başkanlık sistemi yatıyordu.
Erdoğan’ın da öyle.
Hatta Özal gibi onun da ‘Japon modeli’yle ilgilendiğine dair duyumlar var politika kulisinde...
Ancak, bugünün koşullarında Erdoğan’ın daha çok yarı-başkanlığı razı olabileceği anlaşılıyor.
Erdoğan’ın yakın çevresinden sayılabilecek bir siyasetçi, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün bu yakınlardaki bir demecinde, Başbakan Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’ne çok yakışacağını belirttikten sonra şöyle diyordu:
“Erdoğan anayasada yazan yetkilerle cumhurbaşkanı seçilirse, bu sistem otomatikman yarı başkanlık sistemine döner. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı bu yetkileri daha farklı kullanır. Yeni bir liderlik tipi ortaya çıkar. Parti liderliğinden, bağımsız toplum liderliğine dönüşür.” (Hürriyet, 22 Ocak)
Bu satırları okuyunca (*) Demirel’i anımsadım.
Demirel 1991 sonunda Başbakanlık koltuğuna kaçıncı defa oturduğunda, demokrasi konusunda umutlar uyandırmıştı.
Kürt realitesi demişti.
Paris Şartı demişti.
Sonra bunlar unutuldu.
Demirel, Çankaya döneminin sonu yaklaşırken, 2000’e doğru kafaya Fransa’dakine benzer bir yarı-başkanlık sistemini koymuştu.
Cumhurbaşkanı iki kez 5’er yıllığına halk tarafından seçilecek ve iki turlu, dar bölgeli seçim sistemine geçilecekti.
Demirel’in kafasında bu vardı.
28 Şubat döneminde asker ve medya desteğiyle bu hedefine varabileceğini bir ara ciddi ciddi düşünmüştü (* *).
Olmadı.
Şimdi anlaşılan Erdoğan’ın gönlünde de yarı-başkanlık yatıyor.
Demirel’e göre işi daha kolay.
Cumhurbaşkanı’nın 2014’den itibaren halk tarafından iki kez 5’er yıllığına seçilmesine ilişkin anayasal değişiklik çoktan yapıldı.
Bizim mevcut 12 Eylül Anayasası’nın çatısı zaten askeri vesayet sisteminin ruhuna göre çatıldığı için, yani cumhurbaşkanının yetkileri bir hayli geniş tutulduğu için ufak tefek anayasal düzeltmelerle bu ülkede yarı-başkanlık sistemine geçmek zor olmayacaktır.
Önce anayasa değişiklikleri için 2013’de bir referandum, sonra da 2014’de halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanı...
Öyle sanıyorum ki, Tayyip Erdoğan’ın ana gündemi bu hedefe kilitlenmiş durumda. Onun için de herşey ‘oy’a endeksli.
2012 genel seçim kampanyasından beri gitgide dikkat çeken milliyetçi söylem de, devletçi yönelişler de, özellikle Uludere sonrasında artık askere toz kondurmayan tavırlar da yüzde 50 oyu yüzde 60’a zıplatabilir miyim düşüncesinden kaynaklanıyor.
Bunlar hesaplı kitaplı işler...
Ama bu arada bazı sözler unutuluyormuş, ne gam!
Cumhurbaşkanının yetkileri törpülenecek, parlamenter sistem güçlendirilecek sözü verilmemiş miydi?
Yeni anayasa denilmemiş miydi?
Kürt sorununa da dokunan demokratik bir anayasayla Türkiye’de birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletinin yolu açılmayacak mıydı?
Bu sözler çoğaltılabilir ama gerekmiyor.
Oy hesapları, verilen sözleri unutturuyor mu?
Demirel’le de yaşamıştık bu süreci...
İktidar böyle.
Bazen siyasetçiyi değiştiriyor.
Bazen de siyasetçi, iktidarı kullanarak ‘düzen’i zamanla kendisine uyduruyor.
Kimi zaman da ikisinin karışımı bir vaziyet ortaya çıkıyor.
_____________________________
*Şahin Alpay’ın 31Ocak 2012 tarihli Zaman’daki ‘Parlamenter sistem, Erdoğan Cumhurbaşkanı, Gül Başbakan’ başlıklı yazısı okunabilir bu konuda...
** Hasan Cemal, Türkiye’nin Asker Sorunu, Doğan Kitap, 253 ve 271-272. sayfalara bakılabilir.
Yorum Yap