- 27.11.2011 00:00
O iki çeşme restore edildi, kilimler yıkanıyor yine...
Fethiye Çetin, Ermeni olduğunu yıllar sonra öğrendiği anneannesinin hikâyesini anlatır Anneannem isimli kitabında, (Metis Yayınları, 2004).
Anneannesinin cenazesi cami avlusunda kaldırılmayı beklerken başından geçen bir olayı kitabında şöyle nakleder:
“Cami avlusunun en kuytu köşesine sinmiş kadınlarla bekleşiyoruz. Öyle çaresiz bekleşir ve yeni gelenlere sarılıp ağlaşırken, erkek kalabalığından biri, yanımıza hızla ve telaşla gelip sordu:
‘Seher Teyze’nin annesiyle babasının adı nedir?’
Bu soruya hemen cevap gelmedi kadınlardan. Sessizlik ve karşılıklı bakışmalar dikkati çekecek kadar uzadı.
‘Babasının adı Hüseyin, annesinin adı Esma.’
Teyzem bu sözleri söyler söylemez bakışlarını, onay bekler gibi bana çevirdi.
Yüreğimden kopup gelen ve sessizliği yırtan şu sözler kendiliğinden ağzımdan döküldü:
“Ama bu doğru değil!.. Onun annesinin adı Esma değil, İshugi. Babası da Hüseyin değil, Hovannes!.. Kendi adı da Seher değil, Heranuş’tu onun...”
Heranuş, yirminci yüzyılın başlarında, Elazığ-Dersim yolu üstünde Palu’ya bağlı Habab isimli köyde doğar.
1913’te sadece Ermenilerin yaşadığı 1450 nüfuslu bu köyde iki kilise, iki okul, bir de manastır vardır.
1915’te Heranuş dokuz yaşında, ilkokul üçüncü sınıftadır. Tehcir ve kırım, Habab’a da çok fena vurur, Ermeni izlerini kökünden kazır.
Heranuş yetim kalır.
Diyarbakır’ın Kermi’sinde, Osmanlı ordusundaki bir onbaşının ailesine evlatlık olarak verilir,Müslüman olur.
Fethiye Çetin, anneannesinin Türk değil Ermeni olduğunu ancak yirmili yaşlarında öğrenir.
Kitabını 2004’te yazar.
2007’de bir telefon gelir Elazığ’dan:
“Anneannen bizim köydendir. Benim nenem de Ermeni’ydi.”
Fethiye Çetin, atlar Heranuş’un köyüne gider. Anneannenin, Ermenilerin izlerini arar.
Köyün adı Habab değil, Ekinözü’dür.
Nasıl ki anneannenin, Heranuş’un adı Seher olduysa, doğduğu yerin adı da değişmiştir.
Bir kilise kalıntısı, bir manastır kalıntısı ve iki çeşme kalmıştır Ermenilerden Kürtlere...
Çeşmelerden birinin üstündeki kabartmada 1634 yılı kazınmıştır.
Fethiye Çetin kolları sıvar Hrant Dink Vakfı’yla birlikte, çeşmeleri restore etmek için.
Köylüler önce tedirgin olur.
Malum sorular dolaşır köyde:
Ermeniler gelip mal mülklerini ellerinden mi alacaklardı?.. Yoksa bunların derdi hazine bulmak mıydı?..
Zamanla ilişkiler normalleşir. Köyün gençleri restorasyonda çalışırlar. Türk ve Ermeni gençleri de köye gelip gönüllü olarak restorasyona katılırlar.
Hikâye böyle.
Dün köyde bu iki çeşmenin davullu zurnalı açılışı vardı.
Fethiye Çetin çok sevinçliydi.
Telefonda bana dedi ki:
“Beni heyecanlandıran nedir biliyor musun? Bu restorasyonda Türk, Kürt, Ermeni gençlerinin hep birlikte yer almaları... Yani hem hatırlama, hem yüzleşme, hem diyalog ve dostluk...”
Sevgili Hrant kardeşim;
Dediğin gibi:
Su yolunu buluyor!
Evet, “Geçmişi değiştiremeyiz, ama geleceği iyileştirebiliriz.”(*)
İyi pazarlar!
* Fethiye Çetin, Ayşe Gül Altınay, Torunlar, Metis Yayınları, 2009.
Orada, çok uzakta bir köy var, o köyün iki çeşmesi...
Fethiye Çetin dünkü halaylı, davullu zurnalı açılışta mutluydu, anneannesi Heranuş’un ruhu da oralarda olmalıydı.
Yorum Yap