- 20.12.2011 00:00
Vaclav Havel’i çok sevmiştim. Çünkü, bir zamanlar kafamın içindeki bazı ‘yalanlar’dan kurtulmaya çalışırken, kendi siyasal geçmişimle hesaplaşırken bana yardımcı olmuştu.
Vaclav Havel’i çok sevmiştim. Çünkü, bir zamanlar kafamın içindeki bazı ‘yalanlar’dan kurtulmaya çalışırken bana yardımcı olmuştu.
Yalanda yaşamaya isyan ederek ülkesi Çekoslovakya’da Kadife Devrim yolunu açarken, ben de yalanda yaşamak ne demektir ondan öğrenmiştim.
1999’da çıkan Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabımda kendi kendimle hesaplaşırken, yanımda o da vardı.
Kısacası, beynimi bir ara tutsak almış totaliter sloganlardan arınmaya çabalarken, bana büyük yararı dokunmuştu Vaclav Havel’in.
Onunla ilk kez New York’ta tesadüfen tanıştım.
1988 yılı olmalı.
Manhattan’daki bir kitapçının rafları arasında gezinirken karısına hapishaneden yazdığı mektupları buldum.
Letters to Olga.
Vaclav Havel’in mektupları akıl ve duygu doluydu. Kendi ülkesinde Stalinci bir rejimin hışmına uğramış, 1979’la 1982 arasında hapis yatmıştı.
Bir düşünürdü, oyun yazarıydı.
Yirmi yıl boyunca yazdıklarının yayımlanmasına izin verilmemişti. Ama o da teslim olmamıştı diktaya.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Çekoslovakya’yı teslim almış totaliter rejimin dayanağı olan Marksist ideolojiyi hiç sevmezdi Vaclav Havel:
“Bu ideoloji kendi bütünlüğü içinde laikleşmiş bir din olarak nitelenebilir. Bu ideolojide her türlü sorunun hazır cevapları vardır. Bir bölümünü kabul etmekle yetinmek olmaz. Bir kere de kabul ettin mi, hayatın derinden etkilenir.
Ama çok caziptir de.
Özellikle aylaklar için baş sokulabilecek bir yuvadır. Olduğu gibi kabul ettiğin anda, hayat yeni bir anlam kazanır. Bütün gizler, o güne kadar cevapsız kalmış sorular, kaygı ve yalnızlık duygusu ansızın kaybolur.
Ama insan, kirası düşük bu ev için kendi yaşamında olağanüstü yüksek bir bedel öder, kendi aklından vazgeçer. Çünkü bu ideolojinin en önemli yanı, insanın kendi vicdanıyla aklını bir yüksek otoriteye teslim etmesidir.” (Vaclav Havel, Living In Truth, Faber and Faber, London - Boston, sayfa 38)
Vaclav Havel, Çek Cumhurbaşkanı olarak 2000 yılında Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, ‘tiyatro kulisinden devrim yönetmiş devlet adamı’ diye yazmıştım.
Gerçekten öyleydi.
1989’un Aralık ayı.
Prag’da halk ayaklanmış, tarih yazıyor Wanceslas Meydanı‘nda. İhtilalin karargâhı böyle işler için farklı bir mekân:
Sihirli Fener Tiyatrosu!
Kuliste büyük bir heyecan dalgası kabarıyor. Filozoflar, tarihçiler, gazeteciler, yazarlar hummalı bir çalışma içinde. Başlarında bir oyun yazarı, bir filozof var:
Vaclav Havel.
Bu kez yönettiği oyunun adı Kadife Devrim. Bu oyun geçmişte yazdığı ve yönettiği soyut oyunlardan farklı.
Çünkü hayatın içinde, Kafka‘nın kurşuni, melankolik şehri, Prag’da oynanan oyunu halkın ta kendisi oynuyor.
Elbette daha önemlisi, kırk yıllık totaliter bir diktayı çökerten bir oyun olması. Nihai zafer ise ‘Çek halkının özgürlükçü ruhu’ olacak.
1990’da IPI Yürütme Kurulu’yla, 1991’de Cumhurbaşkanı Özal’la Prag’a gittiğimde Vaclav Havel’le ayaküstü de olsa sohbet fırsatı bulmuştum.
Aklın özgürlüğüne, eleştirel düşünceye hayatı boyunca sahip çıkmış olan Vaclav Havel, özgürlüğünden yoksun bir dönemde, 1986’da şöyle der:
“Her zaman kendinden kuşku duymuş, övgüden çok eleştiren seslere kulak verip önemsemiş bir insanım. Bana umut bağlamış kimselere rastlıyorum. Hiç tanımadığım insanlar bana telefon edip yaptıklarım için teşekkür ediyorlar. Bunları duymak beni elbette sevindiriyor, teselli ediyor. Çabalarımızın çölde atılan bir çığlık gibi boşa gitmediğini, bir yankı verdiğini gösteriyor, anlatıyor. Aslında ben ne yaptım ki? Birkaç eser, bir iki makale yazdım, bir süre hapishanede kaldım.” (Vaclav Havel, Uzaktan Soruşturma, Afa Yayınları, İstanbul, 1990)
Siyasetten fazla hoşlandığı söylenemez Vaclav Havel’in. Etik değerleri, dürüstlüğü, gerçeğin gücünü, özgür ruhu, vicdan ve sorumluluğu çok önemser ve siyaset oyununun belirleyici özü olarak görür bunları.
Vaclav Havel için mecburiyetten devlet adamı da denebilir. Cumhurbaşkanlığı sırasında, BBC’deki bir programda, “Cumhurbaşkanı olarak başkalarının özgürlüğü için kendi özgürlüğümden vazgeçtim“ diyordu.
Çek Cumhurbaşkanı olarak 1992’de kendi iç hesaplaşmalarını yazdığı son kitabında, “Cumhurbaşkanı olarak da kalsam, bazı değerler var ki onlardan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim, ne olursa olsun onlar için mücadele etmeye devam edeceğim.” (Vaclav Havel, Summer Meditations, Alfred A. Knopf, New York, 1992)
Hafta sonu ölüm haberi geldi. Kitaplığıma baktım. Ne çok kitabı var.
Demek ki ölmedi Vaclav Havel...
Fransız Millet Meclisi’ndeki büyük yanlış!
Öyle konular vardır ki, uzun uzun yazmak gerekmez. Kısa kesersin olur biter.
Fransız Millet Meclisi’ndeki yasa tasarısı da böyle bir konu. 1915’in Ermeni soykırımı olduğunu reddedenlerin cezalandırılmasını öngörüyor.
En başta bu tasarı, demokrasileri demokrasi yapan ifade özgürlüğünü ayaklar altına alıyor.
Böyle bir yasayla, zaten kötü seyreden Türk-Fransız ilişkileri büyük darbe yiyecek.
Ayrıca, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi çok daha gecikecek.
1915’in inkârının da, kabulünün de parlamentolardan geçirilecek yasalarca ceza konusu yapılması yanlıştır.
Yorum Yap