- 9.12.2011 00:00
Büyük Elmander benim gözümde maçın kahramanıydı, herkes iyi oynadı ama İsveçli bir başka...
Arena’ya giderken tedirgindim. İçim içimi yiyordu. Koca bir burgaç gibi oydukça oyuyordu o soru:
Fener’e gene yenilecek miyiz?
Tribünler muhteşemdi, Arena bayram yerine dönmüştü. Hıncahınç doluydu. Elli bin Galatasaraylı taraftar ayaktaydı.
Ama ben yine tedirgindim.
Maç tahmini yapmıyordum.
Fenerli dostlara telefon mesajlarıyla takılmıyordum.
Arena’daki hava da farklı değildi. Kime rastladıysam sonuç hakkında konuşmuyordu. Hepimiz ağzımıza fermuar çekmiş gibiydik.
Çünkü, Fenerbahçe karşısında o kadar çok hayal kırıklığına uğramıştık ki...
1319 gündür derbi galibiyetimiz yoktu, her seferinde yenilmiştik Fener’e. 640 gündür de liderlik koltuğuna oturabilmiş değildik.
Arena’da çarşamba gecesi derbi başlarken ruhi hallerim böyleydi, yani bozuk...
Ve maç başladı.
Ayağa fırladım.
Bir daha da oturmadım.
Fatih Hoca’lı Galatasaray’ın Avrupa’da kupa kaldırdığı 2000 yılından beri, sanıyorum ilk kez bir maçı neredeyse baştan sona ayakta, zıp zıp zıplayarak seyrettim.
Fener’i yenebilirdik, örneğin sıradan bir oyunla, ruhsuz bir maçı tek farklı kazanabilirdik, yine sevinirdim tabii.
Ama çarşamba gecesi bir başkaydı.
Maça fırtına gibi başladık.
Hem yendik, hem de muhteşem oynadık.
Fenerbahçe’yi kendi sahasına kilitledik. Fenerli futbolcular top yüzü görmüyordu. Aman Allah’ım o ne presti, baskıydı.
1999’un, 2000’in orta sahası geri gelmiş gibiydi.
Fenerbahçe’ye top bırakmayan, her topu anında çalan, kesen ve pozisyon yaratabilen bir cevvaliyet içinde oynuyorduk.
18 dakikada 6 mutlak gol pozisyonu.
Ama atamıyoruz.
Atamadıkça, ter ter tepiniyoruz tribünde.
1 dakikada 2 net gol pozisyonu olur mu?
Oluyor işte.
Fatih Hoca’nın aslanları bunu başarıyor.
Fener kalesini abluka altına alıyoruz.
Ama gol gelmiyor.
Kahroluyoruz.
Tribünler dalgalandıkça dalgalanıyor. Ben böylesine çılgınca bir tezahürata bunca yıldır ilk defa tanık oluyorum.
Ve gol geliyor!
Maçın tartışmasız en büyüğü Elmander lokum gibi bir pas atıyor Eboue’ye. Karşısında Yobo var, Fener’in stoperi.
Öyle bir çalım atıyor ki Eboue, beli kırılan Yobo boylu boyunca yere serilirken, topu sağ ayağının ya da bileğinin olanca yumuşaklığıyla Volkan’ın solundan köşeye bırakıyor.
Goolll!
Tribünler ayakta...
Duygu fırtınasına tutuluyorum.
Haydi bir gol daha!
Kaçıyor goller...
Öylesine bastırıyoruz ki, devre biterken bu kez büyük Elmander, Blica’yı yatırıyor yere ve öylesine bir şut patlatıyor ki... Neredeyse Volkan’ı, ilk yirmi dakikada takımını büyük bir hezimetten kurtarmış olan büyük kaleciyi de topla birlikte içeri sokacak kadar sert vuruyor.
Goolll, 2-0...
Bir Fenerli dostun deyişiyle, ilk yarıda Fenerbahçe’yi Allah koruyor bir büyük hezimetten...
Devre arası sevinç!
Ama yine de tedirginim. İkinci devrenin başında yiyeceğimiz bir gol her şeyi değiştirebilir düşüncesi içimi kemiriyor.
Geçen yıllar özgüvenimi fena halde kemirmiş...
Nitekim 54. dakikada, Fener’in maç boyunca doğru dürüst ilk hücumunda Stoch vuruyor, direkte patlıyor.
Ya gol olsaydı.
Ve Melo’dan gelen 3. golle ancak rahatlıyorum. Fenerbahçe’nin bu maçı çevirmesi artık çok uzak ihtimal...
Emre Çolak’ı hayranlıkla izliyorum.
Sanki Arda’nın daha hızlısı, daha çalışkanı. Topu öylesine saklıyor, öylesine çabuk adam eksiltip pozisyon yaratıyor, pozisyona giriyor ki.
Müthiş kıvrak. Atom karınca gibi koşturuyor. Seyrinden keyif alıyorum Emre Çolak’ı. Top ayağını seviyor, ayağına yakışıyor. Emre Çolak’tan bir Türk Messi’si çıkabilir mi?..
Takımda herkes iyi, hatta çok iyi. Harika oynadık. Başka ne denir ki?
Galatasaray, Fenerbahçe galibiyetiyle bir eşiği atlıyor. Özgüven depoluyor.
Elbette bir maçla her şey bitmez, muhteşem bir galibiyet her şey demek değildir.
Fatih Hoca’nın deyişiyle önümüzde daha uzun bir yol var, eksikler var.
Ama önümüz açılıyor.
Yıllar sonra bunu hissediyor, görüyoruz.
Çarşamba gecesi Arena’da Galatasaray’la gurur duydum.
Ve kavgasız dövüşsüz, centilmence geçen bir büyük derbiden dolayı da mutlu oldum. İyi ki futbol var diyebildim uzun aradan sonra...
Emre Çolak, Arda’nın daha hızlısı, daha çalışkanı. Top ayağına yakışıyor, ayağını seviyor.
Türk Messi’si olabilir mi?
Kulübedeki gol sevinci...
Ama Fatih Hoca kendini korumaya almazsa ezilebilir de...
Yorum Yap