- 27.12.2011 00:00
2012 zor geçmeye aday bir yıl. Dileriz, Ak Parti hükümeti kendine aşırı güven ve kibirle çok cephede mücadeleye kalkışmaz, teenniyle davranır ve kendi evinin içini nasıl toparlayacağını daha çok düşünür.
Dünyanın ve Türkiye’nin halleri... 2012’de ne olacak?
Pek iyimser olamıyorum.
Nereye baksam karışık.
Üstelik, her şey birbiriyle ilintili ve birbirini olumsuz etkileyecek gibi duruyor.
Avrupa’da ‘borç krizi’nin dibi gözükmüş değil.
Euro kötü gidiyor.
Avrupa ekonomisinde yarın ne olabileceği konusunda inandırıcı herhangi bir öngörü yok.
Ve Avrupa Birliği’ndeki kriz böyle giderse çaresiz Türkiye’ye de bulaşacak. 2012’de ekonomik bakımdan zorlanacağız.
Kendi derdine düşmüş olan AB’nin yakın geleceği karanlık. Britanya’nın yarattığı çatlak da derinleşiyor.
Aş ve iş sorunlarıyla ileriye dönük karamsar beklentiler, AB ülkelerinde yabancı düşmanlığını, İslamafobi’yi, aşırı milliyetçiliği bir zamanlar Hollanda gibi, Danimarka gibi Avrupa’nın en liberal ülkelerinde bile körüklüyor.
Almanya’da Neo-Nazi çeteler ortaya çıkıyor, 1990’ların başlarında yaşanan o korkunç Solingen, Mölln katliamlarını hatırlatan...
Kısacası:
Demokrasi adına hiç de hayırlı olmayan bir dalganın Avrupa’da kabardığı dikkati çekiyor.
Bu arada, yalnız Avrupa’da değil Amerika’da da krizden dolayı ‘demokrasi’yi sorgulayan şimdilik dar da olsa bazı çevreler var.
Pazar ekonomisi ile demokrasinin pek öyle uyumlu yürümediğini, krizlerin önünü almak için demokrasiden sapmalar olabileceğini haber veren bazı baykuşların sesi kulakları tırmalamıyor değil.
Arap dünyasında da demokrasi son derece güncel bir konu. Ama bu güncellik pazar ekonomisi değil, İslami bağlamda kendini belli ediyor.
Sorular malum:
‘Arap baharı’nı yaşayan Libya, Tunus ve Mısır demokrasiye geçebilecekler mi?
Yoksa, seçim sandığından çıkan İslamcı güçler bir süre sonra demokrasiyi gömecekler mi?
Uzun yıllar otoriter rejimlerin altında ezilmiş olan ve herhangi demokrasi tecrübeleri de olmayan bu Arap ülkelerinin tereyağdan kıl çeker gibi demokrasiye geçemeyecekleri biliniyordu.
Demokrasi sabır ve zaman istiyor.
Bu mesele, yani ‘Arap baharı’nın demokrasiye açılıp açılamayacağına ilişkin sorular, yaşadığımız bölgenin daha derin çalkantılara düşmesi ihtimaliyle birlikte Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Bir de en yakın çevremize bakalım.
Durum hiç parlak değil.
İstikrarsızlık derinleşiyor, yaygınlaşıyor.
Suriye’de kaynayan kazan, Şam’dan başlayarak Bağdat ve Tahran’a uzanan bir çizgide Türkiye’nin hallerini 2012’de zora sokabilecek sinyaller veriyor.
Şii Bağdat’la İran, Suriye’deki Baas rejimini yaşatabilmek için Türkiye’yi örneğin PKK ile rahatsız etmenin yollarını arayabilir, belki de aramaya başlamıştır.
Ayrıca, Amerika’nın Irak’tan çekilişiyle birlikte hemen su yüzüne vuran Şii-Sünni gerginliği, hem Irak’ın hem Türkiye’nin istikrarını nasıl etkiler sorusu da 2012 gündemindeki yerini almış durumda...
Bir başka istikrarsızlık unsuru:
İsrail’le donmuş ilişkilerimiz...
Bu mesele, 2012’de birçok bakımdan Türkiye’nin aleyhine çalışabilir.
Örneğin, Ermeni soykırımı meselesi Fransız parlamentosundan sonra bu kez 2012’nin bahar aylarında Amerikan Kongresi’nin gündemine büyük ihtimalle gelecek.
İsrail-Yahudi lobisinin tutumu, hiç kuşkunuz olmasın, Ankara’yı memnun etmeyecektir.
Ayrıca, 2012’nin kasımında Amerikan başkanlık seçimlerinin yapılacağını düşünürsek, Ankara-Washington ilişkileri her ne kadar çok iyi bir dönemini yaşıyor olsa da, bir anda altüst olabilir.
Uzun lâfın kısası:
Dışımızdaki dünyayı ve onunla ilişkilerimizi epeyce güç bir 2012 bekliyor.
Şunu da belirtmek lazım:
Kendi evimizin içi, dıştan gelebilecek sert rüzgar ya da fırtınalara çok hazırlıklı gözükmüyor.
Avrupa’dan kriz ithal edebiliriz.
Irak’tan istikrarsızlık kapıyı çalabilir.
İçeride PKK’ya karşı -demokrasi ve özgürlük alanlarını da daraltan- ‘topyekun’ bir mücadele derken, kendimizi bir ‘şiddet sarmalı’nın içinde bulabiliriz.
Evet, 2012 çalkantılı bir yıl.
Güç geçmeye aday bir yıl.
Dileriz, Ak Parti hükümeti kendine aşırı güven ve kibirle çok cephede mücadeleye kalkışmaz, teenniyle davranır ve kendi evinin içini nasıl toparlayacağını daha çok düşünür.
Yorum Yap