- 19.11.2011 00:00
Sayın Başbakan, Türkiye’de özgürlükler sınırsız değil, fena halde sınırlı. Siz de 1990’larda yaşadınız bunu. Kürsüden bir şiir okuduğunuz için hapse atılıp siyaset yasaklısı oldunuz. İfade özgürlüğünün sınırları henüz kalkmadı, genişletilmeyi bekliyor
İsmi, Cihan Kırmızıgül. 22 yaşında. GalatasarayÜniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğrencisi.
22 aydır tutuklu.
Kağıthane’de bir markete düzenlenen molotoflu saldırıya katıldığı iddiasıyla ağır ceza mahkemesinde yargılanıyor.
Çarşamba günü de tahliye edilmedi.
Tahliye edilmedi ama daha önce beraati talep edilirken bu kez hakkında ağır hapis cezası istendi.
Davanın beşinci celsesinde savcı, “Şüpheden sanık yararlanır” diyerek beraat istemişti.
Çarşamba günü yapılan altıncı celseye başka bir savcı katıldı, tahliyeye karşı çıktı.
Ve 22 aydır tutuklu olarak yargılanmakta olan Cihan Kırmızıgül hakkında 45 yıla kadar hapis cezası talep etti.
Mahkeme Başkanı, Kırmızıgül’ü gözaltına alan polis memuruna soruyor:
“Gizli tanık, ‘Emniyette teşhis ettiğim kişi, bu kişi değildi’ dedi. Teşhis edilen bu sanık mı?”
Polis memuru yanıtlıyor:
“Tutanaktaki imzamı inkâr edecek değilim. Sanığı hatırlamıyorum.”
Öteki polis memuru da, aradan zaman geçtiği için teşhis işlemini hatırlamadığını söylüyor.
Gizli tanık o değildi diyor.
Polisler anımsamıyorlar.
Ortalıkta delil adına bir şeyler yok.
Üstelik bir önceki savcının, “Şüpheden sanık yararlanır” diyerek beraat talebi var.
Ama gel gör ki, yeni savcı, 22 aydır hapis yatan Cihan Kırmızıgül hakkında tam 45 yıla kadar ağır hapis cezası talep edebiliyor.
Kırmızıgül’ün babası da isyan ediyor:
“Tüm duruşmalarda savcı değişiyor. Biri beraat etsin diyor, biri cezalandırılsın diyor.” (*)
Bu haberi okuyunca, bu ülkede yasalarıyla, zihniyetiyle adaleti, hukuku, demokrasiyi, özgürlükleri düşündüm.
Ve yine aklıma takıldı:
Özgürlüklerin sınırı meselesi...
Eğer Türkiye’de durum böyleyse, özgürlüklerin sınırını örneğin Terörle Mücadele Kanunu çiziyorsa, 22 aydır tutuklu yargılanan Cihan Kırmızıgül hakkında bir savcı beraat, bir savcı 45 yıl hapis talep edebiliyorsa, o zaman Türkiye’de demokrasi de, hukuk devleti de, ifade özgürlüğü de kusurlu olur, özürlü olur.
Eğer bu ülkede demokrasiyi ikinci sınıflıktan kurtarmak istiyorsak, özgürlüklerin sınırlarını genişletmek diye bir derdimiz varsa, öncelikle Terörle Mücadele Kanunu’nu düzeltmek zorundayız.
Yetmez.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin daha bu yakınlarda demokrasi ve ifade özgürlüğüne aykırı bulduğu 301. maddeden kurtulmak durumundayız.
Bu da yetmez.
Türk Ceza Kanunu’nun yalnızca 301’ini değil daha başka maddelerini de, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu da, Basın Kanunu’nu da, Siyasal Partiler Kanunu’nu da değiştirmeli, düzeltmeliyiz.
Sayın Başbakan;
Türkiye’de özgürlükler sınırsız değil.
Tersine, fena halde sınırlı.
Bunu siz de 1990’larda yaşadınız. Kürsüden bir şiir okuduğunuz için hapse atılıp siyaset yasaklısı oldunuz.
Bir başka deyişle:
İfade özgürlüğünün bu ülkede mevcut hoyrat ve acımasız sınırlarına çarptınız.
Ve bu sınırlar halen kalkmadı.
Genişletilmeyi bekliyorlar Sayın Başbakan...
* 17 Kasım 2011 tarihli Cumhuriyet’in 6. sayfasındaki Hilal Köse’nin haberinden özetlendi.
Yorum Yap